- 2070 Okunma
- 20 Yorum
- 2 Beğeni
ÇAY KAŞIĞI,ANAHTARLIK, POŞET,TESBİH – OYNAMA ŞIKIDIM ŞIKIDIM.
Şimdi Elinize bir bir kamera bir de mikrofon alsanız ve kalabalık bir yerde insanlara bir soru yöneltseniz. Onlara deseniz ki ‘’ Şu anda neye sahip olmak sizi mutlu ederdi?’’
Gelin isterseniz oynayalım bu oyunu.
- Şu anda neye sahip olmak sizi mutlu ederdi?
-Çok paraya sahip olmak.
-Son model lüks bir araba.
-Başımı sokacağım güzel bir ev.
-Oldukça şık ve zarif kıyafetler
-Bana bir türlü yüz vermeyen sevgilim.
-İş başvurumun kabul edilmiş olması
-Sağlığıma kavuşmak.
-Yok böyle olmadı. Daha küçük şeylerden bahsedelim. Çok küçük şeyler olsun. Hatta çok da ucuz olsun.
-Bir külah dondurma gibi mi mesela?
-Evet..Bak bu güzel. Bir külah dondurma. Başka?
-Demli bir çay. Yanında simit.
-Hımmm..Çay ve simit. Bu da güzeldi. Peki çayın bardağı, şekeri, çay kaşığı da sizi mutlu eder miydi?
-?????????? Hiç düşünmedim. Ama düşününce… İçinde çay olmayan bir bardak, çayın içine atmayacağım bir şeker ve çay karıştırmaktan başka işe yaramayacak olan bir çay kaşığı niçin mutlu etsin ki?
-Peki…Simidi artık poşete koyup satıyor simitçiler. O poşet sizi mutlu eder miydi?
-Kusura bakmayın ama saçma bir soru oldu. Bir poşet beni niçin mutlu etsin ki?
-Peki bir tesbih?
-Olabilir. Mesela şöyle kehribar bir tesbih. Ya da sanatsal özelliği olan bir tesbih mutlu edebilirdi. Yahut bir dosttan gelmişse hediye olarak, yine mutlu olurdum.
-Yok öyle değil. Evinizde anne-babanızın kullandığı, bir liraya alınmış ucuz bir tesbih. Her gün gördüğünüz bir tesbihten bahsediyorum.
-Böyle bir şeyin bana mutluluk vermesi için hiç bir sebep yok ki.
-Bir anahtarlık peki?
-Kusura bakmayın ama bu saçma sorularla nereye varmaya çalıştığınız anlayamadım.
-Sorularımın saçma olduğunun ben de farkındayım. Sadece anlamaya çalışıyorum bütün bu saydıklarımla bir insan nasıl mutlu olabiliyor?
-Çay kaşığı, poşet, anahtarlık ve tesbihle mutlu olan da mı varmış? Deli mi bu adam? Ya da kadın?
-Biz ona deli demiyoruz. Zihinsel özürlü diyoruz.
-Anlamadım.
-Anlatayım o zaman.
******************************************************************
-Bundan on sekiz sene önceydi. Okula gitmek için hazırlanıyordum. Sanırım banyoda sakal traşı oluyordum. Birden iki göz okul lojmanımızın oturma odası olarak kullandığımız odasından eşimin heyecanla bağırdığını duydum ‘’Sami koş !’’
‘’Sami koş !’’ … Kim olursa olsun birileri bana ‘’Sami koş !’’ dediğinde altından hiç hayırlı bir şey çıkmadığı için ‘’ Sabah sabah yine ne oldu acaba?’’ diyerek ve içimde bir korkuyla oturma odasına doğru yöneldim. Belli ki bir felaket vardı ama ilginçtir ki içeriden oldukça hareketli bir müziğin sesi geliyordu.
Ben kahvaltımı yapıp sigaramı da içmiş olduğumdan artık serbestçe açabilmişti televizyonu benim müzik delisi karım. Yoksa mümkün müydü ben kahvaltı yapmadan evde en ufak bir sesin çıkması.
Televizyondan gelen müzik o günlerde iyi bir çıkış yapmış olan Tarkan’ın ‘’ Oynama şıkıdım şıkıdım ‘’ şarkısıydı. Banyodan odaya kadar geldiğim o kısacık bir iki saniyede aklıma ilk gelen ‘’Yahu bir felaket varsa bu müzik manyağı kadın neden televizyonu kapatmak yerine sesini sonuna kadar açtı ki?’’ olmuştu. Beyin hep felakete alışık ve odaklı olduğu için başka bir şey düşünmüyorum tabii ki.
