- 443 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
-o birrrr film manyağı
İnsanı seven, insanlığı seven, insanın hallerini seven kişinin sinemayı hatta genelde sanatı sevmemesini anlayamıyorum; dersem hamlık yapmış olurum onun için demiyorum. Çünkü insanların farklılıklarını ve şartlarının değişkenliğini öğrendim artık bu yaşta. Günde on saat inşaatta çalışıp bitmiş bir halde evine helal lokma getirmek için uğraşan adama dinlenmek varken neden sanat, felsefe vs. ile ilgilenmiyorsun demek hamlıkdan da öte cahilliktir artık.
Belki de benim serzenişte bulunduğum insanlar bunlar değil aslında. Sorsan eğitimli bilgili kültürlü dünyayı anlama ve anlatma konusunda sana saatlerce vaaz verebilecek insanlar. Sosyo-ekonomik olarak çok sıkıntılı da değiller.
Şehirlerarası otobüs yolculuğu yaparken başını cama dayayıp, yerleşim yerlerinden otobüs hızla geçerken, bir anlığına gördüğü bir ev’in içini ve o an’ını düşünen, merak eden, o bir anlık görüntüden tüm insanlığa ait ortak yaşanmışlıkları bulan adamın, bu özelliğiyle, sinemayı sevmesi arasında bir bağ var mı’dır?
Hayatımın en çok 18 ila 25’li yaşları arasında otobüs yolculuğu yaptım. Çoğunluğu Giresun İstanbul ve Ankara arasında geçti. Hep birilerini bırakmanın hüznünü, birilerine kavuşmanın sevincini yaşıyordum. Ama çoğu zaman ağır basan ayrıldıklarımın hüznü oluyordu. Ve o zamanlarda keşfettim evlerin bir anlık görüntüsündeki ortak yaşanmışlıkları. Bir saniyeliğine bir evin içini görüyordum; perdeleri sıyrılmış pencerelerin ardında. Evin içindeki insanlar, insanların bulunduğu yerler, mobilyalar, mobilyaların renkleri, ışıklar vs. hepsinden orada yaşayan insanlarla ilgili yorumlar yapıyordum zihnimden. Bir an’dan bir dünya kuruyordum onlara. Anne mutfakta, baba salonda, çocuk odasında, televizyonda ne izliyorlar...Bu görünen yüzüydü tabiki, kimbilir dışarıdan görünmeyen ne acılar ne sevinçler vardı o evde. Milyonlarca evde olduğu gibi. Kendi evimi daha çok özlerdim o zaman. Gidiyordum çünkü uzaklaşıyordum evimden. Ve genelde eve dönerken daha çok evin içindeki mutlulukları, giderken de üzüntüleri hayal edebiliyordum. Ankara da Feza ben ve Fezanın kız arkadaşı Nihan ile birlikte kalıyorduk. Hatta “şehirlerarası otobüs yolculuğundan bir an” adlı bir resim bile yapmıştım. Karanlıkta bir otobüsün penceresinden gördüğüm bir anlık görüntünün resmiydi. Feza ile Nihan odalarına asmışlardı.
