SEN DİNLE BEN SUSUYORUM
Konuşmak her zaman anlatmak değildir her şeyi.
Bazen konuşarak da uzaklaştırırsın kendinden. Konudan…
Çünkü kelimeler çok şeyi hatırlatır.
Sen anlattığını sanırsın. Sadece konuşursun.
Ağzından çıkan her kelime farklı dünyalara götürebilir muhatabını. Her kelime bir dünyadır çünkü.
Her kelime varlığını bilmediğin bir âlemin kapısını aralar.
Sen sadece konuşursun.
Kim bilir hangi kelimeden sonra dinlenmiyorsundur. Hangi kelime diğerlerinin önüne set olmuştur… Hangi kelime bir sonrakileri hükümsüz bırakmıştır… Hâlbuki sen aklından geçenleri dile getirirken, karşındakinin gönlünden geçenleri nereden bileceksin?
Su desen gözyaşı hatırlayacak belki. Ağladığı ve kimsenin bilmediği günleri, anları…
Sonbahar sadece sarı yapraklardan ibaret olmadığını o an bilemeyeceksin. Belki daldan düşen bir yaprağı izah ederken ayrılığı hatırlatacaksın da haberin olmayacak.
Gül her zaman baharı hatırlatmayacak…
Karanfilin renginin neler olduğunu bilemeyeceksin o an.
Sadece konuşacaksın ve bir yerden sonrası anlaşılmayacak.
Bir sussan, susa bilsen…
O an neleri anlattığının farkında bile olmayacaksın ama çok şey anlatacaksın.
Sükûtun münzevi ve esrarlı havası etrafa yayılacak dalga dalga. Sükûtun çığlığı duyulacak avaz avaz. Kimsenin duymadığı naralar atılacak, sesler duyulacak. Gönülden çıkan gönle giden…
Hiçbir şey bozmayacak o sır dolu havayı.
Susacaksınız ve sustukça anlatacaksınız.
Susacaksınız ve sustukça anlaşılacaksınız.
Susacaksınız ve sustukça anlaşacaksınız.
Susacaksınız ve sustukça…
Susacaksınız.
Dinlemek için susacaksınız.
Dinlenmek için susacaksınız.
Sükûtun yorgunluğunu hissedeceksiniz. Birçok kelimenin izaha yetmediği anlamlar, sustukça gelecek peş peşe…
Ve siz “bazen biri sizi; gerçekten dinlesin diye, susmak isteyeceksiniz…”
Ve…
Susacaksınız…
…
Dinle beni.
Şimdi susuyorum.
Beni anlıyorsun değil mi?
…
Keşke daha önce sussaydım…