LEYLA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Nasrettin hoca bir gün.. diye başlayan fıkraları hatırlamayanınız yok gibidir. Mizahın edep ve iffet dairesindeki en büyük ustası Nasrettin Hoca’dır. Ama biz zaman içinde anlattıklarımıza bir kıymet atfettirmek için, onun olsun olmasın Merhum Hoca adına çok fıkralar uydurmuşuzdur. Bunların bazıları Hoca’mızın karakter ve ilmine ters düşen ve ondan sadır olmayacak ifadelerdir. Ama çok geçmeden bütün bu söylenenlerin ona ait olmadığı anlaşılmış ve artık kimse olur olmaz fıkralar uydurmamıştı.
Aslında bu kimin neyi en iyi yaptığının işaretidir. Bazen kendi fikirlerimizi başkalarına söyletiriz. Bunun inandırıcı ve etkili olduğunu düşünürüz. Tabiî kendimize pay çıkartmadığımız içinde mütevazı bir çehreye bürünmüş oluruz. Hepimiz Yunus’un mısralarını, Dadaloğlu’nun kahramanlığını, Koca Yusuf’un gücünü, velilerin büyüklüğünü ve daha birçok mümtaz şahsiyetin nevi şahsına münhasır vaziyetlerini anlatır hatta ilaveler bile yaparız. Hatta öyle ilaveler olur ki aslından ayrıt edilmez. Çünkü her birinin kendine has özelliklerini nesep yoluyla değilse de, gönül iklimiyle tevarüs etmişliğimiz vardır. Çünkü aynı hissiyata sahibiz ve her birini seviyoruz.
Edebiyat tarihinde bize kadar ulaşıp kıymetini yitirmeyen vakalardan birisi de Leylâ ile Mecnun hikayesidir. Bu hikayeyi manzum olarak en güzel Fuzuli kaleme almıştır. Her ferdimiz birer Leylâ ve Mecnun olmuştur bizim. Onların aşklarını saygı ve edep çerçevesinde karşılamış, günümüzde böyle aşların olmamasından yakınmışız çok zaman. Hem gıpta etmiş, hem bütün benliğimizde hissetmişizdir. Kısaca her birimiz birer Leylâ ve Mecnun namzedi olarak görmüşüz kendimizi. Onların bu hallerini kendi hislerimizle bir araya getirmiş, bir hayal dünyası olsa da aşklarını onlarla yaşamışız.
Şimdiki zamanın abuk sabuk tarzda olan çapraşık münasebetlerin adına aşk denilmesi ve geçmişe ait aşk kıssalarını duyunca “O aşklar eskide kaldı” anlayışıyla yaklaştıkları bu konunun aslından ne kadar uzak olduklarının farkında değiller. “Mumdan sandallarla ateş denizinden geçmenin” bile ifade edemediği bu kavram bu gün küçük büyüğün dilinde neredeyse asli mâniasını kaybetmiş, başka bir kelime bulamadıklarından her türlü sapıklığın ve ahlaksızlığın adını aşk koymuşlardır.
Konumuz, bildiğimiz hikayelerde bir parça da kendimizi bulmaktır. Aslında bu kıssaları dinlerken saygıyla karşılık hayranlık duymuyor değiliz. Hele en olmadık zamanlarda söylenen sözlerin belagat ve fesahat yönünden mükemmel olması bizleri bir kere daha hayrete düşürmektedir. Ve zamanla unuttuğumuz ve bir bütün olarak aklımızda tuttuğumuz bu kıssaları anlatırken de ilave etmiyor değiliz. Hani derler ya “ Vaka aynı ama, rivayet muhtelif.” Bu sebeple gönül dünyamız bu tür konulara yabancı değildir.
Özellikle Leylâ ve Mecnun kıssasını Fuzuli’den okumamak hazin bir durum. Çünkü bu kıssanın en güzel şekilde 16’ıncı asırda kaleme almış fakat, lisanımızı ve bir çok değerlerimizle birlikte kaybettiğimiz için anlama zorluğu çekiyoruz. Yine de farklı yazarlardan bir çok defa okuduğum bu hikayeye herkes bazı ilaveler yapmış. Fakat bu ilaveler hikayenin aslına zarar vermemiş olması dikkati şayandır.
Leylâ ile anlatacaklarımız burada bitmez elbet. Zaman içerisinde sizlere sıkça Leylâ’dan bahisler açacağız. Çünkü Leylâ anlatılmakla bitmez. Son olarak bir kıssa ile yazımız nihayete ersin.
Bir gün tenhada Mecnun’u tanımayanlardan birkaç kişi Mecnun’a sormuşlar. Sen kimsin? Mecnun cevap vermiş: Leylâ…
Hey garip adam! Leylâ kız ismi. Sen nasıl Leylâ olabilirsin?
Mecnun: Leylâ hem soru hem cevaptır. Şayet ben Leylâ değilsem neyim peki?
Anlaşıldı sen bir garip aşıksın. Galiba aradığın Leylâ. Ama sen boşuna arıyorsun sen zaten Leylâ’yı bulmuşsun.
Kimse bana sen kimsin diye sormasın. Nasıl cevap veririm ki?
Ah Leylâ…
Not: bu kıssa Leylâ ile Mecnun kıssasında yoktur.
YORUMLAR
Bir gencin piskolojisi bozulur doktora götürülür.
Doktor önüne bir takım resimler koyup sorduğunda adam hep aynı cevabı verir.
Bu örneğin Mecnunun Leylası olsun.
Dr. ne alaka der hepsine Leyla diyorsun...
Genç cevaplar
"Hiç aklımdan çıkmıyor ki! "
Sonraki yazıları beklemeye koyulalım şimdi.
Saygılar,
Mükemmel bir çalışma.
Yazarının, eline, gönlüne sağlık.
Buralardaki önemli bir boşluğu doldurdu sanki.
İki noktası oldukça çok etkiledi bizi.
Birincisi;
''“Mumdan sandallarla ateş denizinden geçmenin” bile ifade edemediği bu kavram bu gün küçük büyüğün dilinde neredeyse asli mâniasını kaybetmiş, başka bir kelime bulamadıklarından her türlü sapıklığın ve ahlaksızlığın adını aşk koymuşlardır.''
Olay budur diyorum.
hay diline sağlık senin arkadaş.
İkincisi;
''Çünkü bu kıssanın en güzel şekilde 16’ıncı asırda kaleme almış fakat, lisanımızı ve bir çok değerlerimizle birlikte kaybettiğimiz için anlama zorluğu çekiyoruz.''
Ne kadar önemli bir tespit.
Ve,
ne kadar acı.
Lisanımızı ve bir çok değerlerimizi yitirmiş olmak.
Çok acı, çok.
Tebrik ediyorum tekrar yazarını.
Bu gün okuduğum en güzel çalışmaydı.