- 628 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PAKİZE
Gerçekler biraz daha acıtıyor, biraz daha yaralıyor gün be gün. Kahve tadında değil günler aylar. Bu gidişle mevsimler bile böyle olacak. Acılı bir şarkı ardında kalmış gibi, sarıp sarıp aynı yerden dinlenecek yürek. Yüreğimdeki tat hiç keyifli olmayacak bu gidişatla. Ayrılık şiirlerini bile hiç sevmem, ayrılıkları sevmem aslında. Sevdiğin insanları sonsuza kadar kaybetme duygusu ne tuhaf bir histir, benim açımdan. El sıkışıp dostça ayrılıklar olabilir, çocuksu geliyor bana; büyüme çağını tamamlayamamış kişilerin bir taraflarını büyütüp gitmeleri alçaklıktan başka bir şey değil. Pakize’yi her seferinde becerip giden it gibi.
Bir gün sordum Pakize’ye
_Pakize memnun musun bu halinden? Zevkini yapıp içine spermlerini boşaltıp arkasına bakmadan gidiyor. Kalakalıyorsun dört beş itle ortada, zaten sokaktasın bir kap yemek verenin yok, her yıl bu çile çekilir mi?
Pakize’nin gözlerinden söylemek istediklerini anlamış ve insanlığımdan utanmıştım. Haklıydı aslında, evet çok haklıydı. Sen acılarına gebe kalmışsın, gelmiş bana akıl veriyorsun. En azından biz hayvanız sizin bizden farkınız yok der gibi…
Evet, ne farkımız vardı hayvanlardan; biri gelir kalbini yaşantını becerip arkasına bakmadan gidiyor. Bir ilişkide iki kişi sevişiyor tek kişi kopup gidiyor. Nasıl yapıyorlar, nasıl başarıyorlar, vurdumduymazlık mıdır, sadece kendini düşünme midir? Anlamış değilim. Gerçi bir başarı göremiyorum ben bu hissiyatsız olaydan. Gitmek başarmak mıdır? Ya da birilerinin hayatını becermek!
Pakize, haklı; düşüncesiz, duygusuz, hayvani bir hareket bu. Pakize’yle aynı kafadanız. Yatakta da çoğu zaman böyledir, biri muhakkak arkasını dönüp uyur. Bana göre aynı şey; sevişmenin en güzel notasındayken terkediliyorsun. Cumburlop uykuya dalmış, bildiğin karabatak oluvermiş. Eğer sende o karabatak kadar rahat değilsen sudan çıkmış balığa döner, yüreğinin aklının bir yerlerinde çırpınır durursun. Gittikçe nefessiz kalır, alışmaya kendini kandırmaya çalışırsın boğulduğunun farkına varmadan. Yoruldukça aklında ki düğümleri çözmeye başlar, ne kadar oksijensiz kaldığını geçte olsa anlarsın. Kalbin aynı çarpmaya bilir, fikirler değişip uyuşmaya bilir. Hatta sevişmeler bile eskisi kadar zevkli olmayabilir. Fakat bir zamanlar duygu düşünce olarak uyuştuğun kişilerin bu seferde ayrılık ile uyuşturup gitmesi ne acı değil mi? Benim açımdan en azından böyle…
Dün durakta Pakize’yle karşılaştım. Başını okşamama onu sevmeme tepki vermiyor, ne zamanki onunla konuşsan soru sorsam tepki veriyor. Nasılsın Pakize dedim sen kendine bak der gibi havladı yüzüme. Galiba bu hayvanlar sadece okşanmaktan hoşlanıyor. Bazı insanların gerçekten hayvanlara benzediği aşikâr. Onlarla sadece sevişecek konuşmayacak soru sormayacaksın. Âmâ ben Pakize’yle ne kadar konuşup anlaşsam da bu bana yeterli gelmiyor. İnsanla konuşmayı tercih ederim. Karşımdaki kişiyle yudum yudum olmayı, gözlerine bir balık gibi dalıp gitmeyi isterim. Ne kadar acı çeksem de hayatımda yine insanların olmasını isterim. Biri yaralıyor diye herkesi öldürmek bana göre acımasızlık. Ben kimseye acı veremem sorumsuzca terk edemem. Tadım tuzum olmasa da, kahvemi keyifli yudumlayamasam da Pakize’ye yapılanı, ben kimseye yapamam.
Acının ayrılığın hiç biri türünü sevmiyorum. Şiirler mesela
Gel diyerek çağırmalı beni; gözleri gibi!
