- 1225 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Depresyon
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ağır bir geceydi, kanımın çekildiğini hissediyordum. Duvarları , geniş taş döşemeyle süslenmiş evimin en karanlık köşesine sinmiş, herkesin uyumasını bekliyordum. Boğuluyordum galiba. Tıpkı bataklığa saplanmış bir böcek gibi debeleniyordum kendi içimde
Gecenin dehlizlerine bırakmıştım ruhumu. Ne olur kimse bir şey demese, kimse aramasa beni , unutsa varlığımı insanlar. Ve ben bir köşede öylece kalsam..
Yavaş yavaş çekilmişti insanlar evlerine, cama vuran aydınlığına bakılırsa huzurlu görünüyordu pencereler. Duvarların bile uykuya daldığı bu saatlerdi, işte tam bu saatler.
Acı acı bir köpek havlamasının ardından fısıldamıştı kulağıma" neden ağlıyorsun?" tıpkı ağlarken şeker verilen bir çocuk gibi gölgelenmişti kalbimin ateşi." sen nereden çıktın?" dedim. "senin karanlığımdan" Uzun boylu esmere çalan yüzünü aydınlatan gamzeli gülüşü alıp götürmüştü beni geçmiş günlere. Saçları görünmüyordu karanlıktan, başımı kaldırıp bakacağım anda tekrar karanlığa saklandı.. Sabaha kadar yanımda kalarak sadece beni dinledi, bazen onaylıyor bazen de hıım, evet, tabi gibi sözlerle eşlik ediyordu konuşmaya..Sonraları kendi kendime konuştuğumu düşündüm. Kadın mı yoksa erkek mi? Çözemiyordum suretini..
Zamanın beni unuttuğu günlerdi.
Uzun uzundu sessizlik, yalnızlık uzun uzun. Bir duvarın konuşabildiği günlerdi, bir sehpanın yerinden kalkıp başka bir yere geçmesi gibiydi. Gecelerin geçmediği, sabahın gelmediği. Gençliğin verdiği bir sabırdı omzuma dokunan.
Masmavi bir denizle üşürdüm bazen, bazen de kan ter içinde uyanırdım sessiz bir sabaha. Bunu galiba daha önce bir ağaca söylemiştim. Yok bir bankın önünde bekleyen dilenciye. Ağaca söyleseydim hatırlardım kesin, yada çöpçüler alıp gitmişti mevsimleri..
Duvar mı yoksa perdeler mi? kimdi o konuşan?
Uzun zaman bunu düşündüm, gerçek miydi yoksa bir hayalet mi?
Kısa aralıklarla hastalandım sonraları. Karnıma inen tekmeyi andıran korkunç darbelerle uyanmaya başladım. Ondan başka kimseye söylemedim hasta olduğumu, nede kalbimden geçen tek bir düşünceyi. Sadece o biliyordu, ben gerçekten deliydim..
Ve o gün bugündür,
yalvaçlar gibi ben de,
Çöle ve denize ta gönülden vurgunum ;
Gülüp geçerim yasta,ağlarım şölende ,
Ve en kekre şarapta hoş bir tat bulurum ;
Bana sık sık yalan gelir olup bitenler,
Çukura düşerim göğe göz gezdirirken.
Ama avutur ses:‘ Sakla düşlerini ’der
‘ Delinin düşü güzeldir Bilgeninkinden ! ’
Baudelaire
Her şey sahteydi. Çiçekler bile gerçek değildi. Sokak ışıklarının yansıması sahteydi.. Şehir beton yığınıydı ve doğal olan her şeyi katletmişti insanlar. Ne kadar güzel olursa olsun beğenmiyordum uzun uzun binaları. Peyzaj düzenlenmesi yapılmış parkları, bahçeleri sevmiyordum. Onlar bana yalnızlığı anımsatıyordu. Kalabalıklar uğultu bırakıyordu kulağımda, sesiz sakin yerler ölümü çağırır gibiydi. Bir şeye odaklanmakta güçlük çekiyordum, eskiden beni mutlu eden şeyler önemini yitirmişti. Sadece o biliyordu bunları ama duyup duymadığından emin değildim iç sesimi. Sadece bir kaç kez duymuştu sanırım, ya da ben öyle düşünmüştüm.