Odadan içeri girdiğimde önce ne olduğunu anlamadım. Eşim ‘’Sami Yunus’a bak ! ‘’ dedi.Yunus’a baktım. Aman Allah’ım o ne? Yunus oturmuş televizyonun karşısına ve gülücükler atarak Tarkan’ı seyrediyor.
Tabii ki normal bir ailede bu oldukça olağan bir durum ama bizde bir mucizeydi. Çünkü dört yaşına gelmiş olan Yunus hayatında ilk defa bir şeye ilgi gösteriyordu. O güne kadar onun en azından bizle iletişim kurması, bir göz temasında bulunması, herhangi bir nesneye ilgi göstermesi için yapmadığımız şaklabanlık kalmamıştı ama beyefendi tenezzül edip suratımıza bile bakmamıştı. Şimdi ise üstelik de oturur vaziyette Tarkan’ın ‘’Oynama şıkıdım şıkdımım’’ şarkısını dinliyordu. Hem de gözünü ekrana dikmiş vaziyette.
Tarkan ‘’Oynama şıkıdım şıkıdım ‘’ diyordu ama biz karı koca oynadık şıkıdım şıkıdım. Yunus’un ağabeyleri olan Cihangir ve Tuğrul da oynuyorlardı şıkıdım şıkıdım. Bir yaş küçük kardeşi Tuba bile o günlerde üç yaşında bir bebek olmasına karşın bize uydu o da oynamaya başladı şıkıdım şıkıdım. Ben ve iki oğlum okula geç kalıyorduk ama kimin umrundaydı ki. Yunus ilk kez bir şeylere ilgi göstermişti. Doğumunun üzerinden dört sene geçmiş olmasına rağmen ilk defa gülücük atıyordu. Hayatımda belki de ilk defa ‘’Sami koş !’’ un altından bir felaket değil bir mutluluk çıkmıştı. Bir ‘’ Oynama şıkıdım şıkıdım’’ Başka hangi aileyi bu kadar mutlu edebilirdi ki?
Şarkı bitene kadar biz şıkıdım şıkıdım oynadık, Yunus ise gülücükler atarak seyretti Tarkan’ı. Şarkı bittikten sonra tekrar eski Yunus oldu ama artık bulmuştum onun ilgisini çekecek şeyi. Hemen bir kaset aldım ilk fırsatta. Kasetçalara koydum ve o şarkıyı açtım. I ıh…Yunus ilgilenmedi yine. Daha doğrusu önce kalkıp oturdu . Televizyona baktı. Orada bir görüntü göremeyince yine yattı uzandı.
Allahtan o günlerde bir kanalda olmasa bile bir başka kanalda mutlaka çıkıyordu Tarkan ‘’Oynama şıkıdım şıkıdım ‘’ Parçasıyla. Kanal kanal aradım. Birinde buldum. Baktım bizimki kalktı, oturdu ve seyretmeye başladı.
-Sonra?
-Sonra artık Tarkan’ı her gün bir kanalda bulamadık. Bulsak da artık başka şarkılar söylüyordu. Yunus ise maalesef yeniliklerden hoşlanan bir çocuk değildi. Daha sonra Yunus’un ilgi alanları değişmeye başladı. Biz ise bu değişimi nasıl ve nereden farkediyorduk biliyor musun?
-Nereden?
-Yunus’un dışkısından.
-Dışkısından mı? Nasıl yani?
-Anlatayım:
-Bir gün görev yaptığım köyün kahvesinde öğretmen arkadaşlarla okey oynuyordum. Oğullarım koşarak içeri geldiler ‘’ Baba koş Yunus’a bir şey oldu ‘’ dediler. Hemen oyunu bırakıp çıktık arkadaşlarla. Baktım Yunus eşimin kollarında. Koşarak sağlık ocağına götürüyor. ‘’Ne oldu ‘’ diye sordum. ‘’ Poşet yuttu. Boğazına takıldı. Bir kısmını çıkardım ama sanırım boğazına takıldı bir kısmı. Nefes alamıyor’’ dedi. Gerçekten de Yunus’un gözleri yuvalarından fırlamış vaziyetteydi. Hızla sağlık ocağına girdik. Doktor bizim yaptığımızın tersini yaptı. Kalan poşeti dışarı alamayacağını görünce iyice mideye itti. Aşkam dışkısından çıktı kalan naylon parçası. Böylece Yunus’un artık naylon poşet ve parlak kağıtlara ilgi duyduğunu da öğrendik.
