- 374 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocuklara Kıssalar-6
Emir ile Elif baba bize masal anlat dediler. Babaları da anlattı. Hadi bakalım çocuklar sizleri de masallarına ortak etmek istiyorlar. İşte masal başlıyor:
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde zaman zaman içinde…
Doğuda, yalçın kayalıklar ülkesinde akıllı mı akıllı, parlak zekalı bir çocuk yaşarmış. Haram lokma yemez, kem söz bilmez, asla kavga etmez, annesinin sözünden hiç çıkmaz, babasının bir dediğini iki etmezmiş.
Bir serin bir yaz gecesi evlerinin balkonun da çay içerken annesinin dizlerinde uyuyakalmış. Uykusunda garip mi garip tuhaf mı tuhaf bir rüya görmüş.
Rüyasında tufan sonrası Nuh peygamberin gemisinin oturduğu, nice efsanelere konu olan meşhur Ağrı dağında müthiş bir patlama olmuş. Dağdan kopan devasa parçalar dünyanın dört bir yanına saçılmış.
Rüyasında annesine demiş ki: “ana sakın korkma(!) bu Rabbimizin bir emridir o Rahimdir Hakimdir.”
Anası onun yumuşacık saçlarını okşamış, pak alnından öpmüş: “zaten korkmadım bir tanem, sen yanımdasın ya, amma bu patlama büyük bir olaya işaret olsa gerektir.” demiş.
Annesinin dediklerini tasdikler mahiyette mühim bir zat beyazlıklar içinde çıkagelmiş. Üzerinde bembeyaz bir elbise, göğsüne kadar uzamış süt kadar beyaz sakalı ve elinde Musa’nın (a.s) yere bırakınca ağzından kızıl alevler saçan ejderhaya dönüşen asası gibi bir asa varmış. Ona demiş ki;
“Uyanma vakti evlat haydi kalk icaz-ı kuranı beyan et.”
Minik kalbi minik bir serçe yüreği gibi göğsünden fırlamak üzereyken birden uyanıvermiş.
Hala geceymiş. Gökyüzü duru ve berrakmış. Havada püfür püfür esen tatlı bir rüzgar ve bu rüzgarda dans eden balkon perdeleri…
Annesinin yüzünde tebessüm, gözlerinde ışık ve elinde bir bardak soğuk su.
Yudum yudum içmiş buz gibi soğuk suyu, heyecanı yatışmış, ama yine de yüreği kaburga kemiklerini dövüyor ve yüzü pembeleşiyormuş.
Anneler çocuklarının her halini bilirler. Çocuklarının düşüncelerini okuyabilirler. Onlar rüya görse de rüyaları annelere malum olur.
Annesi ona demiş ki; “ çok korktun mu bir tanem?”
“Hiç korkmadım anne peki ya sen?”
“Hayır ben de korkmadım, hem sen bana rüyanda korkma dedin ya.”
Biraz soluklanmış annesi, oğlunun heyecanının biraz daha yatışmasını beklemiş;
“ee karar verdin mi?”
Başını olumlu anlamda sallamış;
“evet anne kararım kesin icaz-ı Kur’anı beyan edeceğim”
“İcaz-ı Kur’anı beyan etmiş mi baba?”
“evet fazlasıyla beyan etmiş. O rüyanın bir işaret olduğunu ve kendisinin bu işte haddinin fevkinde olarak bir namzet olduğunu anlamış.”
“sonra ne olmuş baba?”
Sonra yıllar yılları, aylar ayları ve günler günleri kovalamış. Yalçın kayalıklar ülkesinde olaylar olayı, hadiseler hadiseleri takip etmiş. Nice baharlar güzü, kışlar yazı takip etmiş. Büyük inkılâplar, sosyal değişimler gerçekleşmiş ve Kur’anın etrafındaki kalın surlar bir bir yıkılmaya başlamış. Surların yıkıldığını, kalelerin fethedildiğini gören iç ve dış düşmanlar fırsat bu fırsattır deyip hemen Kur’ana hücuma başlamışlar. İşte vay efendim bu devirde böyle kitap mı olurmuş, böyle bir kitabın hükümleri artık geçmişte kaldı, bizler modern asrî bir çağda yaşıyoruz demişler. Hatta bir toplantıda bu Kur’anı Müslümanların elinden almalıyız Müslüman çocuklarını kendi kitaplarına düşman etmeliyiz sonucu çıkması üzerine o çocuk büyük bir gayret, fedakarlık, sabır ile icaz-ı Kur’anı beyan ederek Kur’anın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş olduğunu tüm dünyaya ispatlamış.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.