Pus
Kapkara, karamsar bir gökyüzü ve tıpkı renk kullanmaktan kaçınan melankolik bir ressamın çizimlerini andıran alabildiğine uzanan bir manzara. Aylardır güneş yok. Bir duman gibi gökyüzünü saran kara bulutlar bir nebze olsun dağılmak şöyle dursun, akşamları bastıran uğursuz bir sisle katmerleniyor, dünya daha da katlanılmaz bir hal alıyor.
Böceklerden yaptığım çorbanın tadı her zamanki gibi berbat. Ama bol protein muhtevası vücudum için birebir. Hele ki yiyeceğin nadir olduğu şu zamanda. Güzel bir hamburger için neler vermezdim. Düşüncesi bile midemin sancımasına neden olabiliyor.
Yine tüm bu olanlardan öncesi aklıma geliyor. Çantamdan çıkardığım bir fotoğrafta yitip gidiyorum. Yüreğim daralıyor. Gözlerim yaşarıyor... Son hatırladığım şey mutfakta, göğsümde şiddetli bir acıyla yere yıkıldığım an. Bir de kafamın yere çarptığı an çıkardığı çatırtı. Sonra da bir arabanın arka koltuğunda uyandığımda hissettiğim şiddetli baş ağrısı. Sanırım o günden beri yetmişüç gün geçti. Tek bir insan(ölüsünü bile) göremediğim yetmişüç gün. Bu ikisi arasında neler olduğu konusunda hiç bir fikrim yok. Sadece şu an yalnızım. Hepsi bu..
Geceleri çok korkuyorum. Yaktığım ateş ya da başımı sokabileceğim bir yer bile korkumu dindiremiyor. Uyandığım günden beri alışamadım buna. Hava kararıp, o iğrenç, uğursuz sis tüm havayı doldurduğunda, hayat duruyor, ne bir rüzgar, ne bir yaprak hışırtısı. Sessizliğin sesini bile duyamaz oluyorum. O hiçlik, o boşluk hissi, içimdeki tüm korkuların ortaya çıkmasına neden oluyor. Ardından sara nöbetleri geçiriyorum. Her gece kendimi öldüreceğime söz verip, sabah yapamıyorum. Ama zaten her gece ölüyorum.
Leziz akşam yemeğim biterken, güneş göremediğim(belki de hiç göremeyeceğim) bir yerlerde batıyor ve tüm gün süren alacakaranlık, zifiri karanlığa dönüyor. Birazdan o pis duman, bir medcezir gibi dolduracak her yanı ve ardından yine sessizlik.
Korkuyorum...
YORUMLAR
Resmi görür görmez gözümün önüne gelen görüntü Viggo Mortensen'ın başrolünde oynadığı postapokaliptik bir dünyadaki yol hikayesi oldu ve okumaya başladığımda hissettiğim ise daha yalnız ve sonu olmayan bir yerde dahası zamandanda koptuğumuzu hissettiren, üşüten,ürperten yer yer açlık oyunları ve ben efsaneyim dünyasındanda tınılar taşıyan ve genelinde hissettirdiği bilinmezlik korkusunu fazlasıyla okuyucuyada aktaran kısa ama sağlam bir gerilim denemesi okudum,gerildim,beğendim...
Modumuzu bozmayalım hiç the walking dead 3.bölüm ile yaşam savaşına devam edelim der ve saygılar selamlar göndertirim Poe'nın Eskişehir temsilcisi arkidişime :))
Yazar burada milyarlarca insandan birinin, kıyamet öncesi anını anlatmış. Sonra da kıyamet sonrası sağ kalmış şanslı ya da şanssız birinin bir gününü aktarmış. Ne olacak, daha neler yaşayacak bunlar okura, okurun hayal gücüne kalmış. Ama o korku herkese yetmeli, kıyametin sebebi olmamalı...
Kaleminize sağlık...
apokaliptik ve apolitik bazen karıştırılıyor :)
grafspee
evet o iki kelimeyi duyanların verdiği ilk tepki, apolitik mi?? :))
Beni asıl ilgilendiren ,yetmiş üç günün içindeki zaman aralığı.
Hiç bir şeyi hatırlayaması mi güzel, yoksa o aralıkta dönen dünyanın bir umursamazlık içinde olması mı?
Ama tahmin edebiliyorum, lakin yazmıyorum :)
Cevabı istersen hay hay !
Kismi bir sınır çizgisi, gün içindeki sis gece ile günün sınırları... Bir yanda korku, bir yanda zıttı...Ben zıttıyım :)
Devamı gelecek :) sizden de bekleriz
Saygılar, Sevgiler Değerli dostum a
grafspee
sanrılı bir boşluk
sessizlik ve pus
epeyce dokunabiliyor insana yalnızlık
kısa bir mad max filminde gezindik sanki
kutlarım
esenlikle
grafspee
İlginç ve farlı bir yazı ilgiyle okudum.
Normalinde sis meteorolojik bir olay gökyüzünde oluşan hava basıncının sonucunda bulutların yer seviyesine inmesi gibi bir şeydi yanlış bilmiyorsam.Yani en masum doğa olayı olmasına rağmen en ürkütücü olanı da yine o sanırım. Ürkütücülüğü görüş alanının kısıtlanmasından çok birilerinin kötülüklerini puslu havada yapabilme cesaretine sahip olduğunu bilmektir her halde insanı tedirgin eden ve ürküten.
Havada kararmaya başladı keşke sabah okusaydım yazıyı))
Tarzı ve üslubu hayli ilginçti tebrik ederim.
Kaleminize sağlık
Saygı selamlarımla.
Serhat BİNGÖL tarafından 9/18/2014 9:14:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
grafspee
Değişik bir tarz.
Başı ve sonu belli olmayan,
kader çizgisinin belkin ortasında bir yerden,
zamanın belirsiz bir noktasından derlenen bir tutam hayat.
Leziz ama tadımlık.
grafspee
Sanırım geçen seneydi.
Ailemden uzak bir şehirde yağmurlu bir gündü o gün.
Yalnızdım.Ocakta pişen yemeğin sesini, çaydanlıkta demlenen çayın fokurtusunu dinlerken yalnızlığın ne denli gürültülü ve baş ağrıtıcı olduğunu anlamıştım.Yüksek bir yerdi malum ve sis vardı.Göz gözü görmüyordu. O gün boşluğun ne derece çekilmez olduğunu düşünmeye başlamıştım.
Hep boşluklara baka baka yazarız biz yazmaya gönül verenler.Bazen sadece yazmak için yazan kalemleri okumayı daha çok istiyorum.Çünkü oldukça kendiliğinden ve olabildiğince doğrucular.
Böyle yazıları severim, iç dökümü, insanın karanlığını bir nevi içinden atma yöntemidir bu, çok yapmışımdır ki hala yaparım. Yalnızsanız ve gerçekten karanlık sarmışsa çepeçevre bu şekilde yazmak öyle iyi geliyor ki.
Ben de hep korkardım; çocukluğun getirdiği bir karanlıktı buna sebep. Bazen yine çok korkuyorum,aklımı yitirmekten, kimi zaman da yalnızlıktan; kalabalık olsa bile insanın çevresi içinden atıp kurtulamadığı o fena yalnızlıktan.
Okurken çok keyif aldım, cümlelerinizde kendimi buldum. Çizginizi biraz değiştirdiniz ve bence siz bu tür yazıları çok iyi yazıyorsunuz:) Devamı olsun lütfen.
Hüznü yaşamak yerine yazalım ama, hayat çok kısa çok...
Tebriklerimle, ömür dolusu.