Şiirler, Düzyazılar
Şairiz yazarız; yazarız yine yazarız. Yazdıklarımızı paylaşırız ve paylaşımımıza ilgi bekleriz ki bu en doğal hakkımızdır. Arada okunma sayısına bakarız. Sayaç yanıltıcı da olsa onu ölçü alırız.
Siteye eklemeden önce çalışmamızı birkaç kez gözden geçiririz. Kullandığımız dilin kuram ve yazım kurallarına uygunluğunu denetleriz. Bazen bir virgülün ve noktanın bile nasıl anlam kaymasına yol açtığını biliriz.
Örnek:
—Oku, adam ol baban gibi, eşek olma!
—Oku, adam ol, baban gibi eşek olma!
Okur, okurken mantığını sıkı dokur. Okur, okuduğunu anlamaya çalışır. Anladığını yorumlar ve ana fikri yakalar. Öyle yorumlar vardır ki bazen şiir ve/veya düzyazıdan çok daha bilgilendirici olabilmektedir.
Yine öyle yorumlar vardır ki dili, imlası, söz ve öz bütünlüğü ile okuyanda büyük hayranlık ve etki uyandırabilmektedir.
Ne şiirler ve düzyazılar ne de yorumlar destansı uzunlukta veya bir iki satır kısalıkta olmamalıdır. Aksi halde okuyanların zamanını ve enerjisini boşa harcatmış oluruz ki buna hiç hakkımız olmasa gerek!
Şiir ve düzyazılar duygu ve düşüncelerin dile getirilmesi için çok elverişli edebi çalışmalar olup, bunların paylaşılması da o denli etkin, önemli ve anlamlıdır.
Sitelere eklediğimiz paylaşımlarda kullandığımız dil her yönüyle hatalardan arındırılmış olmalıdır çünkü çalışmalarımızı her yaştan ve her kültürden insanlar okuyabilmekte ve kendilerine örnek alabilmektedir.
Esasen kalıcı eserlerin dil ve anlam bakımından kusursuz, yürekleri ısıtıcı ve dimağları ışıtıcı olması gerekir ki biz yazanların ortak amacı bu olsa gerek!
Marifet, çok ve uzun yazmak değil çok ve irdeleyerek okumak, okuduğunu özümsemek ve ondan bir şeyler alabilmektir. Az yukarıda da değindiğim gibi öyle atasözü misali bir iki satır kısalıkta çalışmalar da pek ilginç değildir.
Köşe yazarlığı site yönetiminin şair ve yazarlara verdiği bir paye olup, köşe yazarlarının çalışmalarına azami özen göstermesi ve dili yozlaştırmaması gerekir.
Her kim ve ne olursak olalım, ilk önce yapmakta olduğumuz işi tarz-ı hayat (yaşam biçimi) olarak benimseyip benimsemediğimiz otomatik olarak gündeme gelir. Bununla birlikte kullandığımız dile bakılır ki bu noktada dili ne denli doğru, güzel ve yerinde kullandığımız irdelenir.
Bazen bir eserin başlığı bile çok şey anlatabilmektedir. Başlıktaki bir karakterin kusurlu olması sahibini trajikomik hale düşürebilmektedir.
Sorarlar:
__ Alfabeyi bilmiyor musun?
__ Ne münasebet! Koskoca şairim/yazarım.’ diyebilir misiniz? Bu türden bir savunma sizi yüceltir mi?
Ya da
__ Efendim, klavye hatası! Acele ve dikkatsizlik işte!
Var mı böyle bir şey? Hem köşeyi işgal ederek boy göstereceksin hem de yaptığın işi ciddiye almayacaksın! Hayret!
Biliyorsan konuş, aksi hâlde sus;
Küsme talihine olsa da makûs...
Dinle, anla, öğren; güçlensin zihnin;
Göster iradeni, yok olsun cehlin... (Doğaçlamam)
Şimdilik başka sözüm yoktur. Saygıyla.
17.09.2014