- 644 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ANNE OLABİLMEK
Ne çok şey değişti hem dünya toplumlarında hem bizde ve dolayısı ile hayatımızda.
Bu hızla ve şaşırtıcı biçimde gelişen değişimlere sevinmek mi yoksa üzülmek mi gerekir bilmiyorum.
İkisine de haksızlık etmemek mi lazım aslında diyorum yine de.
İçlerinde zararlı olanları da var yararlı olanları da.
Çağın gereği deyip; olan bitenleri öylece izlemek kabullenmek ve de ayak uydurmak da seçenekler arasında sayılabilir.
Bu değişimler arasında beni düşündüren ve ilgilendiren anne –çocuk ilişkisi oldu daha çok.
Anne olmak değil. Bir çocuğa ANNELİK yapabilmektir aslolan hiç kuşkusuz.
Yer yüzünün en meşakkatli en özverili en aziz ve en görkemli sanatıdır Anne olabilmek.
Bir çocuğu insan gibi yetiştirebilmek. Hem kendi toplumuna hem dünya insanına yararlı ahlaklı ve erdemli bir birey olarak eğitmek önceliği olmalıdır bir annenin.
İnsanın malzemesi yine insandır çünkü.
Yaradan’ın bana emaneti ve tek evladım olan kızımın evliliğini göremedim henüz. Torun sahibi de değilim.
Ancak gerek yaşıtlarımın torunlarıyla iletişimlerine. Gerekse genç arkadaşlarımın çocuklarıyla olan ilişkilerine tanık oluyorum sıkça.
Sokakta çarşı-pazar park-bahçe ve bindiğim çeşitli vasıtalarda dikkatle izliyorum olan bitenleri.
Gördüğüm o ki şimdiki annelerin bir çoğu çocuklarıyla öylesine içli dışlı samimi ve paylaşımcılar ki hem hayrete düşüyor hem imreniyorum bazen.
Ve yine bir çoğu yalnızca okur-yazarken çocuklarıyla birlikte başlıyorlar öğrenim hayatlarına. Ve sonuçta onları çok gerilerde bırakıp üniversite diploması almaya hak kazanıyorlar kanımca.
Çocukların soru sorma alışkanlıkları öteden beri malum.
Ama zamanımızın çocukları yer zaman gözetmeksizin, soru sormaktan anne ise cevaplamaktan nasıl bitap düşmüyorlar diyorum kendi kendime.
Bindiğim bir şehir içi otobüste, anne -çocuğun yol boyunca yüksek sesle soru-cevap konuşmalarına dayanamayan şoför anneyi uyarmak zorunda kalmış. Benim başıma ağrılar girmiş kulaklarım uğuldamıştı.
Eskiden çocuklar tuvalet ihtiyaçlarını bile söylemeye çekinirlerdi. Ki kızım da bunlara dahildi.
Annelerin bir çoğunun çocuklarından müşterek beklentileri:
Okusun. Girdiği her sınavda başarılı olsun. İstediği üniversiteye girsin. Çok paralı bir işi olsun!
Oysa:
“Bütün dünyayı araştırdım. Güzel ahlaktan başka bir liyakat bulamadım.”
Eskiden olduğu gibi:
Çocuklarımız bizim hayat garantimiz. Geçim kaynağımız. Gözümüzü yanlarında kapayacağız. Onları boşuna mı dünyaya getirdik. Biz onlara baktık şimdi sıra onlarda. Dokuz ay karnımda taşıdım. Yetmez mi? sözlerini pek duyuyorum diyemem.
Sakın ola ki; çocuklarınızdan onlara verdiklerinizi size geri ödemelerini beklemeyin. Onlar da kendi çocuklarına vermek üzere onları dağarcıklarında biriktirmektedirler usulca.
Bir çok çocuk doğarken anne ve babasız dünyaya geliyor. Anne doğumda kaybedebiliyor hayatını. Baba bir şekilde evladının yüzünü görmeden ölebiliyor.
Anne-babalı evlerde büyüyenler ise hangi koşullarda ne şekilde bir çocukluk bir gençlik sınavı veriyorlar bilinmez.
Bazıları ise sevgi ilgi ve sonsuz olanaklarla sahip olurken MUTLULUĞUN tadını bilmiyorlar yazık ki.
Bu bilgi çağında bilgilenmek okullar bitirmek. Yetenek ve beceri sahibi olmak pek zor olmasa gerek.
İçtenlik samimiyet iyi niyet dürüstlük ve alçak gönüllülük ise sözlük anlamını bile yitirmiş durumda maalesef.
Oğlunun hallerine bakıp “Sen adam olmazsın oğul!” diyen bir babayla oğlunun meselini bilmeyen yoktur sanırım.
Oğul, şehre vali olur. Ve makamına geçip oturur. Adam olduğunu basına kanıtlamak için onu ayağına yani makamına çağırır ve ona nasıl adam olduğunu ispatlamaya çalışır kendince.
Baba: Oğul Vali olmuş olabilirsin. Ama adam olamamışsın ki der.
Bu örnek ise anneyle ilgili bir dram.
İlkokul sıralarında okul arkadaşlarının ufak-tefek eşyalarını alıp eve getiren oğlunun bu durumunu gören anne susar. Görmezlikten gelir.
Çocuk büyüdükçe işlediği suçlar da büyür ve sonunda ölüme mahkum edilir.
Son isteğine sorarlar kendisine.
“Annemi görmek” der.
Anne gelir. Ağlayıp döğünmektedir.
Genç adam annesine ‘dilini çıkarmasını’ söyler. Annesi oğlunun bu isteğini de yerine getirir.
Oğlu büyük bir hırsa annesinin dilini ısırıp koparır.
Niye böyle yaptığını soranlara:
“Ben küçük bir çocukken arkadaşlarımın öte berilerini çalıp eve getiriyordum. Annem bunları görüyor ama hiç sesini çıkarmıyordu. Ne kadar yanlış bir şey yaptığımı ne o zamanlar ne bu güne kadar hiç söylemedi. Sustu.
Bu gün ben bu duruma düşmüşsem eğer bu annemin suskunluğu yüzündendir!”
YORUMLAR
Annelik-babalık zor zanaat.
Çocukluğumuzda ebeveynlerimle yaşadığımız problemleri,
şimdilerde çocuklarımızla yaşıyoruz.
İnce eleyip, sık dokumalı.
Bu mesleği, layıkı ile icra etmeli.
Yoksa,
treni kaçırıveririz, sonra da yakınmalarımız çare olmaz.
Buraya yazıyorum ama,
aslında kendime söylemekteyim bu sözleri.
Yazarım, sana söylüyorum ama, gönlüm sen anla misali.
Önemli konuyudu.
DEVRİM DENİZERİ
Esenlikler.