BALIKÇIDA RASTLADIĞIM KİMDİ DERSİNİZ
Yaşamak zevki verir
ruhuma sonsuz kederin
seni yalnız seni
çılgın gibi hala severim
seni yalnız seni
çılgın gibi hala severiiiiiiim.
Zeki Müren’in sesi aldı götürdü yatılı günlerine. Radyoyu koynuna alır yatardı. Yatakhaneyi 22.30 da kontrole gelirlerdi. Sonrasında radyosu ile korkusuzca uzanırlardı ranzanın alt katına. Bazen kızlar aç biraz sesi derlerdi. Özellikle Orhan Boran’ın yukisi varsa pek eğlenirlerdi. Bir gün yakalanacaktı az kalsın görevliye. Çok korkardı leyli meccani hakkını kaybetmekten. Radyo ,en yakın arkadaşıydı o günlerde. Şimdi de değişen bir şey yoktu. Televizyonu sevmezdi nedense. Radyo daha bir kültürlü görünürdü gözüne.
Yeter bu kadar yarenlik dedi Gülsüm.İzmir’deki son günleriydi. Hadi marş marş. Eşyalar denk edilecekti. İstanbul yolu görünmüştü.
Aziz bir hafta önceden gitmişti İstanbul’a işi bir göreyim, evi de ayarlarım demişti. Bu gün yarın gelir alırdı Onu.
Aziz birlikte çalışmayı hayal ediyordu. İstanbul’da elbet O nada bir iş çıkacaktı.
Teyzesinin bir akrabası idi Mithat. Yıllardır tekstilde çalışıyordu. 4.Leventte sanayi arkasındaki dükkanı ararken “ bu defa ekmek paramı kazanabileyim” diye dua ediyordu Aziz. Mithat onu görünce bezgin bir ifade dolaştı yüzünde. Çok yorgun diye düşündü. Kendisi ile alakalı değildir dedi. Ne maaş konuşuldu, ne de yapacağı iş. Öyle ortadan belli belirsiz bir şeyler geveledi. Ne denirse densin çalışacaktı. Başka çıkar yol yoktu.
İş yerinin birkaç sokak altında bir ev buldu. Çok pis bir yerdi ama işe yakındı. Gülsüm de bir yolunu bulurdu okula gitmek için. Anlaştı kirayı verdi. O gelmeden biraz temizlerim dedi. İş çıkışı günlerce uğraştı. Olmadı . Başa çıkamadı yağlı kara bulaşığı mutfakla. Baş edemedi. Yorulup vazgeçti.
Bu sanayi mahallesine girer girmez içi kalktı Gülsüm’ün. Burada bulmuştu evi demekki.
Kapıdan içeri girer girmez bir feryat kopardı Gülsüm.
-Olamaz, bu bacaklarıma tırmanan şeyler pire olamaz. Sen ne yaptın. Ne biçim yer burası. Çabuk git ne kadar ilaç varsa al getir, çabuk çabuk.
Aziz ne dese anlatamayacağını bildiğinden hızla geri döndü. Bilmiyor ki günlerdir ilaçlıyorum. Ama anlamaz. İyisi mi alıp geleyim kendisi görsün dedi.
O gece ilaç kokusu çevredeki oto boyacılarının kokusuna karıştı, sersemleyip uyudular.
Bir hafta anca dayanabildi o kir pas içindeki, pireli evde oturmaya
Trenden Samatya ’da inince;
Neden buraya geldik ki dedi Aziz, burası çok uzak değil mi iş yerime?
Orası da okuluma uzaktı dedi ,Gülsüm.
Bu işin de üç gün sonra sonu gelecekti nasılsa. Geçidi geçincei balıkçıda gözleri istavrite takıldı.
18 yaşındayken de oradi istavrit alırdı. Sonra daha aşağıya gitti aklı Feridun Çıkmazındaki 3 katlı ahşap evin 2.katındaki genç Gülsüm’e. Kafasını salladı, ev aramak için burayı seçmişti . İçinden bir his bulacağını söylüyordu.
Aziz hadi artık dönelim dedi. İki üç adım atmışlar dı ki mobilya mağazasının camında yapışık kağıt dikkatini çekti Gülsüm’ün. Dur dur bak kiralık diyor, telefonda var, arayalım dedi.
****
Osman efendi kim bu akşam akşam diye söylenerek indi merdivenleri. Karşısındaki kadın istediğini almadan gidecek cinsten değildi. Temiz pak giyimliydiler. Kadın okumuş yazmış olmalıydı. Konuşması insana güven veriyordu.Üstelik gözü bir yerden ısırıyordu. Anahtarları aldıklarında akşam ezanı okunmaya başlamıştı. Osman efendi gerisini yarın konuşuruz dedi, merdivenlerden çıkmaya koyuldu.
