- 678 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sigaranın Tecavüzü
Sigaranın Tecavüzü
Merhaba,
Sen şuan Kızkulesi’nin o muazzam manzarasından soğuk diye kalkarak evin yolunu tuttun. Bense bir sigara yaktım ve bildiğim en iyi şeyi yapıyorum; ‘Yazıyorum’.
Hayatında daha önce mektup aldın mı bilmiyorum ama bunu aksi bir durum olmadıkça saklayacağını umuyorum.
Gerçi sen ki, ‘Kendi şiirlerini kendi ellerinle defalarca yakmış’ bir adamsın. Kötü bir anına gelirse bu mektup, Allah yardımcısı olsun, bu mektubunda canına okuyabilirsin. Ama önce muhakkak oku.
(Bu arada umarım sağ salim eve varmışsındır. )
Neyse geçelim bu mektuba giriş kısmını.
Sence insanlar neden ‘Yalnızlığın’ derler ‘yalnızlığım’ diyecekleri yerde? Bu araştırmalı, bu irdelenmeli ve çözümlenmeli… Şahsi fikrim bir şekilde sebep olduğumuz yalnızlığımızı kabullenemiyoruz.
Zaten başımıza ne geliyorsa kabullenemiyor olmamızdan gelmiyor mu?
Bir anne evladının öldüğünü kabullenseydi, geride kalanlar yarım bir anneye aç olmazlardı.
Bir baba evlatlarının ve eşinin azla yetinmesi gerektiğini kabullenseydi hala bir çok çocuk babasının hafta bir görünen yüzüne hasret kalmazdı.
Bir yalnız, yalnızlığının sahibinin, onu yalnızlığa mahkum ettiğini kabul etseydi ‘acı olmazdı’.
Her gece edilip sabah bozulan yeminler, her sigaranın ardından yenisi ateşlenen dumanlar, ağlayan sessizlikler, konuşması beklenen duvarlar, gözyaşlarıyla söndürülen mumlar olmazdı. Şairler de böylelikle doğmazdı!
Hiçbir askılığa içinde şiirler olan paltolar asılmazdı.
‘Ve kim bilir kaybetmezdik hiç, kabullenseydik eğer.’
Ah ah… Anlatacak ne çok şeyi var hayatın oysa ki biz duymazdan gelirken.
Bir de aklımdayken söyleyeyim, -‘’Kaybedecek bir şeyin kalmamışsa tutunamazsın.’
Sana ‘seni şuan ne mutlu ederdi’ diye sormuştum.
‘Seninle içmek ve dertleşmek’ demiştin.
İşte dertleşiyoruz ve umarım sen demli bir yalnızlıktan toplanmış yeşil çayların kararan güneşsizliğinde beni okuyorsundur.
Bir de aklımdayken söyleyeyim, -‘’Yaşın kadar güzelsin’’
Kaybedenler Kulübü ‘Hayatımın filmi’ demişsin. Keza Oscar Wilde’ın ‘Herkes öldürür sevdiğini’ şiiri de hayatımın şiiri. Otuz yaşında olmak böyle bir şey mi? Öyleyse şayet sen kendine neler yapmışsın böyle?
Ben dibe vurduğumda dedim ki kendi kendime ‘Ayağa kalk lan’ Sen yıkılamazsın. Düşmeyeceksin.
Ölemeyeceğim için ölü bir bedenle en fazla yaşayarak başa çıkacağımı anladığımda, bir daha düşmeyeceğime düşsem de bunu kimseye söylemeyeceğime yemin ettim.
Şimdi benim için senden kendine yemin eder misin?
‘’Düştüğün ilk gün ölmek için’’!
Bir de aklımdayken söyleyeyim, -‘’Hayattan alacaklıyız, ısrar ediyorum.’’
Çok yükseklerden uçtuğumuzdan sert düştük ve benim, o kadar yükseğe çıkmama rağmen hiçbir zaman hiçbir gökyüzünde uçurtmam olmadı. Bu çok acı. Bununla başa çıkmak çok zor. Bir insanın gökyüzüne çıkabilmesi için en azından hayatında bir defa uçurtması olması gerekmez miydi?
Bu arada noktalama işaretlerinin canı cehenneme.
Bir de aklımdayken söyleyeyim, -‘’Hasta olsam da dokunur musun bana hep böyle’’
Hayalimdeki erkeği sormuşsun bana. Aslında ben doğmadan öldüğüne dair rivayetler var. Zira Allah’ın hakkı üçken üç kere yanlış adama ömrümden yıllar kesip vermem bir bilet gibi, başka hiçbir şeyle açıklanamaz.
Bu mektupta umarım anlam bütünlüğü milli birlik ve beraberlik aramıyorsundur.
Bunları böylelikle hızlıca geçelim…
Hala bana ‘Sen gerçek misin?’ diye soruyorsun.
O kadar mı yalandı sana yaşattıkları…
Bilemiyorum.
Sanırım artık susmalıyım. Çok konuştum… Farkındayım…
Bir şairin bir yerlerde dediği gibi –Bu mektubu sana kendi ellerimle yazıyorum.
Ve başka bir şairin dediği gibi; ‘Seninle konuşuyorsak demek onunla hep susmuşuz demek.’’
Bu mektup ‘The Cinematic Orchestra- To Build A Home’ eşliğinde şarkının defalarca tekrar edilmesiyle yazılmış ve azami süre yirmi dakika olup üç sigara ziyan edilmiştir.
ŞİMDİ LÜTFEN KENDİNE İYİ BAKAR MISIN?
ELİF TUĞÇE BALABAN
YORUMLAR
ama ne var biliyor musun yine... yazarken arabeske bağlamak diye bir şey var ya... asıl, ondan kurtulmalısın. demiyorum kendini sınırla, ya da ne bileyim.. şöyle böyle yaz... yo değil ama arabesk cümleler yazın sanatları için çok da makbul, matah şeyler değildir.
kendisiyle konuşan her yazarı sevmişimdir lakin bu söyleşiler ''bitirim'' bir tipleme ile süre gelemez. bazen karşıdaki sandalyeye bilge bir muhatap oturt. bazen bir deli, bir dilenci, bir çocuk, bir ceset bile olabilir... kim karışır ki sen yazarken. ama unutma ki bir de okuyucu var. gerçi kim ipler diyebilirsin, ''kendim için yazıyorum''... :) asla öyle değildir. beğenilmek süsler kalemimizi. kabul etsek de reddetsek de.
uzattıysam affola... elimde değil, az çok yetenekli bir kalem görünce dayanamıyorum.