Bir başka gün evimize misafir gelen ve onu kucağına alarak sevmek isteyen bir bayan komşunun boynundaki boncuklu kolyeyi koparıp alınca artık boncuklu nesnelerden hoşlandığını da anlamış olduk. Sonrasında artık evde tesbih kaybolunca Yunus’un boşaltım yapmasını bekler olduk. Hani çok gülenlere ‘’Ne gülüyorsun lan b.kunda boncuk mu buldun ?’’ derler ya bizimkinin b.kunda çok boncuk bulmuşuzdur biz.
Afyon-Sandıklı’da görev yaptığım yıllarda bir gün kaskatı kesildi Yunus. Hemen Sandıklı Devlet Hastanesine götürdük. Sandıklı Devlet Hastanesi doktorları ‘’ Biz bir şey yapamayız bunu Afyon Devlet Hastanesine götürün ‘’ Deyince oraya götürdük ambulansla. Orada bir serum bağladılar. Az rahatladı. Yatırmadan ve başka hiç bir müdahalede bulunmadan geri yolladılar. Gece annesi bezini değiştirince tüm bu sıkıntıların sebebi ortaya çıktı. Ucunda bir anahtar ve tırnak makası olan anahtarlığı yutmuştu olduğu gibi. Anladık ki anahtarlık da Yunus’un ilgi alanları içine girdi.
Ve en çok ilgisini çeken şey: Çay kaşıkları… İlk kez yine bize misafirliğe gelen bir komşu çayını karıştırırken birden kadının elinden çay kaşığını alması ve o anda da çayın kadıncağızın üzerine dökülerek haşlaması sonucunda Yunus’un ilgi alanlarının birinin de çay kaşıkları olduğunu öğrendik. Bunu komşularımız da öğrendi. Öyle ki bize geldiklerinde ‘’Yunus için ‘’ diyerek bir düzine çay kaşığı ile gelmeye başladılar. En kral oyuncaklara dönüp bir kez bile bakmayan Yunus hala bu dört nesneden vazgeçmiş değilidir: Poşet, tesbih, anahtarlık ve çay kaşığı. İlle de çay kaşığı…
En son macerası ise iki adet kalem pil oldu ama ilgi duyulan şey kalem pil değildi. Kalem pilin poşetiydi. İlgi poşete olunca tabii ki iki adet kalem pili ne yapıp edip mideye indirmişti. İki günlük bir hastane macerası bir sürü müshilden sonra çıkardı sonunda.
Şimdi bekliyoruz artık ne zaman bir aküye ilgi gösterecek diye.
Velhasılı kelam insan çok küçük şeylerle de mutlu olabiliyor görüldüğü gibi. Bu bazen bir şarkı bazen de poşet, tesbih, anahtarlık, ille de çay kaşıkları olabiliyor.
Bu gün aslında Yunus’u çok mutlu etmesi gereken bir gelişme oldu.
-Ne?
-Annesinden telefon geldi. Bu gün anjiyo olmuş. Kalbindeki sorun yüzünden bir kalp ameliyatı olması gerekmiyormuş. İşte bu sevindirici haberi verdim Yunus’a ‘’Oğlum müjde bak annen kalp ameliyatı olmayacakmış’’ dedim.
-Sevinmiştir mutlaka.
-Bilemiyorum artık. Ben ona bu mutlu haberi verirken o benim elimdeki çay kaşığını almaya çalışıyordu. Çay kaşığını ona verdiğimde yüzündeki mutluluk benden o çay kaşığını alabilmenin mutluluğu muydu yoksa annesinin kalp ameliyatı olmayacağını öğrenmenin mutluluğu muydu bunu hiç bir zaman bilemeyecektim.
------------------------------------------------------------------------------------------------
Resme gelince: Biz sülalece BJK lıyız. ( 2 No lu oğlum Tuğrul Hariç. O GS li... Büyük ihtimalle hastanede bir başkasının bebeğini verdiler bize ya neyse. Evlat dedik bağrımıza bastık yine de ) Yunus’u da BJK lı yaptık ama hiç bir zaman o formadan mutlu olup olmadığını anlayamadık. Bana kalırsa mutlu. Siz ne dersiniz?
YORUMLAR
Ne güzel bir paylaşımdı böyle.
