- 503 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
EKMEKTE DE VAHŞET
Lütfen düşününüz ve kendiniz karar veriniz ne yapmanız gerektiğine…
Ben kendime düşeni, yapabileceğimi yaptım yine bu konuda da. Geçenlerde tuza takmıştım, onunla ilgili bir araştırmam olmuş, öğrendiğim gerçeklerin vahametiyle de, büyük telaşa kapılmıştım. İlk işim sağlıklı, yani E536(siyanür) katılmamış tuz aramaya başlamak olmuştu. Dolayısıyla da, her önüme gelen markete girerek bu isteğimi belirtmiştim ki kendileri de haberdar değildi; bu vesileyle, bir araştıralım dediler, yanı sıra, konuşmalarımızı duyan pek çok kişi de hayretle haberdar olmuş oldu. Ardından, tek tek bütün tuz üreticisi firmalara, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına, milletvekillerine e-posta gönderdim, kimine ise telefon ettim. Bunları yaparken, bir yandan da bu konudaki gerçekleri aktarmıştım sizlere.
Sonuç ise hüsran… Çünkü bu gibi konularda, bir tek kişinin ilgisi ve çabasıyla bir yere varılamıyor. Örneklerini daha önce pek çok konudaki uğraşılarımda da görmüştüm. Umursamıyorlar sizin uyarı ve önerilerinizi, ilgilenmiyorlar ya da hiç de tatminkar olmayan, saçma sapan, inandırıcılıktan uzak açıklamalarla dönüyorlar size!.. Halk sağlığı ise, zaten akıllarının ucundan geçer bir endişe değil.
Bulamadım tabii ki E536 yani siyanür katılmamış tuz. Sizler ne yaptınız bilemem; belki okumadınız bile o yazımı. Belki bunu da okumayacaksınız ama hepimiz bu konularda daha bilinçlensek ve tüketici olarak, bu ürünleri bize sunanlardan ısrarla sağlıklısını talep etsek, eminim sonuçta isteğimize ulaşırız. Marketten talep etsek ısrarla, yetmese, üretici firmaya iletsek talebimizi, olmadı, Bakanlığa ama hep birlikte… Eminim ki sonuç alırız. Arz talep meselesi bunlar sonuçta ve bu yolla para kazanamayacağını gören firma da sağlıklısına dönüş yapacaktır!
Bu günkü araştırmam ise, ekmek konusunda ki ekmekle de sınırlı değil tükettiğimiz unlu mamuller. Ben sadece ekmekteki cinayetten, vahametinden söz edeceğim, diğerlerini siz hesap edin!..
Yaşam tarzımız da, gelişen teknolojiyle, değerlerimizle, hele de paranın haddinden fazla değer kazanması, buna eklenen kazanma hırsımızla birlikte oldukça fazla değişti. Dolayısıyla bizler de değiştik. Hepimiz değil muhakkak ki ama değişmemekte ısrarcıları da, koşullar bazı konularda istemleri dışı zorunlu kılıyor, bazı konularda da yalnızlaştırıyor ne yazık ki.
Ne çok şey değişti hayatımızda, ne çok şey bozuldu, niteliğini, değerini kaybetti. Sayfalarca yazılsa sonu gelecek gibi değil. Önce hangisi bozuldu da diğerlerini tetikledi ya da peşine takıp bu günkü duruma getirdi diğerlerini de bilemiyorum. ÖNCE EKMEKLER BOZULDU diyordu Oktay Akbal. Doğru muydu acaba, ekmekler miydi önce bozulan ki sanmam, öncesinde bozulan bir şeyler olmasaydı, örneğin ahlak gibi, insana saygı gibi, helal kazanç istemi gibi, ekmekler de bozulmazdı ama…
Önce ya da sonra, neticede beslenmemizdeki ana gıda maddesi, sofralarımızın ve başımızın tacı, değerlimiz ekmek de bozuldu, hem de ne bozulmak!.. Eskiden ekmekler, bugünkülerden çok farklı idi ve yaşamımızda saygın ve önemli bir yeri vardı. Bir zamanlar, içinde un, su ve tuzdan başka hiçbir katkı maddesi içermeyen mayalı ekmeklerimiz vardı... Tandırda pişirilen tandır ekmeklerimiz vardı... Bazlamalarımız vardı... Saçlarda pişirilip bütün kış boyunca hafif nemlendirildikten sonra yediğimiz yufka ekmeklerimiz vardı...
Kendi yapımımız tarhanalarımız, eriştelerimiz, salçalarımız, reçel ve turşularımız, salamura yapraklarımız, kurutulmuş sebzelerimiz, konservelerimiz…
Ne yazık ki bunların çoğunu şehirlerimizde yaşarken başımıza musallat edilen modern hayat, çağdaşlık, daha da ziyade kadınlarımızın çalışma hayatında daha çok yer almasının yarattığı zamansızlık ve de tembellik uğruna terk ettik, kaybettik. Köylerde yaşayanlarımızın bile pek çoğu, hazırını tüketmeyi tercih etmekte. Gerçi şimdilerde de Anadolu’muzun birçok yöresinde köy ve kasabalarında, hatta şehirlerde, ekmekle birlikte, diğer sağlıklı gıdaları yapan kadınlarımız, dolayısıyla da şanslı ailelerimiz az da olsa bulunmakta.
