- 744 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yüzen Ev
İçine bozuk para atılan havuzlarla, üzerinden geçilirken kâğıt paralar ödenen köprülerin şehrinde, güneş kırıntıları toplanıyorlar bir araya. İnsanları, öteki yıldızları çekiştirecekler kesin.
Böylesi sohbetlerinden birinde, yüzen bir evden söz ettiklerini duymuşdum. Yüzen ev? Aklımı yorup nasıl bir yapı olabileceğini uzun süre düşünmüşdüm. Güneş kırıntıları benim sohbetlerine kulak misafiri olduğumu farkedince susmuşlardı. Keşke kendimi daha iyi kamufle edebilseydim. Annem kapı dinlemek kötü şeydir derdi. Güya kapı dinleyenlerin kulaklarına öbür dünyada kızgın şişler sokulacakmış. Korkum meraka yenildiği anlarda, yani kulaklarımı kapıların anahtar deliklerine dayadığımda hep bu manzara gelir gözümün önüne. Kulaklarımdan kızgın şişler sokan cehennem zebanileri, bir de soru yağmuruna tutarlar beni. Öğrendiklerimi onlar da bilmek ister sanki. Fakat ben sadece dinlemesini beceririm. Söylemek hiç harcım olmadı. Hele biri sır bu dediği anda, konuşulanları kolayca unuturum.
Güneş kırıntıları hararetle sohbet ediyorlar yine. Yüzen evden söz ettiklerine bahse girebilirim. O evin yüksek tavanlı odalarından, kocaman pencerelerinden, altın bir anahtarla açılan ve üzeri altın varaklı kapısından anlatıyorlar işte. Masal gibi bir ev. Denizin kıyısında fakat suya hasret kalmış bir adam yaptırmış evi. Sonra meğilden aşağı bırakmışlar ve ev yüzmeye başlamış. Balıklar gibi kuğular gibi bir yüzmekmiş hem de bu. Düşlerin uğrak yeri, hayallerin esin kaynağı olmuş sonra. Süslü püslü arabalarla insanlar gelip bu evi ziyaret ediyorlarmış. Babama söylesem de böyle bir ev de biz yaptırsak. Ama babamın hiç parası olmaz ki? Hattâ geçenlerde annem üstümüze başımıza bir şeyler almak için ondan para istedi diye annemi dövdü yine. Zaten hep döver annemi. Yüzen ev yaptıracak kadar para kazandığımda, annemi kurtaracağım dayak yemekden. Bir tek onu mu? Tabi ablamı da. Babam onu da dövüyor yerli yersiz. Bana ilişmiyor nedense. Belki de ayaklarım olmadığındandır. Eleriyle beni pencerenin yanına taşırken, hadi benim aslan oğlum biraz güneşlensin derken ne kadar da sevgi dolu oysa?
Okullar açıldı. Çocuklar çantaları sırtlarında güle oynaya okul yolundalar. Pencerenin önünden geçip gidiyorlar. Bazıları beni pencerede görünce el sallıyor. Babama hep soruyorum ne zaman okula gideceğim diye. Daha okul çağına gelmediğimi söylüyor. Oysa tam on yaşıma girdim geçen temmuzda ben. Annem limonata yapmışdı. Soğuk soğuk içmişdik. Ablam da besküvileri bir araya getirip bir çikolatalı pasta yapmışdı. Doğum günüme sadece arka sokakda oturan Halil gelmişdi. Zaten hep o gelir bize. Salıncak kurup sallanır bahçede. Beni de sallamak ister ama annem izin vermez. Halil hep yüzünü buruşturur annemi görünce. ne var sanki sallasam onu da der. Annem her seferinde aynı ses tonuyla karşılık verip olmaz der. Düşürürsün. Neden düşürsün? Halil seviyor beni. Hem de belki annemden babamdan bile çok seviyor. Sahi insanı annesinden babasından daha çok sevebilen başka biri olabilir mi? Yüzen evi yaptırınca Halil de oraya taşınacak. Bana söz verdi. O hep sözünde durur. Ne zaman geleceğini söylese gelir. Yanında oyuncak getirir. Bazan da horozlu şeker. Ben çok severim horozlu şekeri. Sanki yürüdüğümü hissederim horozlu şekerden ısırdığım anlarda. Koşarım, ip atlar Halil ile birlikte salıncağıa binerim. Ağaçlara tırmanırım, erik aşırırım Rıza amcanın bahçesinden.
Cehennem zebanileri kulaklarımdan kızgın şişler sokamayacaklar. Çünkü ben hiç kapılara kulaklarımı dayamadım. Çünkü ben kapıların yanlarına yalnız yaklaşamadım. Ayaklarımın üzerinde durabilseydim, belki yapardım. Ama yapmadım. Halilin babası arka sokakdaki köşkde seyislik yapıyor. Halil bana babasının bakdığı en hızlı koşan atın ayaklarını getirecek. Tabi atın ölmesini bekliyeceğiz. Yüzen ev, bir de en hızlı koşan at benim olunca, çocukluğum tamamlanacak. Şimdilik başkalarının çocukluklarıyla idare etmem lâzım. Kim çocukluğunu bir zarfa koyup bana göndermek ister? Biliyorum hiç kimse istemez. Çünkü herkese en çok çocukluğu gerekli...
YORUMLAR
Bir şey bu kadar mı güzel, bu kadar mı naif anlatılabilir? Kötü kaderin, kör talihin, kahpe feleğin getirdiği onca elem, onca keder böyle barışık, böyle sevgi dolu aktarılabilir mi? Okur, derin bir hüznün kucağına oturtulup sonra bu atmosferden, umut dolu hayallere, böyle nasıl taşınabilir? Sevgi, yalın, ancak kocaman bir yiğit yüreğin duyabileceği bir sevgi böyle mi tarif edilebilir?
Bu öyküde, sorduğum soruların hepsinin cevabını buldum. Hüzünlüydü, sevgi aşılayıcı, ilham vericiydi. Tek kelimeyle; mükemmeldi...
nitemtran tarafından 9/17/2014 1:26:17 AM zamanında düzenlenmiştir.
Fırat Avcı
Mahzun bir hikaye.
Anlamlı.
Engelli bir çocuğun,
küçücük ve masum hayalleri.
Ve,
en etkili cümle de sona saklanmış.
'' Şimdilik başkalarının çocukluklarıyla idare etmem lâzım. Kim çocukluğunu bir zarfa koyup bana göndermek ister? Biliyorum hiç kimse istemez. Çünkü herkese en çok çocukluğu gerekli...''
Evet, en çok çocukluğ gerek herkese...
Fırat Avcı
Bir tutam hayat
Epeydir yağmur bulutları yoktu çorak arazisi üzerinde Abşeron'un.
Bu gün kapalı hava.
Meteoroloji, yağış var diyor.
Allah'a şükür, her şey yolunda gitmektedir.
Yoktunuz epeyce bir süredir.
Nerelerdesiniz?
Umarım her şey yolundadır.