Mizahın içinde umut, sevgi,sağlık gibi temalar olunca seviniyorum.
Ellerinize,yüreğinize sağlık Sami Hoca'm...
Sevgiyle.
sami biberoğulları
Bu yazımdan da anlaşılacağı üzere o kadar yoğunum ki bazen işte böyle arkadaşların yorumlarına cevap yazmakta geç kalıyorum.
Beni mazur göreceğinizi umarak selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Karmaşık duygular eşlik ederken okudum. Okumadım adeta yaşadım. Sevgili Yunus'un ne şanslı bir çocuk olduğunu, sizin mizaha eşlik ettiğiniz duygu yoğunluğunu yürekten duyumsadım. Ayrıca Yunus'un annesinin sağlığındaki gelişme mutlu etti. sağlık gibisi var mı hocam...Sevgi gibisi var mı ve kenetlenmek, paylaşmak gibisi?
Tebriklerimi bırakırken tüm içtenliğimle sizlere hayırlı, sağlıklı ve sevgi dolu uzun ömürler diliyorum.
Sağlıcakla kalın.
Selamlar, sevgiler...
sami biberoğulları
Bu yazımdan da anlaşılacağı üzere o kadar yoğunum ki bazen işte böyle arkadaşların yorumlarına cevap yazmakta geç kalıyorum.
Beni mazur göreceğinizi umarak selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Tarkan'ın oynama şıkıdım şıkıdım şarkısı müthiş bir uyaran demek ki.
Çocuklara ne kadar dikkat edilmesi gerektiğini iyice anladım.
Onlar nasıl olursa olsunlar bizim yüzüne bakmadığımız şeylere çok değer verirler.
Bir oyuncakla değil de bir tüyle oynayabilirler. Bunu torunumdan biliyorum. Ve tüyü de
biz çocukken beyni gelişmemiş Mevlüt diye bir komşu çocuğu vardı o oynardı. Elindeki tüyü hiç
bırakmazdı. O tüyü eline ağzına, yüzüne sürerdi. Sürerken söylediği bir sözcük vardı o
sözcüğü tabii yılar geçince unuttum.
Keşke oğlunuz annesinin iyi olduğunun da bilincinde olsaydı. Ona Tarkan gibi çok uyaranlar gerek
öyle anlaşılıyor. Ama biliyor musunuz, o çocuklar bizlerden daha mutlu.
tebrikler,
selâm ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
Evet dediğiniz gibi Yunus misali çocuklara bazı uyaranlar bulmak gerek de işte onu nasıl bulacaksınız? neye tepki verecekleri hiç belli olmuyor ki. Mesela bir bardağı kafaya dikmesini biliyor ama tekrar aldığı yere koymuyor. Kaldırıp atıyor. Bunu bir türlü öğretemedik. Ya da bardağın içinde ne olursa olsun farketmiyor. Faraza bulaşık suyu da olsa onu kafaya dikiyor.
Bence bazı şeyleri hissediyor. Onun davranışlarından anlayabiliyoruz bunu. Bir kaç gündür yemek yemiyordu mesela ama iki gündür maşallah ne versem götürüyor.)))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
glenay
Hiç tepkisiz bir çocuğun yetiştirlmesiyle ilgili, yıllar önce bit flim izlemiştim.
Aile sabırla uğraşıyor, sonunda çocuğu eğitimle yetiştiriyorlardı. Sonuç
son derece iyiydi. Sabır gerek.
Oğlunuzun yemek yemesine sevindim. Bu da iyi bir şey.
Allah sizlere kolaylık ve sabır versin.
iyi bir mizah yazarı ve aynı zamanda iyi bir baba olduğunuzu düşünüyorum. yunus gibi özürlü çocuğu olan onbinlerce aile var ama malesef kaderden gelen böyle bir durumdan utanıp çocuğu gizliyorlar, çocuğa daha çok eziyet ediyorlar. çok mesaj var bu yazınızda. tebrikler
sami biberoğulları
Bizler hayır ve şerrin Allahtan geldiğine iman etmiş insanlarız ki bu durumu asla şer olarak görmedik hiç . Bizim için diğer çocuklarımız gibi Yunus da olağan bir çocuk. Onu hiç bir zaman gizleyip saklamayı düşünmedik.
İlgine çok çok teşekkür ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Hayatta insanı öyle şeyler mutlu eder ki, buna kendiniz de şaşarsınız bazen ama hayatın gerçeğidir bu.