Her şeyimizi dışardan ithal etmeye başladığımızdan beri, her bir gıda maddesindeki değişimi, dolayısıyla sağlıksızlığı, hatta tehlikeyi tek tek ele alacak ve anlatacak olsam, yazı dizisi halinde ele almam gerekecek. Çok çok fazla çünkü. Belki zaman zaman diğerlerini de ele alırım ancak bu gün en temel gıda maddemiz olan ekmekteki değişiklikten bahsetmek istiyorum. Balon gibi şişirilmiş, içi kof, tadı lezzeti kalmamış, ekmek görüntüsü verilmeye çalışılmış, adına ekmek denen garip bir nesneden bahsetmek istiyorum…
Adı hâlâ ekmek olan bu garip nesneyi üretmek için ben diyeyim on, siz deyin yirmi çeşit, kökenleri hakkında bilgimiz olmayan ve bize bilgi de verilmeyen katkı maddesi ilave ediliyor artık. Bu katkı maddelerinin tüketiciye faydası olmadığı gibi üstelik zararı olabiliyor!
Bu maddelerin ekmeğe katılmasındaki en belirgin amaç: Hamurun asidini arttırmak, bayatlamayı geciktirmek, ekmek hatalarını ve hastalıklarını düzeltmek, su kaldırma oranını yükseltmek, hacim artışı sağlamak, un rekoltesini yükseltmektir…
Bugünkü ekmek ürünlerinde kullanılabilen katkı maddelerini şöyle sıralayabiliriz…
Enzimler, E 300 Askorbik Asit(C vitamini), Bitkisel Yağlar, Emülgatörler(E 471-E477 Mono- ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları), E 282 kalsiyum propiyonat, E 281 sodyum propiyonat, E 262 Sodyum diasetat, sirke, E 260 asetik asit, E 280 propiyonik asit, E 202 potasyum sorbat, E 200 sorbik asit, E 202 potasyum sorbat ve E 203 kalsiyum sorbat, E 283 potasyum sorbat, Şekerler (Sakaroz,Maltoz,Früktoz,glikoz), E170 kalsiyum karbonat, E332 Potasyum nitrat, E481 Sodyum sterol-2-laktilat, E420 sorbitol, E422 Gliserol (gliserin) E170 kalsiyum karbonat, E536 (potasyum ferrosiyanür ) ki ileri derecede toksik bir madde olması sebebiyle FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Ajansı) tarafından gıda endüstrisinde kullanılması yasaklanmıştır.
Ayrıca, daha beyaz görünen un elde etmek için, E928 benzoil peroksit ve E924 potasyum bromat gibi kanserojen ve alerjik maddeler yanı sıra, E920 Sistain gibi insan saçından ve domuz kılından üretilen ve hacım artırıcı olarak kullanılan katkı maddeleri de söz konusudur.
Bu Katkı Maddelerinin açılımı ise şöyle:
E170 kalsiyum karbonat: Hem renklendirici hem mineral tuz; kaya minerali veya kemikten elde edilir; diş macunu, beyaz boya, temizleme tozları, bisküvi, ekmek, kek, dondurma, dondurulmuş konserve sebze ve meyvede ve ilaçlarda kullanılır; yüksek dozlarda zehirlidir, safra, böbrek taşı, hemoroit, kabızlık ve fistül kanamalarına sebep olabilir. Ayrıca kemikten elde edilmesi ihtimali bu katkı maddesini en azından şüpheli hale getirir!
E 471-E477 Mono- ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları: Homojenleştirici olarak kullanılır. Bitkisel ve hayvani kökenli olabilir. Bitkisel kökenden üretilirse sorun teşkil etmez ama hayvani unsurlardan türetilirse, şüphe arz eder.
E 200 sorbik asit, E 202 potasyum sorbat: Koruyucu olarak kullanılır. Bitkisel kökenlidir. Ciltte kaşıntıya sebep olabilir.
E420 sorbitol: Kıvam artırıcı, suni tatlandırıcı ve nem tutucu özellikleri nedeniyle kullanılır; etli ve zarlı kabuksuz meyvelerden veya sentetik olarak glikozdan elde edilir; gıda, ilaç ve kozmetiklerde kullanılır. Bebek ve küçük çocuk gıdalarında kullanmak yasaktır.
