- 570 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DÜNYA SARAYININ ANIT DEFTERİNE
DÜNYA SARAYININ ANIT DEFTERİNE
Vakit su misali akıp gidiyor, ne gözün yaşına ne yalvarışına bakıyor. Hayat yolu, çakıl taşlarla döşeli ve biz onun üzerinde paldır küldür yürüyoruz. Her geçen gün sosyal yaşamın sunduğu çıkar alışverişleri, zaruretler, teslimiyetler, ezilmişlikler, itilmişlikler; ve bunlar gibi içimize daha nice yaralar ve delikler açan ne çok hengâme atlatıyoruz. Gönlümüzde tüten nice arzularımız, emellerimiz ve fikirlerimiz bu çarkın altında can vermiş veya vermekteler. Çoğunu ardımızda bırakarak yenilerine ümit içinde kucak açarak Veysel vâri gidiyoruz uzun ince bir yolda.
Hayat yolunun başı, ortaları, sona yaklaşımları gibi her bir evresinin uyandırdığı farklı duygularımız var. Bu duyguları doyasıya yaşamak istiyoruz tüm çakıl taşlarına rağmen… Yaşamalıyız da. Peki doyasıya yaşamak için ne yapmalıyız? Nasıl olsa geçiyor, geçecektir, deyip suyu akışına mı bırakmalıyız yoksa akıntıya kürek mi çekmeliyiz?
Temiz bir ruh penceresinden bakmayı becermek gerekiyor her mevsimi doyasıya yaşamak için. İçine kin, nefret, intikam, hasetlik gibi toksik maddeler girmeyen ruhun, hastalanıp çökmesi, dinamizmini kaybetmesi zordur. Yunus, “Yaratılanı sev yaratandan ötürü” derken, sevginin ruh dinamizmi için çok ehemmiyetli bir gıda olduğunun altını çiziyor aslında.
“Mutluluğun resmi çizilemiyor” deniyor. Çünkü yanı başımızdaki nimetleri görme yeteneğimiz kördür de ondan. Çoğu zaman bir serabı mutluluk sanıp koşuyoruz peşinden. Oysa yanına yaklaştıkça o bizden kaçıyor. Onu yakalamak için koşarken ömür gibi kıymetli hazinemiz hiç farkına varmadan uçup gidiyor elimizden. Çoğu zaman içimizde oluşan isteklerimiz, bize mutluluk getirmeyi vadeden birer yalancıdır aslında. Mutlu olacağımızı sandığımız şeylere ulaşmak için öyle akıl almaz işler yapıyoruz ki; mutluluk Kaf Dağı’nın ardında deseler ona ulaşmak için dağ tepe demeden, gözümüzü kırpmadan koşarız. Bu arada tükenecek ömrü düşünecek basiret kapılarımız kapanır her nedense?
Oysa mutluluk vaad eden Kaf Dağı’nın zirvesine ulaştığımızda, yani mutluluğun kuyruğuna bastığımız anda arzularımızın ya büyüsü bozulur ya da yaşamak için gerekli süre bitmiş olur. Hayallerin verdiği sihirli güç bitince, “genç bilse yaşlı yapabilse!” gerçeği dikilir karşımıza. Hayatı tekrar deneme şansımız zaten yok.
Şimdi, dünya seyahatimden kazandıklarımı, kaybettiklerimi ve filiz halinde ki ümitlerimi mütalaa ediyor, tek tek gözümün önünden geçiriyorum. Kafdağı’na tırmanışlarımı, kuyruğuna basamadığım mutluluğumu, umut ve beklentilerimi, neyin boş neyin dolu olduğunu...
Bunca yıllık Dünya seyahatimden gezip giderken Dünya Sarayının anıt defterine bu konuyla ilgili ibretli bir kaç söz bırakmak istiyorum ardımdan gelecek seyyahlar için. Tecrübe kırıntılarımdan ibret alarak bu yolculuğun daha iyi tadına varsınlar diye onlara bir tür kopya vermek istiyorum ama keşke almayı bilseler...Hayatın önce sınav yapıp sonra öğreten bir okul olduğunu onlar henüz bilmiyor.
Asuman Soydan Atasayar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.