Bazen bir çocuğun mutluluğu sizin mutluluğunuz, üzüntüsü sizin üzüntünüzdür. çünkü o çocuk sizin çocuğunuzdur ve her halini izlersiniz.
Tıpkı Yunus'un Tarkan'ı izlediği gibi.
yuttuğu anahtarlık, incik boncuk gibi... Başkasını pisliğine bakmazken, kendi çocuğunuzun *okunda boncuk bulmak ne kadar da mutlu eder insanı. Olay basit bir boncuk olayı olmaktan çıkmış; Hayatı kurtulmuştur çünkü.
Güzel ve hüzünlü bir yazı idi tebrikler hocam
selam ve sevgimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
sami biberoğulları
Dediğin gibi anne baba için bir başkasına iğrenç gelebilecek pek çok şey bir mutluluk olabiliyor.
Maça gelince: ben de seyrettim ve sinir oldum. Benim şu dökülmeyen saçlarım dökülse dökülse BJK yüzünden dökülecek. Bu kadar sinir bozucu bir takım olamaz.
Selam ve sevgilerimle.
mymartin
sami biberoğulları
Satfama şeref verdiğiniz ve bu içten yorumunuz için çok teşekkür ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bu yazıda en çok neye sevindim biliyormusunuz yunusun annesinin iyi leşecek olmasına yunus belkide annesini çok özlemiştir ALLAH size peygamber sabrı versin Hocam ben bir empati yaptım sizin yerinizde olsam diye çıldırırdım herhalde diyorum dört duvar arasında yardımcısız olarak yunusa bakmak o kadarda kolay olmasa gerek ama siz bu zoru başarıyorsunuz size ALLAHTAN güç sağlık ve sabır diliyorum saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Allah hiç kimseleri benim yerimde yapmasın. Ama benim yerimde olanlara da sabırlar ihsan eylesin.
Güzel dilaklerin için teşekkür ediyor selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Mizahi bir öyküde insan duygulanır mı ? Sami hoca yazarsa duygulanır
Öncelikle çocukların annesinin durumuna sevindim onu belirtmek isterim.
Yorum yapan arkadaşlar kısada olsa kendi başlarından geçen olayları aktarınca benimde aklıma geldi. Paylaşmak istedim
Şuan üniversitede olan büyük kızım sanırım iki yada üç yaşlarındayken başımıza geldi bizimde.
Kızım benim dalgınlığımdan faydalanıp küçük bir boncuğu kulağına tıkıştırmış. Sonra da kendi çabası ile çıkaramayınca panikleyerek mutfağa yanıma gelmişti. Telaşlandım her anne gibi bende. Eşimi aradım geldi doktora gittik. Devlet hastanesine gittik. Kulak burun boğaz servisine, sıra bekliyoruz. Bizimle beraber birkaç hasta daha var. Yanımda oturan kadının kucağında benim kızımdan biraz daha büyük bir erkek çocuğu var. Birbirimize geçmiş olsun dedik, neyimiz olduğunu sorduk. Ben durumu anlatınca sizin ki kolay dedi gülümseyerek. Oğlunu yan tarafa çevirip kulağını gösterdi. Çocuğun kulağından yeşil yeşil bir şeyler çıkıyor. Bu ne dedim kadıncağıza. Anlattı, kulağına nohut sokuşturmuş çocuk ve annesi ilk zamanlar fark etmemiş. Nohut kulak sıvısıyla ıslanıp içeri doğru kök salmış ve dışarı doğru da filizlenmiş. O zaman fark etmişler çocuğun durumunu. Götürdükleri ilk doktor cerrahi müdahale gerekir diye hastaneye sevk etmiş. Şimdi onun için sıra bekliyorlarmış. Bizim sıramız onlardan önceydi. İçeri girdik iki dakika sonrada çıktık sonrasında o çocuğun kulağındaki nohutu nasıl çıkardılar bilmiyorum. Ama kim ne zaman böyle bir şey anlatsa bu olay gelir gözümün önüne.
Formalarla ilgili yorum yapmıyorum :) çünkü ben Fenerliyim :))
Paylaşıma teşekkürler, tekrar acil şifalar ve saygılar sunuyorum hocam.
sami biberoğulları
Aslında sanırım her anne babanın vardır böyle çocuklarının yuttukları nesnelerle ilgili anıları. Bunları toplasak ne kadar komik bir kitap olur kim bilir. Sizin anı da oldukça ilginçmiş mesela : Kulakta çimlenen nohut ))))))))
Sandıklıda görev yaparkan baş örtüsünün toplu iğnesini yutan bir öğrencimin yaşadığı korkuyu hatırlıyorum da. Ona bol bol haşlanmış patates ye demiştim. İşin ilginci hastanede doktor da aynı şeyi söylemiş.))))))))