E422 Gliserol (gliserin): Kıvam artırıcı, tatlandırıcı ve nem tutucudur; yağlı renksiz alkol, hayvansal veya bitkisel yağların alkalilerle ayrışması sonucu elde edilir; petrol ürünlerinden ve bazen propilenden sentetik olarak veya şekerden mayalanarak da elde edilir; büyük miktarlar baş ağrısı, susuzluk, bulantı ve yüksek kan şekerine sebep olabilir. Hayvan kökenli olması ihtimali göz önünde tutulmalıdır!
E920 Sistain: Un işleme ajanı. İnsan saçı, başta domuz olmak üzere hayvan kılı ve tavuk tüyünden elde edilir!
E924 potasyum bromat: Un işleme ajanı. Büyük miktarlarda bulantı, kusma, diyare ve sancılara neden olabilir!
E928 benzoil peroksit: Un işleme ajanı. Unun beyazlaması için kullanılır. Alerjik geçmişi olanlar sakınmalıdır!
Buraya kadar, piyasada ekmek üretiminde yaygın olarak kullanılan katkı maddeleri ile ilgili alıntıladığım bilgileri sundum sizlere. Görüldüğü gibi, bu katkı maddeleri hayvan kökenli olabildikleri gibi, migrenden, alerjiye, hatta kansere kadar birçok rahatsızlıklar oluşturabilen maddelerdir. Uygulamada ise bu katkı maddeleri bu isimleri ile değil ticari isimleri ile alınır, satılır ve kullanılır… Örnek vermek gerekirse, S500, Soft’r, Acti-Plus, Hydra, Joker, Pantera vs gibi ticari isimlerle satılan bu ürünlerin içerikleri incelendiği zaman bir çok katkı maddesini kombine ettiği görülüyor. Kullanıcı firma bu maddelerin içerikleri ile de pek ilgilenmez. Ayrıca fırınlarda bu katkı maddelerini hamura katacak eğitilmiş elemanların yetersizliği sebebi ile ekseriya limit aşımı tehlikesi de söz konusu olmaktadır!..
Bugün, üretici ve satıcı istekleri, gıdanın ilk günkü tazeliğini koruyacak şekilde, raf ömrünün uzatılması yönünde olmaktadır. Buna karşılık gıdanın raf ömrünü artırmak amacıyla ürünlere ilave edilen katkı maddelerine karşı ise kimi tüketicilerin gittikçe artan haklı çekinceleri bulunmaktadır. Ancak ister paketli olsun, ister paketsiz satılsın, çoğu ekmekte kullanılan katkı maddelerinin detay bilgileri yer almamaktadır. Bu da tüketiciyi zor durumda bırakmaktadır. Hâlbuki etiket bilgilerine sahip olmak, hem yasal olarak, hem etik olarak tüketicinin en tabii hakkı olmak zorundadır. Ancak, bu sağlıksız ve vahim durumda tüketicinin bilinçsizliği ve ilgisizliği, üreticinin bencilliği ve para hırsı ve de resmi kurumların vurdumduymazlığıyla denetimsizliği müştereken rol oynamaktadır!..
Özetle hepimiz suçluyuz, hepimiz el birliğiyle ekmeğimizle oynuyor, ekmeğimizi, dolayısıyla sağlığımızı bozuyoruz pek çok şey yanı sıra!!!
p.r.alkan
YORUMLAR
daha önce bir kaç kez denemiştim ve evdekiler de sevmişlerdi
e çocukluğum babam memur olmasına rağmen köyde geçti velhasıl hamur yoğurup ekmek yapabilrim ki kendimce karar almışlığımda var (ertelemiştim bir müddet)
durduğum kabahat şu ekmeğimi evde pişirme işine tez vakit geri döneyim,
öneririm:-)))
hem evdeki taze pişmiş ekmek kokusu kadar güzel ne var, unu mu aslında imkanı olan direk fabrikadan alsın ama aklıma acaba una da karıştırılan birşeyler var mı sorusu geldi malum hormon her yerde...
Her şehire adam gibi gıda laboratuvarı kurulmalı. Belediye ve Tarım Bakanlığı ortak çalışmayı öğrenmeli artık. Pazar Yerlerini, marketleri sadece zabıtalar denetlememeli. Zabıtalar içinde gıda işinden anlayan elamanlar olması lazım. Buralardan aldığı numuneleri bu gıda laboratuvarlarında incelenmeli. Tarım bakanlığı denetim işini yapacak Gıda mühendisi ve Gıda teknikeri sayısını artırmalı. Gıda Mühendisi ve teknikerinin elinden bir çok hak alındı.Haliyle merdiven altı üretim ve ürünlere kaçak yapı atmanın zeminini devletimiz kendi hazırladı.En küçük örnek verecek olursak. Ekmek fırınların üretiminde gıda teknikeri bulunma zorunluluğunu devletimiz kendi kaldırdı. Üretimde hijyen kontrolünü orada çalışan ekmek ustasına verildi. Orada çalışan kişi işini kaybetme korkusuyla veya kendi açığını, açığa çıkarır mı sizce. Ülkemizin gerçekten bir reforma ihtiyacı var. Sahtekarlık aldı başını gidiyor.