GOĞNÜM HEP SENİ ARIYOR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
38 senesinde “Abdallar” adıyla da bilinen Kırtıllar köyünde başlayan yaşam serüveni 25 Eylül 2012 sabahı sona erdi, Neşet Usta’nın.
Allah bazı insanları çok özel bir hayat hikâyesi yazarak gönderiyor dünyaya. Bana göre onlardan biriydi Neşet Ertaş.
Pek çok ünlü, büyük insan yaklaştıkça küçülür gözümüzde, insanlaşır. Oysa bizden biridir, o. Sazı eline aldığı an devleşir. Asırlık türkülerin mirasını taşır, gönlünde. Abdaldır, ‘garip’tir ama onu tanıyan dünya, önünde saygıyla eğilir.
O sazıyla, sesiyle, yorumuyla en çok da nevi şahsına münhasır kişiliği ile yeri doldurulamayacak bir adamdı. Gidişi büyük bir acı bıraktı benim kalbimde. Günlerce yasını tuttum kendimce.
Ardından epey şey yazılıp söylendi. O günlerde ben de bir gençlik dergisinde yayımlanmak üzere bir yazı kaleme almış, acımı dillendirmek istemiştim.
Bugün büyük yolculuğa çıkışının ikinci yıl dönümünde bu yazıyı burada paylaşarak hatırasını yad etmek istiyor, ruhaniyeti önünde saygıyla eğiliyorum.
Mekânın nurlarla dolsun Neşet Ustam...
GOĞNÜM HEP SENİ ARIYOR
Neşet Usta ölmüş, dediler. “Bir garip öldü diyeler” misali. Ulu bir çınar devrildi, sessizce. Rahatsızlığını medyaya duyurmadan, sevenlerine “Ben iyiyim.” diyerek ama komşularıyla helalleşerek “sana geldim” dediği güzel İzmir’den göçüp gitti.
Neşet Usta ölmüş, dediler. Son televizyon programında “Ben öldüğüm zaman ‘Neşet yorulmuş’ desinler.” demişti. Aşkla çalışmış bir ömür, Neşet yorulmuş.
Yıllardır kendi deyimiyle “havalandırdığı” türküler gönül tellerimize konup içimizi yaktı: “Zahide’m gurbanım n’olacak halım?”, “Mühür gözlüm seni elden sakınırım, kıskanırım”, “Zülüf dökülmüş yüze / Kaşlar yakışmış göze”, “Anam ağlar başucumda.” Ardından yas tutsa Kırşehir mi tutar, onda son ışığını bulmuş abdallık geleneği mi, sazı mı, türküler mi, bozlaklar mı, sevenler mi?
Kızılırmak Coğrafyasında Bir Garip
Anadolu’da yüzyıllardır süregelen ozanlık/abdallık geleneğinin çağımızdaki yıldızıdır, Neşet Ertaş. Türkmen aşiretinde doğar, çocukluğu Kızılırmak coğrafyasında göç ederek bu toprağın yetiştirdiği ustaların dizinin dibinde, türkü talimiyle geçer. Hüzünlü bir hikâyedir onun yaşamı. Küçük yaşta geçim derdiyle babasının yanında düğün çalar. Yokluk sebebiyle hiç okula gidememiştir. Söylediği türkülerdeki orijinallik nota bilmeyen, elindeki sazın icrasıyla ilgili hiç metodik eğitim almayan bir sanatçı olarak Neşet Ertaş’ın çok özel duyuş ve sesleniş yeteneğine sahip olduğunu gösterir. Bir söyleşide “Kalbim onun kalbine aynadır.” diyerek baba oğul aynı ruhu taşıdıklarından söz eder. Ustaların ustası Muharrem Ertaş’ın vefatının ardından söylediği bozlakta;
“Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya” demiştir acısını dillendirerek. Çünkü o da “Sazı eline alınca kendinden geçen bir gönül delisi”dir, doğuştan âşıktır. Kime? Kendisi “İnsanı seven Hakk’ı sever, biz de o Hakk’ın âşığıyız.” diye anlatır. Başka bir türküsünde;
“Tüm canların Hak olduğunu bilmese
Hakk’ın aşkı yüreğine dolmasa
O güzel cemâle âşık olmasa
Kul garibim bu sazını çalmazdı” diyerek türküler yakmasının sebebini açıklar. “Sanki çağdaş bir Yunus karşısındayız.”(1)diyerek yorumlar onun hikmetli sözlerini Kıymetli Cemal Kurnaz Hoca.