Formalar konusuna gelince. Ben de yorum yapmayayım. Feneri çoooook severim de)))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Sevgili hocam:
Ben de Serhat Bingöl'e katılıyorum forma hususunda. Bir deneyin isterseniz. Mutlu çoğunluğa Yunus da katılsın. Siz yanmışsınız, Yunus yanmasın bari. Çok hoşdu yazı. Adım adım anlatılmışdı yaşanan problem. Kaldı ki bir problem mi bilinmez. Çünkü çoktan seçmeli bir çözümü bulunmuş. Adı sevgi olan bir iksir ile pek çok şey iyileşmiş. Tebriklerimle.
sami biberoğulları
Yunus'un mutluluğu için içim kan ağlasa da o FB formasını bile alır giydiririm vallahi))))))
Çok çok sağ olasın var olasın. Bir deneyelim bakalım. Renkli şeylerden hoşlandığına göre belki fenerbahçe formasını da sever.)))))
Selam ve sevgilerimle.
Değerli Hocam,
Öncelikle Hanımefendinin iyi olmasına çok sevindim. Rabbim şifalar versin inşallah,
Sevgili Yunus da ne zor şeyleri başarmış, gelecekte de başaracak ben buna gönülden inanıyorum,
Çünkü onu seven ama çok seven ailesi var.
Sevgi satın alınamayacak kadar çok değerli.
Dünyalıkların peşinde koşanlar bu kıymetli değerlerden uzak kalıyorlar maalesef,
Kutluyorum kıymetli kaleminizi,
Selam Saygılarımla,
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
hüzünle
umutla
gülümseyerek
göz yaşımı gizleyerek
gururlanarak
okudum
bir baba olarak
saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
harika bir yazı solukta okudum.
Değeli yazar eminim ki Yunus'ta çok mutludur..
Bizleri mutlu edecek nesneler ne olursa olsun büyüklüğü küçüklüğü önemli değildir sanırım..
kutlarım ..saygılar..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
oyy dedim çocuğu olan neler yaşıyor
hepimizin başından bazı olaylar geçti ve yaşadık
yunusa gelince bak çok mutlu gülümsüyor sanırım annesinin iyi olacağını anladı da
siz niye üzgünsünüz onu anlamadım
rabbim hep iyi günler göstersin
saygılarımlasınız
sami biberoğulları
Ben aslında o kadar da üzgün değilim. Tipim öyle...
Hatırlarsınız sitede bişr Esma kahraman vardı. Minik şiirler yazardı. O sormuştu bir keresinde '' bu kadar asık bir suratla o mizah yazılarını nasıl yazıyorsun?'' Diye. Ben de ''Allah vergisi n'aapıyım'' demiştim )))
Çok çok teşekkürler tekrar.
Selam ve sevgilerimle.
eh ne diyeyim sana hocam,sen de kocaman bir yürek var (Başkası olsa bu olaylar karşısında patlar)Halk arasında derler hani cennetlik adam...
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Derdi veren Allah sabrını da veriyor demek ki. Bir başkası için sıradışı olan bu durum benim için o kadar sıradan, o kadar normal ki.
Yine de Allah kimsenin başına vermesin diyorum.
Selam ve sevgilerimle.
yeni çocuğu olan çiftlerden her zaman duymuşsunuzdur, "abi pırt yapıyo seviniyoruz, kaka yapıyo seviniyoruz". vakti zamanında tektaşlarla mutlu olmayan kızlar, deli dolu hayat yaşayan erkeklerin bir çocuğun kakasına baktıkları zamanları görünce Allah'ım dedim şu fani dünyanın, şu geçici misafirhanenin ne kadar boş olduğunu bir kez daha gördüm.
yazınızda da ufacık şeylerden mutlu olan ve sizi de böyle ufacık şeylerle kendisi kadar mutlu eden Yunus'u okurken oldukça duygulandım. Allah resimdeki gibi gülüşleri daim etsin. elinize sağlık hocam.
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Gerçekten çok etkileyici bir yazı olmuş.
Merak ediyorduk hastamızın durumunu.
Her şeyin yolunda gittiğine de gerçekten çok sevindik.