Daha sonra bir filmde bunun sinematografik karşılığını yakaladım. O film Yavuz Tuğrul’un “Eşkiya”sıydı. Bir sahne vardı. Şener Şen’in oynadığı karakter bir otelde kalıyordu. Ve o otelde kalan bir çok, bambaşka dünyalara ait insanlar vardı. O sahnede; kamera otelin en alt katından başlayarak en üst kata kadar dışarıdan her odanın içi görünecek şekilde yükselerek, her odadan bir kesit sunuyordu izleyiciye. En alt katta eşkıya sevdiğini düşünüyor, onun bir üstündeki katta iki sevgili kavga ediyor, onun üstünde bir çift sevişiyor, onun üstünde biri intihar ediyor, onun üstündeki uyuyor, daha üst kattaki yemek yiyor vs. İşte buydu hayatın özeti; hepimiz aynı yerde aynı dünyadayız ama bambaşka hayatlar yaşıyoruz. Ve bu benim için çok ilginç ve çok değerliydi. Allah ne büyük mutluluklar ve ne büyük trajediler yaratmıştı. Bunlara kendi dünyamızda hapsolduğumuz sürece şahit olamayacaktık. Sinema işte bu imkanı sağlıyor insana. Kendi dünyamızdan başka insanların dünyasına, kendimiz olarak bakabilmeyi. Başka dünyaları bilmek yada bilmemek şahit olmak ya da olmamak temelde hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Belki dünyanın büyüklüğünü, insanların farklılığını ve bu farklılığa saygı duymamızı sağlayabilir kazandırdığı empati duygusuyla. Bu kazanımlar sadece sinema izlemekle olmaz tabiki, senin dünyayı ve yaratılışı kavramakla ilgili bir derdin varsa önüne çıkan her şey, her insan, her olay, her fikir seni o yolda ilerletecektir. Filmlerde, kitaplarda, insanlarda, fikirlerde neler olduğu değil, önemli olan sende ne olduğu. Onlara anlam katacak olan sendeki cevherdir. Sanılanın aksine bu cevher eğitimle tahsille elde edinilen bir şey değil. Tam tersine ne kadar katı formel bir eğitimden geçmişsen öz’ünle olan bağını o kadar kaybetmiş olma tehliken var. Eğitimin ve potansiyelin nisbetinde mümkün olan herşeyi öğrenip, hepsini unuttuktan! sonra geriye kalandır seni öz’ündeki gerçek yaratılış amacına ulaşmanı sağlayacak. Yani aslolan sinema vs. değil, “gerçek anlamı” arayan sendeki öz ve onun arayış yolculuğu. Asıl gerçek,‘ölüm’le meydana çıkacak, ama bu, arayış ve anlama yolculuğunun değerini ve zevkini çok azaltmıyor.
Farklı hayatlara şahitliğin benim dünyamda şöyle de bir anlamı var; bir hayatım bir yaşamım var ama içimde bir sürü başka dünyaları da taşıyorum. Lokal anlarda da olsa sinema bana bu zevki yaşatıyor. Mesela düzenli hayatı olan üç çocuk babası ortalama yaşam standartlarına sahip mazbut aile babası bir memurum. Bundan şikayetci değilim ya da böyle şeyler için şikayetci olmayı yersiz bulurum. Bu senin hayatının ve kaderinin bir gerçeği, bugün böyle yarın belki değişir. Bugün buysa buna uygun yaşamaya çalışırım.
Fakat içimde birçok başka hayatlarda var hissediyorum. Her gece çocuklarım yataklarındayken eşime sarılıp uyumak benim için dünyadaki en değerli anlar olabiliyorken, ben her gece farklı bir ülkede, yatakta yada ayrı bir coğrafyada veya başka insanlarla da hayatımı geçirmek de isteyebiliyorum. Doktorları hiç sevmem ama doktor olmak isterdim. Meşhur var ya hani; “Sınır Tanımayan Doktorlar Örgüt’üne” (benim için can alıcı cümle ‘sınır tanımayan’ ) üye olup sadece bir motor ve çadırla, hiçbir konfor, menfaat gözetmeden, hiçbir yere aidiyet hissiyle bağlanmadan tüm dünyada ihtiyacı olan insanlara yardım ederek dünyanın her tarafını dolaşabileceğim bir hayatdan da mutlu olabilirdim. Ölesiye bağlı ve bağımlıyken, gece eve biraz geç kalsam, gözlerin yollarda kaldığı bir hayatı küçüklüğümden beri ve hala yaşıyorsam da, bundan memnunum; ama bu, ev’i olmayan bir yaşamı özlememe engel değil.
Goethe der ki: ”insanları fikirler uzaklaştırır duygular yaklaştırır.” Sinema sana diğer insanların duygularını yaşatabildiği, aktarabildiği sürece, seni tüm dünyanın varoluş mayası olan sevginin içinde tutabilir; diğer tüm gerçek, samimi sanat eserlerinde olduğu gibi. Ancak kalpten çıkanlar başka kalplere ulaşabilirler. Mayıs 2014