Git diyebilen şiirleri, şarkıları sevmiyorum, âşık değil isyankâr olmalı, acıtasyondan beslenen insanlara göre bir şey bu, bir trenin ani bir şekilde istasyona giriş yapmasına benziyor bu insanlar. Birilerinin hayatına aniden girip çıkarlar ve hep onlar haklıdırlar. Siz hiç haklı olmazsınız! Sizin istasyonunuzun konforunu güzelliğini ve yahut ikramını hiç görmezler. Farkında olmadan vagon vagon acı yüklenmekten böyle yol almaktan zevk alırlar. Kuyruklu bahanelere benziyor hayatları. Sonra biz acı çekiyoruz, mutlu değiliz diye kendilerini bilmeyen insanlara ağlatırlar. Şimdi beni terk eden kişi hangi omuza gözyaşlarını yalatacak? Karşılıklı küfür mü tutuşturacaklar bana kadehlerin de. Senide tutuşturup gitsin de gör ebenin ki neymiş bana küfretmek. Of ne kadar keyifsiz ne kadar doluyum. Gerçekler kafama dolu gibi paldır küldür yağıyor. Düşündükçe yüreğimi yakıyor bu gerçekler. Fren sesinin rayları yalaması gibi yüreği acının yalayıp durmasından hoşlanmıyorum. Köşe bucak kendimden kaçmak istiyorum, lanet olası aynalar ve yastıklar olmasa, kendimi inkâr edip yüzüme bakmayacağım. İnsan kendine ihanet eder mi? ihanet bu kadar ağırken! Kendime ihanet etmiş gibiyim hiç kimseyi suçlamıyorum, bende Pakize gibi davranmıştım; kendime sorumsuzdum. Fakat Pakize kadar yürekli değilim, gebe kaldığım acıları nasıl doğuracağımı bile bilmiyorum. Yüreğimin ve kafamın içinde piç duygular besliyorum; böylesine severken ben bile onları sahiplenmekten utanıyorum artık. Tertemiz aşkım hadi yalan olsun. İnsanda yalan mı? Yalan mıyım ben? İçine alıp yoğrulup tükürülmüş bir yalan gibi hissediyorum kendimi. Çok kırıldım, aynalar gibi kafamda kırık bu gece belki şişeyi de kırarım kendim gibi. Neden birileri hep gitmeyi sever birileri de kalmayı. O gitmiş, ben kalmıştım, hâlbuki kural buysa bende gitmeliydim. Demek ki benim gideceğim yer yokmuş, ben gitsem gitsem kendimden giderim. Gittim de! Billboardlara ilan veresim geliyor; kimseye zarar vermeyen evcil tertemiz yüreğimi kaybettim. Onu hisseden olursa insaniyet namına sahip çıksın; daha kötü insanların eline geçmesinden korkuyorum!
O senin sigara yakışın vardı ya, beni yaktığın gibi seni de öyle yaksınlar. Bitmek nasıl diye anlarsın belki…
Sen neden gittin?
Sevmedin mi?
Hani sevmiştin!
Hangi yüreğimi istiyordun?
Hangi gözlerimi?
En samimi haliydi sana
Gözlerin yüreğe damla damla inişi
Yalana doymamış mıydın?
Sevişmeye mi açtın?
Sen neden gittin?
Biz neden seviştik?
‘’Sen gittin ya, bende benden gidiyorum şimdi’’ of of unutamıyorum, uyuyamıyorum. Bu gece çile oldu resmen; Ne kadar huysuzum ki, Uykum bile benden kaçıyor. Onun gibi
Kalp herkeste var, yürek başka bir şey! Yoksa böyle olur muydu hiç.
Evet, bilene göre sevmek yürek işi, yüreksizlerin sırtlanacağı bir şey değil. Ben bir yüreksizi yüreğime nasıl aldım ona yanıyorum. Ah yanarım yanarım birde aklıma yanarım. Yüreğime kelepçe takmış cezamı biçmiş, terk etmiş gitmiş. Gece gece Pakize gibi yüreğim havlıyordu. E tabi benimde yüreğim doymadı aç bırakıldı. Bu havlayıp anırmaların aslı belli; açlık açlık doymamışlık!
Pakize’ye bir kap yemek götürmek için dışarı çıktım. Karnı şişmişti, benim yüreğimin şiştiği gibi. Yemeğini yemeden önce başını okşattı bana, Pakize dedim ‘’senin başını okşayan var yine de, hem yakında yavrularında olacak. Benim içimden acıdan başka bir şey çıkmaz, o da çıkmıyor işte’’ ağladığınızı bir hayvanın anlamasından acı ne olabilir hayatta. Pakize gözyaşlarımı yalamak isterken ‘’yapma Pakize, ben acılarımı yalayıp yutmasını bir gün öğreneceğim. ‘’dedim. Yalap şalap yemeğini yerken benim iştahım kesilmiş onun ki artmıştı yavrularından olsa gerek. Benim acılarımdan olduğu gibi. Yüreğime bu kadar acı gerek değildi ama! Bana eve kadar eşlik etse de bir hayvanın insandan daha fazla anlayışlı olması yüreğimi daha çok şişirmişti.
Biliyor musun;
‘’Belki gitmen için geçti, fakat ölmek için erkendi.’’
‘’Sen ateşinle bir ağaç daha yakabilirsin belki;
Fakat ben,
Bir ateşle,
Bir ormanı,
Yakmam bir daha.’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.