İnşallah, en kısa zamanda tam manası ile sağlığına kavuşur.
Bu yazının çeşitli bölümlerinde, çeşitli duygu esintileri geldi geçti gönlümden.
Bunları sizinle paylaşmasam, içimde kalır valla.
İlki,
Yunus'un şarkıya ilgi göstermesiydi.
Hayatı yeni tanımaya çalışan çocuklarımızın,
ilk yaptığı hareketler ne çok heyecanlandırır bizleri.
Yunus'unki, sanırım bunların yanında çok daha heyecan verici, sevindirici olmuştur.
İkincisi,
şu dışkı meseleseydi.
Bodrum'da yaşıyorduk işim gereği ve büyük kızım üç yaşlarında kadardı.
Bir gün yorgun argın eve geldim, eşimde bir telaş, bir heyecen.
Ne oldu?
Kız vida yuttu.
Al başına belayı.
Zaten hep gurbet ellerinde yaşıyoruz, çocuk nasıl büyütülür diye öğreten yok,
koca koca kitaplar okuyarak hallediyoruz o işi,
şimdi bir de yutulan vida çıktı karşımıza.
Kitaplarda da yok bu konuda bir şey.
Apar topar sağlık ocağına gittik.
Kış aylarında, küçücük bir yer Bodrum. Bir avuç insan yaşıyor, herkez de birbirini tanıyor.
Ne rotgen var, ne doğru dürüst doktor.
Bir şey yapamayız diyorlar.
Ne olacak peki?
Bir şey olmaz,dışkısını kontrol edeceksiniz.
İyi bakalım.
Eşim dışkı nöbetine yattı ister istemez.
Ertesi gün işden döndüğümde, hanımın yüzünde inanılmaz tebessümler.
Buldum buldum diye sevinç naraları ile karşıladı beni.
Mubarek, sanki Arşimet gibi suyun kaldırma kuvvetini bulmuş.
Ne buldun?
Vidayı.
Oh şükür!...
Sapa sağlam çıkarmış sonuda.
Hem kendi sağlam kızımın, hem de vidası sağlam.
Yani, o dışkı nöbetlerini, biz de biliriz hocam.
Üçüncüsü,
şu Afyon Devlet Hastanesi.
Hoş olmayan anılarım vardır orada.
1993 yılıydı sanırım. Kurban bayramı tatili için Bodrum'dan Trabzon'a gidiyordum aracım ile.
Muğla-Denizli-Afyon-Ankara güzergahını kullanıyoruz.
Tam afyon'un girişinde bir trafik kazası yaşadık. Küçük kızım yanağını torpidoya çarptı, bayıldı.
Bizlere, emniyet kemeri sayesinde bir şey olmadı çok şükür.
Çocuk kucağımda baygın, ana yolun ortasında çaresizce yardım istiyorum insanlardan.
Kos koca Afyon. Birr Allah'ın kulu durup yardım etmiyor.(O nedenle sevmem Afyon'luları)
Sonunda, İstanbul'lu öğretim görevlisi bir karı-koca durdular, araçlarına aldılar, hastaneye götürdüler bizi.
Hastanenin nerede olduğunu da bilmiyoruz.
Sorarak öğrendik.
Hastanede ne doktor var, ne çalışan adam gibi bir alet.
Kızım ayıldı, kusuyor.
Beyin kanaması geçiriyor olabilir.
Bir şey yapamadık, Allah'a sığındık, bekledik.
Bir problem yok gibi gözüktü ama, yine de güvenemedik görevlilere.
O gün tüm problemleri hallettim, akşam üzeri bir otobüse bindik, doğru Ankaraya.
Otogardan bindiğim taksi şoförü, Hacettepe'ye gidelim abi dedi, çocuk bölümü var.
Gittik.
gerçekten de vardı.
Allah'ım, hastane dediğin böyle olur.
Ne arasan var.
Alet, edevat, eleman, doktor, her şey.
Filmleriniçektirdik, muayene ettirdik.
Bir şey çıkmadı şükür.
O gün öğrendim ki;
Boğulacaksan da, büyük denizde boğulacaksın.
yani, büyük şehirde yaşayacaksın.
Daha sonraki senelerde iş teklifi aldım ve tereddütsüz kabul ederek, Ankara'ya yerleştim.
Orada altı yıl yaşadık.
İşte böyle hocam.
Bu güzel, duygu yoğunluklu yazın,
bize de oldukça uzun bir yorum yazdırdı.
Kusura bakma artık.
