İkiz ruhlar 2 arkası yarın deneme öykü
Ne olup bittiğini ben bilmiyorum ki onlara anlatayım.
Gözlerim yanıyor beynim uyuşmuş bir halde sırtıma bir ceket alıp pabucumun tekini giydim; diğerini giymeyi bir türlü başaramıyorum.
Kapının zili çalıyor, merdivenleri ikişer ikişer iniyorum telaşla
Kapıyı açtığımda karşımdaki hiç tanımadığım oldukça heyecanlı gencin kekeleyerek söylediklerinden pek bir şey anlamasam da işin vehameti halinden belli oluyor.
-Hadi gelin Rüya arabam az ötede
çok rica ederim bana doğruyu söyleyin Atıf’ın durumu ağır mı ne olur söyleyin saklamayın benden
hangi hastanedeler, nasıl olmuş kaza
-Arabayla denize uçmuşlar annesi de varmış arabada
Şimdi ikisi de hastanede mi durumları nasıl, siz gördünüz mü
lütfen Allah aşkına doğruyu söyleyin
-Hayır ben görmedim; bana da tesadüfen aynı hastanedeki Atıf’ı tanıyan aynı sınıftan tanıdığımız bir arkadaşım haber verdi. Başka da hiç bir şey bilmiyorum.
Arabaya biniyoruz biner binmez lütfen daha hızlı diyorum.
Gözlerimi kapatıyorum kafamdan bin bir türlü ihtimal geçerken oluşan dehşet sahnelerini aklımdan kovmaya çalışıyorum ama ne çare.
İstemsiz olarak gözlerimden yaşlar akıyor, içim sızlayarak ah aşkım diyorum ne olur ölme sakın geliyorum beni bekle.
Kabus dolu hayalleri ne kadar kovsam da onu kah tekerlekli bir koltukta kah ölmüş de yüzüne beyaz bir çarşaf çekiyorlarmış gibi kendime işkence ederek ağlamak istesem de gözümden tek bir damla düşmüyor.
Sonra kendimi iyi şeyler düşünmeye zorluyorum.
Atıfla tanıştığımız o ilk gün aklıma geliyor; o gün kızlarla okulu kırıp, Mine’nin sevgilisiyle buluşacağını duyduğumuzda kızlarla kafa kafaya verip Galatasaray erkek lisesine gittiğimiz bir gün okul bahçesinde karşılaşmış bir tesadüf sonucu tanışmıştık.
Okulda yakışıklı mı yakışıklı zengin çocukları erkek öğrenciler olduğunu duymuştuk.
Mine’nin bütün hakaretlerine katlanıp peşinden gitmeyi sürdürmüştük...
Mine’nin sevgilisi biz kapıda karşıladı, Mine dilinin döndüğü kadar ağlamaklı bir sesle durum anlatınca, Suat çok nazik centilmen bir genç olarak işi tatlıya bağladı.
-Ne yapalım biz de bu gün hep birlikte gezeriz arkadaşlarına okulu gezdiririz sizlere dondurma da ısmarlarım.
Yalnız bir kaç dakika izin verin hemen geliyorum.
Mine isteksiz, isteksiz; hadi oturun bari şu kanepeye ayakta kalmayın diye lutfetti
Belii ki içinden bizi boğmayı düşünüyordu.
Mine, Ayşin ve Esra’nın oturduğu kanepede bir öğrenci vardı kalkıp bana yer verdi.
Ayakta duracak halim yoktu reddetmeyip hemen oturdum ne de olsa biz misafirdik.
Kızlar yine şamataya daldılar. Ben geldiğime pişman olmuş suratımı asmış oturuyordum ki aptalca bir şakanın azizliğine uğramış hayal kırıklığıyla ne yapacağımı bilemezken elimdeki dergiyi mıncıklamadan başka da bir şey yapamıyordum.
Bu sessizliği bozacak başka bir şey olmalıydı, tam o anda elimde mıncıkladığım dergi sonunda yere düştü.
