öylesine...
İlk defa buralardayım, nesir bölümünde yani. Aslında tek derdim yazmak .Şiire cesaret edemediğim ve yazmazsam ölecek gibi hissettiğim için bunca saçmalık.
Bir fırtınanın ortasında kalmış fındık kabuğuyum sanki,ne direnecek gücüm ne de heybetim var kafa tutacak.
Bir serserinin ayağına bağlı prangayım.O çekiyor , ben sürükleniyorum bata çıka. Aslına bakarsanız pranganın bile sesi çıkıyor zincirlerinin şıkırtısıyla, ben de o da yok.
En kalabalık yerlerde geziyorum günlerdirve son sesle dinliyorum türkülerimi ki, belki kendi sesimi duymayıp dinlenir biraz beynim ama, nasıl izole edilmişse dışarıdaki hiç bir sesi duymuyor kulaklarım.
Beklediği bir ses var biliyorum ama, ona da benim gücüm yetmiyor...
Gecenin bile uykuya teslim olduğu vakitlerde balkondaki sandalyeye rahat vermeyen biriyim artık.
Akşama kadar o kadar saçma sapan şeylerin peşinde koşuyorum ki, takatim kalmasın da uykuya teslim olsun beynim ve bedenim.
İnsan bir kitabın ilk sayfasını kaç kere okuyabilir ki?
ve her defasında ilk defa okuyormuş gibi, sanki okusa anlayacakmış gibi bir edayla alır eline.
Her okuduğunda belli bir yere gelince ki,’’ bazan sonu oluyor’’ kaç kere sinirlenip kendine sigara yakar...
Bunun gibi birçok saçmalık işte.
Sayısını unuttum galiba...
Aslına bakarsanız bildiğim pek de bişey yok şu aralar.Hani şarkının da dediği gibi;
kapıldım gidiyorum
bahtımın rüzgarına
ey ufuklar diyorum
yolculuk var yarına...
İçimdeki hasretle mutluyken omuzlarıma dağları devirmek insafa sığarmıydı bilmem ya? neyse...
Hasret ve özlem sözcüklerini cümlelerde kullanmamak en iyisi bu ara.Çünkü gülüşlerimin yalanını ele veriyorlar.
neyse, başınızı ağrıttım.
en iyisi kalabalık bir yer bulup kaybolmak..
YORUMLAR
‘’hayat/haklı değil sırrı bunda arama’’ demişti. Usulca ve susmuştu derinden ki kimsenin üstüne alınmasına gerek yok. Hayat/sanırım böyle bir şey herkesi zamanla savuran içine (off içini yerim dediğim düştü aklıma ve dudaklarım terledi).. Tepeden tırnağa değişiyoruz ülke/ülke lakin bir tek eylül/ler hiç değişmiyor. Bir yürek sıkılıyor ne zaman cereyanda kalsa DÜŞler..ve bir kadın yüreğini arıyor hala kapı eşiğinde/merdiven altında. Belki de bu yüzden ağlayamıyorsun. Ne vakit hep suçlasan. Başına gelmeyen taşları/sana çarpmayan otomobilleri ve yanan kırmızı ışıkları, mor bir leke çiziyorsun g-özlerinle her yerine ki baharlarına dolular yağıyor, çatlıyor yani gök-yüzün…
(...)
sevgimle..
eksik susmalar
bu yılda
ve bu yorumda kaldım
daldım işte
baka/kala kaldım ki yıllar ne çabuk geçmiş......
sevgimle yine
ve yeniden...
sen öylsine kalabalıksın ki zaten kahrolası bir yokluğun ardısıra elini sallasan sana çarpıyor..
hani olur ya bazen aynaya bakarsın ama herkesi görürsün kendinden başka..bir sen yoksundur bir sen yoksunsundur..
zordur biliyorum geride bırakılmış yaraların kabuğunu kaldırmak bile isteye..
ve hani demişsin ya omuzlarrıma dağları devirmek insafa sığarmıydı diye
sığmaz gülüm
ve bilki o omzuna devrilen dağ ağır değildir yüreğini tutuşturan o sancı kadar..
güzel yüzün ve güzel yüreğinden o ışıltı kaybolmasın hiç..
İnsan kendinden kaçabilir mi?
Söylediğine sen inanmıyorken beni nasıl inandırabilirsin ki?
Şayet dediğin gibi olsaydı çoğumuz şimdi kendimiz kaybettirmeyi çoktan başarmıştı ki?
Her ayrılık bir vurgun değmeyin yaşlarıma
o zaman selam olsun giden bütün aşklara...
Bırakalım deniz taşsın taşabildiği kadar ki yüreğimizin cehennem misali kavuruyor zaten en iç hükümsüzlüklerimizi iyi yazabiliyoruz peki ya yazamayanlar konuşamayanlar ne yapsın.
Sadece içine atıp yüreği zakkum içine gülerken ağlayanlar ne yapsın.
Serçeler ne yapsın örneğin
Kanadı kırıl kuşlar...
Ya da tatlı dille yılanı kandırıp sonra o yılanı ateşe atan insanlara yılan ne yapsın.
Herşeye boyun eğip hiç bir şey yapamayanlar ne yapsın.
Ağlayan çiçekler ne yapsın örneğin
Yürüyemeyen taşlar
Ve rüzğara boyun eğmek zorunda kalan dal ne yapsın...
biz şükredelim şeker tadında yangınlara
Sırattan geçişimiz olsun.
Varsın dünya mutlu olmasını bilenlere kalsın...
Küllerinden doğman temennilerimle
seni çok seven kardeşin...