- 911 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PAUL VE VİRGİNİE
Bernardin de Saint-Pierre, 1737-1814 yılları arasında yaşamış Fransız yazarıdır. İstihkam subayı olarak orduya girmiş, başarı gösteremeyince ayrılarak kendine yeni bir yer bulmak için Hollanda, Rusya, Polonya ve Almanya’yı dolaşmaya koyulmuştur. 1769’da mühendis olarak Batı Hint Okyanusu’ndaki Mauritus adasına giden Bernardin, orada iki yıl kaldıktan sonra Paris’e dönmüştür. Adada gördüklerinden gözleri kamaşmış bir haldedir ve Mauritus adasına yolculuk ismini taşıyan ilk kitabını, insandan ürkme ve doğayı sevme bakımlarından büyük yakınlık duyduğu dostu ve ustası Jean -Jacques Rousseau’nun, ısrarı üzerine kaleme alacaktır.Bunu, ustasının duygulara dayanan felsefesini geliştirdiği Doğa incelemeleri , 1784 ve 1796 yılında yayınladığı Doğadaki uyumlar isimli kitapla tamamlanan eser izleyecektir. Doğadaki ereklik ilkesini tema olarak işlemek amacıyla kaleme alınan bu eserin dördüncü cildinde yazara büyük ün ve servet sağlayacak olan temiz bir aşk hikayesi yer almaktadır: 1787’de kaleme aldığı Paul ve Virginie.
O vakitler Fransa adası denilen Mauritus’ta iki Fransız kadın basit bir hayat sürmektedir. Kadınlardan birinin Paul isimli bir oğlu, ötekinin de Virginie isimli bir kızı vardır ve birlikte büyümüş olan bu iki genç, kendilerini çeviren doğa kadar saf ve temizdir. İki genç arasındaki derin arkadaşlık çok geçmeden temiz bir aşka dönüşecek ama tam o sırada Virginie, zengin bir akrabasının çağrısı üzerine Fransa’ya gidecektir. Genç kız Fransa dönüşünde, adanın açıklarında kopan bir fırtınada gemisinin batışı sırasında can verir. Sevgilisini kurtarmayı denemiş ama başaramamış olan Paul de çok geçmeden umutsuzluk ve ıstırap içinde ölür.
Bernardin de Saint-Pierre, bu düz konulu basit ama tatlı aşk hikayesinin ardından, 1790’da, Hintli kulübesi isimli felsefi masalı yayınlamıştır. Bugün sadece tarih açısından bir değer taşıyan kısa bir diyalogtan kurulu bu eser, ’uygar’ bir İngiliz bilgini ile, adaletsizliğinden usandığı dünyadan el ayak çekmiş ve bir kulübede karısı ve kendisiyle mutlu bir hayat yaşamağa koyulmuş bir parya arasındaki konuşmayı dile getirmektedir.
Bernardin’in Hintli kulübesi adlı masalındaki konuşma özetle şöyledir:
’Hindistan ’da bir kulübede mütevazi yaşamlarını sürdüren karı-kocaya bir Avrupalı misafir olur, yer içer giderken para ödemek ister, yaşlı karı-koca ’ne yapacağız ki biz parayı’ deyip almazlar, saatini vermek ister, ’biz güneşin doğuşunu batışını biliyoruz, ne yapalım saati’ deyip onu da almazlar. Yaşlı çift ve Avrupalı adam ’uygar hayat’ın sıkı bir eleştirisini yaptıktan sonra, mutluluğun ve hakikatin ancak doğada bulunabileceğine karar verirler.
Bazı din kurumlarını hicvediyor diye kötülenmiş olan bu eserden sonra yazar Paris Fidanlığına müdür olarak atanacak, çok geçmeden de ünlü Ecole Normale Süperieure’de ahlak kürsüsüne getirilecektir.
Aslında Bernardin de Saint Pierre ne bir filozoftur, ne bir bilgin, ne de bir sosyolog. Yazarımıza göre Tanrı dünyayı ve alemdeki her şeyi insan için yaratmıştır. Dalgaların köpüğü, denizciler kayaların siyah rengini daha kolayca görüp tehlikeye düşmesin diye beyazdır; kavun aile sofrasında kolayca bölüşülsün diye dilim dilimdir....Ansiklopedistlerin ve Buffon’un çağdaşı olan yazarımız, güneşi dünyanın etrafında döndürmekte; yer yuvarlağının ekvatora doğru şişkinlik kazandığına inanmakta ve gel git olayını kutuplardaki buzların erimesiyle açıklamaktadır. Bernardi’nin sosyal fikirleri ise, Rousseau’nun aynı alandaki fikirlerinin beceriksiz bir karikatüründen ibaret kalmaktadır: İnsan türüne tapma derecesinde bir sevgiyle bağlı olduğunu söyleyen yazarımız, mutluluğu ve erdemi insan toplumunun dışına yerleştirmekte sakınca görmemektedir. Ama belki de bütün bu çocuksu yanlarından ötürüdür ki, Bernardin de Saint Pierre, iki çocuk arasındaki aşkı, renkli ve başarılı doğa betimlemelerinin de aracılığıyla, ustalıkla işleyebilmiştir. Yazar bugün, edebiyatta eksotizm akımının öncüsü olarak kabul edilmektedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.