Her söylediğimi duymuş olsaydı kesin deli kalabilirdim sonsuza dek. Oysa sadece ince bir sızıntı gibi kalbimden kulağına çalınan basit ama küçücük mutluluklarımı, sevinçlerimi duymuştu. Benim yarattığım beni çıldırtan deli eden bir hayal ürününden başka bir şey değildi. Korkunç bir kavga başlatmıştım onunla aramda. Kimsenin bilmediği karanlığımın kausa dönüşen karmaşık ruh halini yansıtan düşüncelerimi açmıştım ona. Sonraları beni duysun diye iyileşmeye karar verdim, ara ara gerçek dünyanın arasına karışır başka başka mutluluklar bulurdum. Tam beni dinlemeye başladığında yeniden başlardım iç kavgama.. Giderdi tabi. O gidince günlerce hastalanır, ateşler içinde yarı cesedi andıran korkunç günlere yeniden dönerdim.
Kavgasız bir günüm geçmedi Tanrım
Rüzgarda büyüyen bir çiçeğin ismini ver şimdi bana
köklerim çamurlu bir tren geçidinde kalıplaşmış bir beton yığını gibi
gövdem Medusanın lanetli şehrinden geldi.
Onu öldürmeye karar verdim defalarca. Bazen kurtulduğumu hissediyordum. Ama kendi içimde başlattığım aynı kaosa kendimi yeniden düşürüyordum . Kendimle savaş ve tutku haline gelen, dayanılmaz acı veren, içine düşdüğüm karmaşadan beni kurtaracak olan yine kendi içimde bulacağım huzur olmalıydı, bunu başka biri söylemişti sanırım. O yardım etmezdi çünkü. Ne zaman ona yada başka bir şeye tutunsam çıkıp gelen karanlığım beni bataklığa sürüklüyor ve beni hiç kimse bu bataklıktan kendim çıkana kadar kurtarmıyordu. İşin garibi bunu bir" o" biliyordu.
Zamanla iç sesimle konuşmamaya karar verdim, ne zaman kalabalık düşünceye kapılsam hemen uzaklaşıyordum oradan.
Önceleri insanların arasında olduğum halde gerçekte orada olmadığımı başkalarına da söylemeye başladım. Söylediğim her şey tersine dönüyordu . kendimi korkunç ve kimsenin bilmediği dünyadan soyutladığımda farklı dünyalar keşfettim, kendimle barışık ve kendi içimde huzur veren bir dünya. Birine tutunmadan, yardım almadan galiba içimdeki şeytandan kurtularak.
Yinede mutluluk
bir rüyanın içinde vardı
nereye gidersen bakardı
Silik buğulu bir camın ardı
belkide göklerin sevdası
bir yağmur damlasında saklı
Tek başıma kalma korkumu yenmiştim. Hatta en büyük korkumun yalnız kalmak olduğunu sonraları anladım. Korunmak, sevilmek, beğenilmek ve onaylanmak, galiba bunu hep başkalarından beklemiştim. Kim olduğunu merak etmedim değil. Melek mi? yoksa şeytan mı? Melek olsaydı yardım ederdi..Yok yok şeytan da değildi. Şeytan olsaydı gitmezdi.
m-jgan.
yazımı güne değer bulan yetkiye teşekkür ederim...
YORUMLAR
Hepimizin sebebini bilemediğimiz kendince korkuları var hayatta. Zamanın, kişilerin bizi unuttuğunu düşündüğümüz anlarda.
Bunun içinden çıkmak için cesaretle atılacak bir adım gerektiriyor. Sonra insanın kendisi bile şaşıyor daha önce neden yapmadığına. Bu yazıda da bir iç hesaplaşma var sonu yazarını rahatlatan.
:)
aysemujgan
aysemujgan
aysemujgan
!.sean.!
tahmin etmiştim..
sevindirici