- 764 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Çocukluğum 6
Bir otobüs, en kısası 24 saat, her bir saati uyumadan tek tek sayarak, tabelaları ve gördüğümüz kuşları birbirize göstererek, yine bize ayrılmış 2 koltuğu annem ve kardeşlerime bırakıp, arka taraftaki boş koltuklardan birinde yolcuktan sıkılmış bir çocukla muavinden kaytarıyorduk.
Istanbul kocaman binalarla karşıladı bizi. Şaşırmamak elde deyildi, köprüden büyülenerek geçerken çocukluğumun manzaralara epeyce bir süre uzak kalacağını bilmiyordum.
Esenler otogarına geldiğimizde babamı ve amcamı bizi beklerken bulduk.
Bir kavuşma yaşanıyordu ama kimse koşup babamın boynuna atlamadı yada birbirimize bakıp duygusal bir an yaşamadı.
Biz öyle mutlu mesut anlar yaşayıp hafızalarda bir resim gibi kalamadık.
Herkes içinde yaşardı kederini, sevincini.
Küçük kardeşlerim bunun dışında kalırdı, öyleya çocukça kalıyordu bu haller.
Hızla eşyaları alıp amcamın minübüsüne bindirdik.
Eve geldiğimizde kamyonla gönderdiğimiz eşyalarımız yerleştirilmişti.
Ev üç küçük oda ve bir oturma odasından oluşuyordu
Dedemler evde bizi bekliyordu.
Dedem; sinirli sert, anında parlayabilen bir tokatla karşılaşabileceğiniz bir adam. Cebinde üç kuruş olsa sizinle paylaşır, hatta hepsini verebilir, bir sıkıntınız olduğunda, size sizden daha fazla yanabilir, hastalıkta, sağlıkta düğünde, cenazede her zaman yanınızda. Peygamber merhametine sahip bu adam benim dedem.
Hz. İbrahim’e benzetirdim çocuk kitaplarından okuduğum kadarıyla.
Bir okadarda sert, yanında dikkatli olmak gerekiyordu.
Bir seferinde Lokman amcamın açtığı oto yıkamaya okadar çok eleman almıştıki devretmek zorunda kalmıştık.
Yoldan geçen, hali vakti yerinde olmayan gençleri, hallerini sorup işe alırdı.
Ümit amcam; korkusuz bir adam boş konuşmaz, inatçı, kibirli gibi durur ama sizi dinler, çocukta olsanız söylediklerinizi önemsediğini belli eder.
Minübüste çalışırdı, bir seferinde yolda bir arac onu sıkıştırmış, camı açıp amcama sen benim kim olduğumu biliyormusun diye sataşan üç kişiye, eline aldığı sopayla hiç beklemeden göstermişti kim olduklarını.
Yine bir gün 3-4 kişiyle tekbaşına kavga eden bir akrabımızı gören amcam, minübüsten atladığı gibi yardımına koşmuş, kimsenin ayıramadığı bu kavga yarım saat sürmüştü.
Gözü pekti.
Şu hayatta en çok beğendiğim iki adam.
Akrabalarım olduğu için deyil.
Bir konfeksiyonda iş buldum komşumuz olan Mardin’li bir ailenin aracılığıyla gençlerinin nerdeyse tamamı orda çalışıyordu üç kız iki erkek.
Onlarla beraber çalışmaya başladım.
Konfeksiyon arabesk müziğinin varacağı son yer,
ama kimse arabesk yaşamıyordu.
Herkes acısını dibine kadar yaşıyor, kollarda jilet izleri,
damar bir şarkı çaldımı
yumruklar tezgaha vururdu.
Herkes güzeli ve doğruyu seviyor,
gıpta edip bakıyor ama.,
Kimin eli kimin cebinde belli olmuyordu,
yozlaşmış Gençlik dedikleri bu olsa gerek.
Babamın bir kontorlü telefon dükkanı vardı fotokopide çekerdi Beyazıt’ta.
Eski ve tehlikeli sokaklardan geçip gittiğim bu dükkana, babamın haftasonları cenazeydi şuydu buydu derken beni kandırarak yolladığı bu yerin kirası 3000 dolardı.
Bazı insanlar doğuştan şanslı oluyor.
Hiç çalışmasına gerek yoktu dükkan sahibinin.
Bir gün gidip bakmalıyım!
O dar sokakların dışında başka bir dünya vardı.
Kaybolma korkusu,
dar sokakların tehlikeli olabileceği korkusu ve üşengeçlik.
Hep merak ettim, ama gidemedim.
Eski İstanbulu adım adım gezmek gerek.
Hayelleri unutulmuş çocukluğumuz
Büyüyünce bir sürü çikolata alacam
bisiklet alacam,
surları gezeceğim der
çocukken isteyipte alamadıklarımızı,
Çocukluğumuzu yadederek armağan etmeliyiz kendimize
Konfeksiyon pek uzun sürmedi, bir sürü iş değiştirdim.
Sultangazide iki dükkan tuttuk kontorlü telefon üzerine birine ben bakıyordum.
Çocukluk yerini yeni yetme ergenliğe bırakıyordu.
Ve bu dönemdede dönüp bakmak istemediğim çok şey yaşadım.
Herkesin bir sürü gizli saklı şeyleri vardır kendi bile hatırlamak istemez.
Rutin değişmeyen günler geçiyordu.
Esnaflıkta en kötü şey veresiye;
Çünkü küçücük rakamlarda olsa kimse borcunu getirmez.
Getirmemesi ayrı şey, artık dükkana uğramıyorlardı.
Gelseler herkesin borcunu sillerdim.
Yokluktanmıdır? Hayır puştluk, içine işlemiş insanların...
Bir amcaoğlum vardı Bayram.
Halka tatlı işi yapardı bir el arabasıyla, özenirdim.
Çünkü bu dükkanda kısılıp kalmıştım daralıyordum kitap okumakla geçiyordu zamanım.
Kontorlü telefon işi, yeni yeni çıkan cep telefonları yüzünden pek iş yapmıyordu ben bile almıştım birtane, daha doğrusu babam eve almıştı, ama ben konmuştum üstüne.
Ericson 308 ilk telefonum.
Bir şekilde babamı kandırıp dükkanı kapattırdım.
Bende tatlıcılığa başlamıştım.
İlk günüm pazara gittim sabahın daha 10.00 u.
Allı ballı tatlı
"" ""
"" "" diye bağırmaya başladım pazarcılar bana bakıyor gülüyordu
Ben bile gülüyorum kendime şimdi
Sabahın onunda bağıra çağıra kerhane tatlısımı satılır.