Çocuk yaşta türküler havalandırmaya başlamıştır, bunların sonunda bir mahlas söylemek lazım diye düşünüp babasına sorar. Muharrem Usta, “Bize garipler, derler yavrum. Gönül de garip” diye cevap verir. İlk plağını babasının “Garip Bülbül” bozlağıyla yapar. Gariptir, Neşet. Yaşam öyküsü gözden geçirilirse bu ‘garip’liğin manası daha iyi anlaşılacaktır. Önce büyük şehirde sonra Almanya’da velhasıl dünyada gariptir.
Kalabalıktaki Yalnız Adam
Elinde bağlaması, cebinde üç kuruşu olmadan şehre geldiğinde yirmi yaşında bile değildir. Sazı ve dilindeki nağmeler şehrin insanına Anadolu havasını hatırlatsa da türküleri seslendirişinde bir başkalık vardır. Neşet türküleri yalnız ses, yalnız saz ya da söz değildir. Bu üçünün bir araya gelmesiyle oluşmuş özel bir kompozisyondur. Aşkla dolu kalbi ötelerde gezinir. Bir ritm, bir sazla sahne alır. Kendi deyimiyle “yâr aşkı ona nasıl çalacağını tarif eder.” Bu yüzden farklı zamanlarda aynı türküyü o anın duyuş ve hissedişiyle farklı biçimde, yorumda icra edebilir. Kıymetli dostu Bayram Bilge Tokel onun için kaleme aldığı kitabında “O türkü söylerken adeta kendini eritip sazın tellerine sıvar; sazla türküyle o kadar bütünleşir.”(2) der. Onun büyülü söyleyişi plak şirketlerinin de dikkatinden kaçmaz, kısa sürede insanlar onu tanımaya, sevmeye, hayranlıkla dinlemeye başlar. Ustalardan öğrendiği, özgün biçimlerde yorumladığı eski türkülerin yanı sıra artık kendi türküleri de beğenilmektedir.
Ankara yıllarında “Leyla” hanımla uzun sürmeyecek bir evliliğe adım atar, evlatları dünyaya gelir. “Yazımı kışa çevirdin/Karlar yağdı başa Leylam”, “Kendim ettim, kendim buldum/Gül gibi sararıp soldum” acıyla yoğurduğu “Leyla” türkülerindendir. Şöhretin basamaklarını tırmanırken hayatı 76 senesinde hazin bir olayla perdelenir. Sahnede saz çalarken parmakları felç olur. Tedavi için Almanya’ya gider, sahnelerden uzak kalır, yokluk çeker. Sadece memleket hasretiyle dolu gurbetçilerin düğünlerinde çalar. Bunlar kırgınlık yıllarıdır. Unutulmuştur, usta. Birçok kez kendi adını bile anmadan türkülerini okuyanlara rastlar, kimseye ‘dur’ demez. Gönlü geçmiştir, sahnelerden; inzivaya çekilmiştir.
Uzun zamandan sonra 2000’li yıllarda sevenlerinin hatırını kırmaz, Türkiye’de konserler verir. Kendisine gösterilen ilginin karşısında hep mahcuptur. 30 yıla yakın Almanya’da yaşamıştır. Sonunda İzmir’e göçen abdalların, toprağının insanlarının yanına döner. İzmir’in kentsel dönüşüm görmemiş bir semtinde, mütevazi bir evde geçirir, hayatının son günlerini.
Halkın Sanatçısı, Gençlerin Ustası
Onun bütün yaşam serüvenini türkülerinde buluruz. Yalnız kendi duygularını dillendirmekle kalmaz, Anadolu insanının derdi, gamı, dünyaya bakışı, zevkleri, onun türküsündedir, insanımız adına söyleyen dil, işiten kulak, ağlayan göz olur. İşte bu sebepten “Ben halkın sanatçısıyım.” diyerek “devlet sanatçısı” unvanını kabul etmez.
Evrensel bir sanatçıdır, Neşet Usta. 2010 yılında Unesco tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” seçilir. Çok sevildiği, meşhur olduğu yıllarda bile kalabalıktan, gösterişten kaçan bir adam olmuştur. Tüm kazancını yoksullara, gariplere dağıtan, okula gidemeyen çocuklara kucak açan Neşet Baba’dır, o. Para, şöhret ve itibarda gözü yoktur. Konserlerinde “ayağınızın türabı, gonüllerinizin hızmatçısıyım, dertlerınızın ortakçısıyım” der. Ezberlenmiş bir ifade değildir bu, onun yüreğinde derinliğini bulup içselleşmiştir.
“Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi?” türküsü bunu dile getiren ustanın aslında “dünyanın rengine” kanmadığını göstermez mi?
Onun türkülerinin farklı enstrüman ve tarzlarda birçok sanatçı tarafından yorumlandığını görürüz. Türkülerini söylemeyen kalmamıştır. Vefatından kısa bir süre önce yapılan son televizyon programında “Ölürsem gözüm açık gitmez.” diyerek bugün sazı ‘tımbırdatan’ gençlerin yarın birer Muharrem Usta, Hacı Taşan olacaklarını söyler. “Yüreğinden geldiği gibi” çalıp söyleyen, “başka saz ve metotlarla gönül mecrasına akan” gençleri dinler, anlamaya çalışır. Kendisi gibi usta sanatını icra eden genç sanatçılara bir öğüdü vardır: “Gölgede kalanların gölgesi olmaz.” Sazının emanetini büyük usta Muharrem Ertaş’tan almış olmasına rağmen o, kendi olmayı, kendi kalmayı başarabilmiştir.
Yalnız sanatını icra edişindeki ustalıktan ötürü değil insanlığı, insan sevgisi, aşkla dolu gönlü için Neşet Usta’yı anlamak gerek. Ne vakit bu dünyadan sıkılsak bir Neşet türküsü dinleyip kalbimizi sesiyle yıkayabiliriz. Ahh, büyük usta NEREDESİN SEN? diyerek…
Kaynaklar
(1) Prof. Dr. Cemal Kurnaz, Gönüller Hızmatçısı Bir Garip Abdal NEŞET ERTAŞ, haberacisi.com, 24/09/2012
(2) Bayram Bilge Tokel, Neşet Ertaş Kitabı, Akçağ, 1999
Bayram Bilge Tokel, Bozkırın Tezenesi, TRT Belgesel
Can Dündar, Garip Belgeseli, 2005
Bayram Bilge Tokel, Salkım Söğüt programı(Ülke TV)
YORUMLAR
Canım arkadaşım..
Yeni gördüm güne düşen güzel ve bir o kadar da etkileyici yazını..
Öyle kuvvetli bir kalemin var ki; keyiften öte bir şey seni okumak... Çok sevdiğim ve takdir ettiğim ustayı senden dinlemek muhteşem oldu!
Teşekkürlerim varlığınadır..
Eksik olma can arkadaşım..
tudefus
Sesini duymak çok güzel. Gönüller bir! Ben de senin varlığına çok teşekkür ediyorum canım arkadaşım, sağ ol, var ol.
gittiler...
artık ne göçecek iyi adam ne de cins atlar kaldı.
Rahmet olsun
Ah! Yalan Dünya
En sevdiğim parçalarından biri...
Çok değerli bir müzik adamı ve yorumcuydu...
Güzel yazınıza konuk olmak eminim hoşuna giderdi.
Sevgiler,
tudefus
Neşet Ertaş ustayı anlatan bu güzel anma yazısından dolayı sizi kutlar ve tebrik ederim.
Sizin yazınızı okurken ve yorum yazarken şu an itibariyle TRT de canlı yayınlanmakta olan programda opera sanatçıları ustanın türkülerini çok sesli müzik formunda sunuyorlar.
Tek kelimeyle nefis
Ne kadar büyük ozanlarımız var insan o türküleri dinlediğinde daha iyi anlıyor.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı selamlarımla.
tudefus
Çok güzel bir anma yazısı olmuş.
Sayenizde, o büyük insanın ölüm yıl dönümünü hatırlamış olduk.
Kendisini gerçekten severdim.
Çocukluk yıllarımda hayranlıkla dinledim onu.
Sonra kaybolup gitti birden bire.
Seneler zamana yürüdü, büyüdük, adam olduk.
Bir gün çıkı geldi yine bir yerlerden hayatımıza.
Güzellikleri ile geldi.
Ve,
sessiz sedası temelli ayrılıp gitti bir yerde.
Allah, rahmet etsin, mekanı cennet olsun diyorum.
Çok güzel bir yazı.
Elinize sağlık.
tudefus
O çok güzel bir insandı, hep öyle gördük, öyle bildik, öyle işittik. Hakkında söylenip anlatılacak pek çok güzel hatıra var muhakkak.