- 934 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HÜZÜNLÜ ANILAR
Okul yıllarında sık sık gelirdik Milli Kuvvetler Caddesi’ne. Yine sessiz ve ıssız bir pazar günü… Yalnız başıma avare avare dolaşıyorum kepenkleri kapanmış boş mağazaların önünde. Duruyorum, cansız mankenlere bakıyorum ve senin gülen yüzün beliriyor karşımda. Öylece hiç kımıldamadan bakıyorsun bana, kepenkler mi benden kaçmana engel yoksa? Yıllardır soruyorum: “Niye beni bırakıp gittin acaba?”
Daldığım derin düşüncelerimden iki çift ayak sesiyle kurtuluyorum. Alelacele gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle siliyorum. Yoldan geçen çift aynı bizim yıllar önce yaptığımız gibi boş boş dolaşıyor caddede. Elimde olmadan kıskandım. İçim acıyor, zaten bunca yıl hiç tükenmedi ki bu sızı. Saatlerdir dolaşıyorum, yaşadığımız tüm anılar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiyor. Hani seninle buluşup gittiğimiz, öğrencilerin uğrak yeri olan kafenin önündeyim şu an. Hava bir hayli soğudu, üşüyorum, düğmeliyorum montumun önünü. Tabi aylardan kasım, sonbahardayız, havaların dengesiz olduğu zamanlar. Saat baya ilerledi, hava karardı, sokak lambası aydınlatıyor geceyi, ince ince yağmur yağmaya da başladı. Hani derler ya, enayi ıslatan türünden bir yağmur. Sessizliğin içinde bekçi düdüğü beni hayallerin içine tekrar sürükledi. Kalbim bir kuş gibi senin özleminle çırpınıyor. Sanki emektar Şan Sineması’nın köşesinden dönüp eskisi gibi lüle saçlarınla ve üstünde kırmızı kazağın ile gülümseyerek koşup boynuma sarılıvereceksin. Kokun hiç değişmemiş, kır çiçekleri gibi. Acı bir kedi cıyaklaması bu tatlı rüyadan uyandırıyor beni ve ayaklarımın arasında bana sürünerek dolaşan kedi yavrusunu fark ediyorum. O da benim gibi yalnız ve sevgiye muhtaç. Yaradanım bana acımış olmalı…
Yeni arkadaşımla gecenin karanlığında eski Çömlek Oteli’ne doğru hızlı adımlarla yürüyorum. Kedim öyle tatlı ki, başını bana doğru kaldırdığında boncuk mavisi gözlerini görünce sana ne kadar benzediğini görüyorum. Arkadaşımın adı bundan sonra “Boncuk” olacak. Otelin önüne gelmeden önce yavru kedimi montumun içine saklayıp, yavaşça tarih kokan otelime giriyorum. Yaşlı otel görevlisi çoktan uykuya dalmış. Hızlı adımlarla ikişer üçer merdivenleri çıktım ve şimdi odamdayım. Bembeyaz lavanta kokan çarşafın üstüne küçük dostumu özenle bırakıyorum, hemen kıvrılıp uykuya dalıyor zavallı. Ben de yanına uzanıyorum, her gece olduğu gibi senin için dua ederek ilk defa huzurla derin bir uykuya dalıyorum.
H. Çiğdem Deniz.