Rüzgar sürüklemeye başladı, ben yakalamak isterken pek de kalın olmayan dergiyi ben kovaladıkça uzaklaştı esintiyle...
Niye bu kadar utanıyordum, aslında hiç de öyle bir değilimdir.
Bu kez de kendimi tutamayıp sinirden gülmeye başlamıştım, gülüşüm mahcubiyetimi maskeleyebiliyor muydu anlayamadım.
Herkesin gözü benim üzerimde olmalıydı ben yerlerde sürünürken aptal bir kız durumuna düşmüştüm ki sonunda Allah’dan bana yer veren çocuk dergiyi yakalamayı başardı.
İşte öyle tanışmıştık Atıf’la
Kafamı kaldırdığımda aklımı alan ve yıllarca alacak olan o uzun siyah kirpiklerin gölgelediği bir çift Lacivert gözle karşılaşmıştım.
-Adım Atıf buyurun derginizi
Araba birden sarsıldı, beni daldığım hayallerden gerçeğe döndürdü
-isminiz neydi
kusura bakmayın çok heyecanlıyım, kendimi tanıtmayı unuttum üzüntüden.
İsmim Taner Atıf çocukluk arkadaşım, uzun yıllardır İngiltere’deydim son yıllarda pek görüşememiştik Atıf’la
Hastaneye varmıştık.
-Siz inin arabayı park edip geliyorum.
Ben durur muyum arabadan fırladığım gibi koşmaya başlamıştım ki arkamdan bağırdı
-Bekleyiin geliyorum
YORUMLAR
Yine benim hikayeye yapıştı demezseniz, sabrınızı da sığınarak bir kaç eleştirim daha olacak. Zira kısa ve net cümlelere rağmen anlamakta çektiğim güçlük kullandığınız fonun siyahlığından değilse: muhtemelen aşağıda yazdıklarımdandır.
Romanla hikaye arasındaki en önemli niteliksel fark romanın uzun, hikayenin kısa olması yani yerinin dar olmasıdır. İşte bu yüzden romanda karakterler, hikayede ise olaylar taşıyıcıdır.
Romanda hayli fazla karakter vardır (Savaş ve barış'ta 600 karakter) ve okuyucu durumu karıştırmasın, kahramanları tanısın diye uzun uzun karakter tahlili yapılır.
Hikayenin yeri dar olduğundan olaya-duruma sarılır, az kahraman ve kahramanların sadec olayla ilgili yönlerini kullanır.
Sabrınıza teşekkür ederim...
yukapel
Böyle bir kaç öyküm var, ama aslında ben bu denemelerimi bunları senaryo olarak da görüyorum. Kitabın ismi şimdiden hazır; kısmet olursa Sevgili K/ANKA KUŞUM olacak. Sıra dışı öyküler yazmayı seviyorum.
Belki kurallara uymuyorum ama kendimi ve edebiyatın kuralları ne kadar bozulabilir bunun arayışındayım. Beni yanlış anlamayın demeyeceğim, zira bu sözü sevmiyorum. Bilirsiniz doğru, yanlış; uzun, kısa. Güzel, çirkin kavramlarının gerçeği görecelidir. Ben de sizin sabrınızı deneyip bu saatte böyle şeyler yazdım. Mazur göreceğinizi inanıyor iyi geceler diliyorum.
nitemtran
Sizi okumak zevkli olmasa zaten yorum yazmazdım. İzlemeye devam edeceğim hem de zevk ve merakla....
Uzun cümle dedim ya, Çalıntı aşklar öykümün ilk cümlesini okursanız ne dediğimi anlarsınız...
Sağlıcakla...
yukapel
glenay
öyküyü şiir gibi yazamıyorsunuz,
başarı dileklerimle..
Yani, oldu mu şimdi?
Güzel anılarınızı okuttunuz bize,
kaza hakkında bilgi edinemedik, merakımızı gideremedik.
Ne yapalım?
Sabredeceğiz artık bir sonraki bölüme kadar.