Bu işe 18 yaşı da çok sevinecekti. Bu ev Onun oturduğu Feridun Çıkmazına yakındı.Acaba dedi leylak rengi uzun pardösüsü duruyor mu hala. Duruyorsa her Cumartesi bir tarafı kapıya çarpıp, sökülen pardösü sağlam çıkmıştı doğrusu. O kapının çarpması hiç bitmiyordu, bazen yüzüne, bazen koluna çarpıp duruyordu işte.
Sabah derinden gelen bir sesle uyandı. Allah Allah sabah sabah kavga mı olur dedi önce. Sonra kavda sesi olmadığının farkına vardı. Biri Kur’an okuyordu. Kulak kabartınca Osman efendinin sesini seçti. Tuhaf bir huzurla yeniden uyuyakaldı. Küçük bir çocukken babası Kur’an okur O mütemadiyen ağlardı. Sorulduğunda “ içimden öyle geliyor “derdi .Şimdi Perşembe akşamları yukarıda Osman efendi Kur’an okurken yine ağlamak geliyordu içinden. Arınıp temizleniyor gibi hissediyordu. Evini ,sabah ezanlarını, Osman efendinin davudi sesini, Perşembe ritüellerini seviyordu.
Osman efendi Sultan hamamda kahyalık yapmıştı. 15_20 dükkan, birkaç mağaza benden sorulurdu diye anlatırdı. Hatta bir keresinde Gülsüm’e dikkatle bakmış ben kahyalık dönemimde Adliyeye çok gelirdim , senin yüzün yabancı gelmiyor demişti. Aslında hatırladığı 18 yaşımın yüzüydü. Daha ölümü özlemediği zamanlardaki, yüzünü.
Bir gün buluşup konuşmalı dedi Gülsüm. Bu kız hala çok içine kapanık. Belli etmemeye çalışsa da büyük bir sıkıntısı var gibi.
***
Feridun çıkmazındaki ahşap evde yemek telaşı vardı. Adam çalışmadığı gibi, alabildiklerine de bahane bulurdu. “Yine mi fasulye, bıktık. Başka şey bilmez misin “faslıyla başlayan sözler giderek yükselir, büyük olasılıkla gözüne kapı çarpması ile neticelenirdi. Üst kattaki teyzeye üzülüyordu daha çok. Kendisi hakkında endişeleniyor, üzülüyordu. Kaç kere demişti. Bağırmalarınız yükselince yüreğim ağzıma geliyor diye. Haklıydı kadıncağız. Kim olsa öyle düşünürdü. Bir gün bir şekilde bitecek, ama nasıl diye salladı başını. Kocası kalktı sen benimle dalga mı geçiyorsun diyerek saçlarını doladı koluna, vurdu vurdu.
****
Taşınalı on günü geçti şu kızı bir yoklayayım diye düşündü. Öğleden sonrası boştu. Feridun çıkmazını çıkarken zorlandı. Hala gücümü kuvvetimi toplayamadım dedi. Kapıyı çalınca üst kattaki teyze uzandı pencereden, aaa , kızım açayım ben kapıyı sen gir dedi. Tuhaf geldi bu aslında. Daire kapısını tıklatmadan açıldı kapı.
Gözlerine inanamadı. O güzelim yüz yamuk yumuk olmuştu. Kaşında açılma vardı. Sol gözünün altı mosmordu. “Ne oldu sana! “ diye haykırdı. Sakın bana kapı çarptı masalını anlatma. “Yürü Hastaneye, rapor alalım” Yok dedi kız , olmaz. Bunu ben istedim. Babam “ yapma kızım” dedi. Sevgiymiş, al sana sevginin katıklısı, bana müstahak. Çekeceğim Gülsüm abla, çekeceğim. İnşallah birkaç güne kalmaz iyileşirim. İşe gitmem lazım. Fesuphanallah çekti Gülsüm. Neydi yarabbi bunların nedeni. İçi parçalanarak buz koydu morluklara. Yemeğini yaptı. Bir yanını Onun yanında bırakarak ayrıldı oradan.
****
Akşam Aziz geldiğinde endişeli bir hali vardı. Yemekte konuşmazlardı sorunlarını. Sofrayı toplarken “gel otur” dedi. Biliyorum daha 3. Sınıftasın okula gitmen gerek ama benim işlerim yine sarpa sardı. Bana para vermekte zorlanıyorlar. Bu gün yarın çık derler. Ne dersin bir işe girsen mi? Farkındaydı aslında, O da düşünmeye başlamıştı işe dönmeyi.3.yıl bitiyordu. Ebru not tutar yardımcı olurdu. “Olur , yarın çıkar bakarım “ dedi.