Başkası olsa çekinirdik de yazmaya,
sana nazımız geçer belledik, döktürdük işte.
Bir tutam hayat tarafından 9/18/2014 8:53:13 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Hastamızın durumundaki bu gelişme bizi ziyadesiyle sevindirdi. Şimdi artık önünde bir guatr ameliyatı var. İnşallah onu da sağ salim atlatır.
Bu arada senin vida macerası da ilginçmiş. Sanırım her anne babanın hayatında oluyor buna benzer anılar ama Afyon maceranız oldukça dramatikmiş. Gerçi burada yazmadım ama evet o yıllarda Afyon Devlet Hastanesi bir acayip yerdi. Bir gün okulda bir başka okul öğrencisi tarafından gözüne yumruk atılan bir öğrencimizin durumu bizi endişelendirdi. Okulda bir nöbetçi öğretmen olarak ben, bir müdür yardımcısı ve bir müstahdem vardı. Çocuk kusuyor, başım başım diye inliyor. Aldık Sandıklı devlet Hastanesine götürdük. Oradan bizi Afyon Devlet Hastanesine sevk ettiler. Bir ambulans istedim vermediler. Okulun jipiyle götürdük. Hastanede dediğin gibi tek bir doktor yok. Saatler sonra telefonla çağrıldı da geldi biri. O da yatsın geçer dedi o kadar...Çocuğu aldık gerisin geri döndük. Sadece ''yATSIN GEÇER'' LAFINI DUYMAK İÇİN TOPLAMDA 120 kM YOL YAPMIŞ VE ÜÇ SAAT DOKTOR GELMESİNİ BEKLEMİŞTİK ANLAYACAĞIN
Neyse...O günler geride kaldı. Şimdi bazı doktorların tam gün yasası denen şeye itirazlarının sebebi bu işte. Öyle nöbetin olduğu zaman gidip evinde yatamıyorsun.
Bak benim de sana nazım geçiyor gördün mü. Uzattım da uzattım cevabı.))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Sevgili yunusumuz çok mutlu olduğu fotoğraftan belli oluyor ama eminim Fenerbahçe forması giyseydi mutluluğu zirvede yaşardı.))))
Hocam biliyor musunuz? Yunus çok şanslı bir çocuk tabi bu cümleyi yazınca sizde cümlenin devamında sizin gibi bir babası olduğu için falan gibi bir söylemin beklentisi içine gire bilirsiniz ama öyle değil.
Yunusun şanslı olması 1 çok yakışıklı olmasından kaynaklanıyor.2 küçük nesnelerin bile tadını çıkarıp mutlu olabiliyor ve böyle bir yaradılışa sahip olmanın ayrıcalığını yaşıyor. 3 çok şükür ki Tuğrul gibi bir abisi var Beşiktaşlı olup 10- 15 yılda bir sınırlı mutlulukla yetinmeyip daha büyük mutlulukları yaşama ihtimali her zaman mümkün.
Yunusumun yanaklarından kocaman kocaman öpüyorum.
sami biberoğulları
1-Yunus FB forması giyseydi mutluluğun zirvesine çıkar mıydı bilmem ama ben -içim kan ağlayarak ))))))))))))- mutlu baba rolü oynamak zorunda kalırdım.
2-Evet ''Yunus çok şanslı bir çocuk'' dedikten sonraki ilk cümlenin '' Çünkü senin gibi bir babası var'' olmasını bekliyordum. Hevesimi kursağımda koydun. Önemli değil..Bunun acısını çıkarırırm bir şekilde nasılsa ))))
3- Tuğrul'un öz oğlum olup olmadığından emin değilim. Üvey de olabilir ))))))))))))
Şaka bir yana çok çok teşekkürler. Allah razı olsun.
Selam ve sevgilerimle.
Eşinizle yaşadığınız zorluğu hoş ve yumuşatarak ama SEVGİYLE anlatmışsınız. ki... Ailenin tamamı yunusun tepkilerine birlikte göğüs germiş ve eminim bu kolay olmamıştır... Ama sevgi bir şekilde her zorluğa dayanmaya güç işte... Biz sağlıklı insanlar olarak burun kıvırdığımız hatta önemsiz gördüğümüz.. Maddi manevi şeylerin ne kadar boş olduğunu sermişsiniz önümüze... Allah her bir evladınıza size ve eşinize sağlık sıhhat versin... Yunusa selam :-) Saygılarımla...
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiğiniz ve bu içten yorumunuz için çok çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.