- 644 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEN ÖLÜMLERDEN UTANIRIM
BEN ÖLÜMLERDEN UTANIRIM (?)
Bundan bir kaç yıl önce, ablam akçiğer kanserinden öldüğü zaman şaşırıp kalmıştım.
Ölüm, bana hep uzakta kalmıştı. Gerçi arada sırada kendini çeşitli nedenlerle hatırlatıyordu ama... Bu aniden gelen ölümü bir türlü kabullenememiştim.
Gerçekte insan ölümü hiç bir zaman kabullenemez. Her ölüm benim için önceleri şaşırtıcı. Daha sonra ise acıklı, en son dayanılmaz ve gözlerimi-yüreğimi sızlatan bir iki damla gözyaşıdır. Belli belirsiz suçlulukla birlikte, daha çok utanç duyduğum bir olaydır.
Bu utanç biraz gariptir. Benim sevdiklerim öldüğü için, kendiminde hala yaşıyor olduğum için.Başkaları ölürken, ben yaşıyor olmaktan utanırım.
Mümkün değil ama bana kalsa birbirini seven insanlar, hep birlikte aynı anda ölmüş olsalardı, bu ölüm acısını , ölümün getirdiği ayrılık acısını, ayrılığın getirdiği hasret ve bir daha göremeyecek olmanın acz içindeki bilinci, kahredici çaresizliğini yaşamazlardı. Bu öyle bir çaresizlik ki önceleri hiçbir şeyin farkında olmuyorsunuz ama zaman geçtikçe ve ölümden sonraki yaşıyor olmanız sürdükçe , sizde, sevilenin olmadığı bu yeni yaşama alışmaya başladığınız zaman, bir insan olarak ölümün karşısında ne kadar aciz ve bir hiç olduğunuzu; ölenin zamanın sonuna kadar tekrar görülemeyeceğini (aslında sizin ölümünüze kadar) kavrıyorsunuz.
O zaman yüreğinizi, benliğinizi ve beyninizi tarifsiz bir keder kaplıyor:
Ölüm! Hayatın tek zafer kazanan tarafı...Tek galibi... Tek tanrısı...ve bir gerçek. sizse bir hiçsiniz.
İnsanoğlu kendisini ne kadar güçlü hissederse hissetsin , benliğinin ta derinliklerinde, beyninin en karanlık, bilincinin en ulaşabildiği noktalarda acz içinde olduğunu biliyor. Ama bunu kabul edemiyor. Aslında kabul etse, belki de her şey bir öncekinden daha kolay, daha dayanılır, daha hüzünsüz olacak. Yaşamanın anlamı belkide farkında olmadan, ölüme karşı verilen çaresiz ve inatçı bir mücadeleler toplamı değil midir?
Çalışmak ölüme karşı bir başkaldırı değil midir?
Bir kediyi, bir böceği sevmek ölüme karşı bir tavır değil midir?
Sekste, ölüme karşı yaşam mücadelesi vermenin derin ipuçları yok mudur? Belkide en yüksek haz ondan bu nedenle alınıyordur.
Bulutları seyretmek, bir dere kenarında çimenlere uzanıp kuş cıvıltılarını dinlemek, sevdiğiniz bir yemeği yemek, arkadaşlarınızla sohbet etmek, (düşününce) komşularınızla kavga etmek, bunlar hayata tutunmanın; ölüme karşı mücadele etmenin birer denemesi değil midir?
“İşte ben burdayım ey ölüm ve sen hala benim için yoksun! Olduğun zamanda ben olmayacağım. Seninle hiç birlikteliğimiz olmayacak.”
Ablam ödüğü zaman herkes kendine göre acılarını yansıtmaya çalışıyordu. Ben ise vitrindeki cam bardaklara, yerdeki yeni alınmış halılara, koltukların yeni kaplanmış örtülerine bakıyordum. Ablam yaşarken ve bunları alırken eminim ki öleceği hiç aklına gelmiyordu ve bütün bu eşyaların onun sonsuza kadar yok oluşunu duyarsızca seyredeceklerinide.
Hayat garip çelişkiler yumağı ...
Ne garip değil mi?Ablam ölmüştü ama onun eşyaları yaşam mücadelesinde ondan daha uzun ömürlüydüler. Tanrı bize belkide bizim, doğa karşısındakı çaresizliğimizi böyle anlatmak istiyordu. “Bir cam bardak senden daha uzun yaşayabilir.”
Hiç ölmeyeceğini zanneden, yaşıyorken ,yaşamın farkında olmayan bizler bir çay bardağı kadar yaşamayı bile beceremiyoruz. Acaba hayat bir çay bardağı mı ya da ölümün ta kendisi mi?Yoksa yavaş yavaş ölmek mı yaşamak?
Her ölüm bize birazda sevinç verir .Bu sevinç öyle piyangodan para çıkması gibi bir sevinç değildir.Bu sevinç analiz edildiğinde ölüm denen olgunun bizim değilde ,bir başkasının başına gelmiş olduğudur.
Bu nedenle yakınlarımdan, tanıdıklarımdan birisi öldüğü zaman ben çok utanırım, bu utanç bana yaşamın sunduğu, bilinmeyen uzunluktaki bir zaman diliminin ve benim ister istemez hayır diyemeyeceğim bir hediyeyi kabul etmemin utancıdır.
Hayat; ölümün bize sunduğu bir rüşvettir aslında.
Senin olmadığın yerde yaşamak ne kadar utanç verici.
11 temmuz 2006
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.