Beyoğlu Adliyesine gitti öncelikle. Atamalar kapalı dediler. Şişli Adliyesine gitmek boşuna olacaktı. Vahit geldi aklına. Şişli Belediyesinde olduğunu duymuştu. Vahitle yıllar evvel aynı dernekte çalışmışlardı. Memurların sendikası olmadığı dönemlerde, sendika hakkı için az mı uğraşmışlardı. Vahit elinden tutardı, bundan emindi. Osman bey ‘de personel servisinden sordu Vahit’i dış görevde dediler. Saat 17.30 da hala bekliyordu. Saat 18.00 e doğru kapıdan girip te Gülsüm’ ü görünce çok şaşırdı Vahit. Hoş beşten sonra meramını anlattı. Sen Çarşamba gel, beraber Yılmaz beye gidelim dedi. Umutla döndü evine.
****
Aksaraydaki dernek binası geldi gözünün önüne. Yalçın, Mevlut, Vahit, Rasim daha bir çok arkadaşı. İlk afiş yapıştırmaya ben de çıkacağım diye o kadar ısrar etmişti ki, hadi çık demek zorunda kalmışlardı. Gece yarısı Bayrampaşa’da bir başına kalınca ödü kopmuştu. Neyse ki Ergun onu bulup getirmişti derneğe. Daha neler ne idealist düşüncelerle sabahlamışlardı çoğu kez.
****
Nerden nereye dedi. Eve çıkmak yerine Feridun Çıkmazına yöneldi. Orta katın ışığı yanmıyordu. En üst zili çaldı Teyze pencereden yukarı gel dedi. Var dı bir şey, hayırlısı dedi , merdivenleri tırmandı hızlıca. Teyze içeri buyur etti. Eksik olma dedi gideceğim. Gel hele sen deyince çıkardı ayakkabılarını. Kadın korkulu bir sesle “ sorma olanı “ dedi Bu sabah yaptı yapacağını. Kızın gözü kör olmasa bari. Kan revan içinde götürdüler. Bu vakte kadar da gelmedi.
Adam geldi gitti, kör olasıca. Elleri kopsaydı. Güzelim kızı mahvetti, ziyan etti. Allah’ından bulsun. Bu kızın ailesinde de iş yokmuş. Gelip bir sahip çıkmadılar, yazıklar olsun. Gülsüm şaşkın, perişan anlatılanları dinliyordu. Epey sonra “haber alırsanız bana da bildirin” diyebildi.
Merdivenleri zar zor indi. Her tarafı titriyordu.
****
Çarşambayı iple çekti Gülsüm, O sabah erkenden Belediyede idi. Memurlardan bile erken gitmişti. Vahit çay ısmarladı. Yılmaz 10.00 gibi gelir bekleyelim dedi. Vahit Yılmaz beye dilinin döndüğünce anlattı Gülsüm’ü. Önceki çalışmaları, geçmişi göz önüne serildi. Başkan Fatma Girik dediklerinde sevindi nedense. Yazdıkları dilekçeyi bırakıp çıktılar.
***
Dolmuştan inince teyzeyi ziyaret edeyim dedi.
Hızlı hızlı çıktı basamakları.Yaşlı kadının yüzünde bu defa başka bir ifade vardı, sevinçliydi. Gelmedi dedi. Gelmeyecek. Bu mendebur adamı bırakmış. Şükür gözü de morardığı ile kalmış. Kardeşindeymiş. Hızla iyileşiyormuş.
Büyük bir “OOOOOH” çekti. Direnmişti sonunda. Başkaldırmıştı. Gerisi gelirdi.
***
Müdür muavini olarak ataması yapılmıştı. Vahit maviyi çok sever, ona mavi bir gömlek alayım aybaşında diye düşündü.
YORUMLAR
Çok karışık olmuş bu kez.
Altından kalkamadım yazının.
Çok daldan dala atladı galiba.
Biraz da benim kafam karışık gibi aslında.
mymartin
mymartin
Bir tutam hayat
Bu genç kız, hani kocasından dayak yiyen,
Gülsüm'ün gençliği mi bu?
Burası karışık biraz.
Konular çok hızlı geçilmiş.
Yazma heyecanından olsa gerek, yazar, kendi bildiği konuları çok açıklık geçirmeden geçmiş, okuyucu tam aydınlanamamış.
Böyle bir his uyandı içimde.
Biraz daha detaya inilseydi, konu çok daha güzel sindirilebilecekti.
90 km hız sınırlı yolda, 160 km hızla yol almak gibi olmuş olay.
Çok hızlı gelişti olaylar.
''Leyli mecani'' ne demektir mesela?
Şu afiş asma olayı... Daha bir detaylı anlatılabilirdi. Geçmişin siyasi çalkantıları mıdır?
Ev kiralama sahnesi. Çok hızlı geçilmiş.
Ancak, kuran okuma bölümü gerçekten çok güzeldi.
Sonuç olarak,
güzel bir hikaye. Biraz cendereye alınmış olsa da.