- 1001 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
KRİSTİN
Sevgili Kristin,
Gözlerim okuma yetisini, ellerim yazma gücünü iyice yitirmeden önce sana birkaç satır yazmak istedim.Son günlerim bulanık geçmeye balayınca sana ve bize dair her şeyi netleştirebilmek için sana ulaşmasının çok düşük ihtimaline rağmen bunları senin için karalamaya başladım…
Ne zamandan beri buradayım şu an ayın kaçı, mevsimlerden ne inan bilmiyorum. Ama bir o kadar da sana yazdığım mektubun ne kadar zamanda sana ulaştığını senin de bilmeni istediğim için beynimi kurcalasam da bulamadım.En azından bu mektubun köşesine yazarken, diğer yandan ben de sana son yazdığım tarihi bilecektim.Bunaldım, bulamadım, bulamadım işte…. Kolumdaki duran saatim senden kalan tek hatıran olmasaydı yere savurup paramparça bile edebilirdim…
Sürekli camdan dışarı bakışımı gören biri, sarı kalibreli derin bir mevsimin şarkısını İspanyolca söylenerek yanımdan geçerken söyledi. O an fark etmiştim karşımdaki çınar ağacının yapraklarının azalırken koynuna ne çok serçe doldurduğunu. Sonrasında pencere kenarlarına gün aralıklı yağmur tanelerinin ne sıklıkla düştüğünü. Sağanağa dönüştükçe serçeler birbirine girip daha çok sığınmacı oluyordu dalın gövdesine. Her seferinde onların bulunduğu dalda kurulup ıslanmayı ne çok istedim…
Neyse bunları anlatmak yerine bir fotoğrafını çekip gönderebilseydim bu kadar betimlemelere girmezdim beklide. Belkide seninle bir sonbahar ortası karşılaşmasaydık bu kadar zahmetli ve istemsiz uzun bir nefes meşakkatine girmeyecekti ruhumu gizleyen tenim. Bedenimde halen senden arta kalan hatıralı kokuların beni bu denli mayalanmış bir yalnızlığa sürüklemeyecekti…
Gece olmadan gündüzün kutsiyeti, gündüz olmadan gecenin saklı kalmış söylenmemişliğindeki gizemi çözülmüyor işte. Felsefik sözlerden kaçıyorum şimdilik. Alaska’dan yolladığın mektubunda ne çok üşüdüğünü ve beyazın yerlerde ne kadar güzel durduğunu yazmışsın bir şöminenin kenarında. O an aklına düştüğüm için içim öyle bir ısındı ki…
Terli bir haldeyken, yine o esmer İspanyol şarkılarını söyleyen adama söylemiştim, nefesim daralmasın diye pencereyi açmasını. Çatlayan dudaklarıma ıslak bir bez sürüp bana gülümsedi. Konuştuğum dili bilmediğini biliyordum. İşaret parmağım bu kadar ısrarla pencereyi göstermeseydi eğer, bu kadar aralamayacaktı pencereyi ve yağmur artığı toprak kokun giremeyecekti odama….
Tepemdeki serum şişesi dışarıdaki yağmura inat durgun damlalarla düşerken, koridordan sızan amonyak kokulu hasta bakıcıların ayak tıngırtısını hissedebiliyordum. Diğer kolumda onlarca kırmızı benekli iğne izleri senin hatırlamak kadar eşdeğerde bir acı sunuyordu.
Şu uyku ilaçlarını benden habersiz katmasalardı bu serum şişesine, sana birkaç cümle daha fazladan yazabilirdim, bir de şu İspanyol kökenli hasta bakıcı yanı başımda “amor’lu” şarkıları kulağıma yakın söylemeseydi. Gerçi öyle olmasaydı, ona,bu mektubun içindeki zarfı sana göndermesi için vermeyeceğim de kesindi…
Neyse şimdilik hoşça kal, üşüme sakın oralarda hatırla beni mevsimleri umursamadan. İki kişilik nefes çekip bırak camlara, içindeki sıcaklığı , benim gibi…Unutmadan İspanyolların çok yaşamalarının kaynağıymış şarkılar…Sende dinle ben uyurken, denemeden ne çıkar…Dışarıda serin bir yel ve yağmur sesi şimdilik bu kadar Kristin…
YORUMLAR
Eskiden ne güzel adetler vardı....
Sevgiliye, dosta, arkadaşa veya aileye yazılan. Heyecanla postadan alınan ve yine aynı heyecan ile açılıp okunan. Hatta kimden gelirse gelsin, bir iki kere baştan alınarak okunan...
Kaybolup giden bir çok adet gibi mektuplar da Teknoloji'ye yenildi :(
Eminim Kristin bu mektubu çok sevmiştir ....
DİLEK YILDIZI
Uzun zaman önce cep telefonu vs yokken aziz bir dostumla mektuplaşırdık.
Sohbet havasında yazdığımız o mektupları ben onlarca yıl sakladım ta ki ev taşırken kaybedene kadar...Keşke o günler gibi insanlar mektuplaşsa yeniden....
Kristin sevindi tabi :)) Sanırım Kristin'e birkaç mektup daha yazacağım...
Çok ama çok teşekkürler ilgin ve yorumun için....
En derin saygı ve selamlarımlasın her zaman...
Mektup türü bizim edebiyatımızda hakettiği yeri bulamamış olsa da, bu türde çok önemli eserler de vardır... Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Mutallaka ile Sevda Peşinde'si ile başlayan uzun bir serüven... Türün ustası ise Ömer Seyfettin'dir.Halide Edip Adıvar'ın HANDAN'I İSE KLASİK BİR ESER OLMUŞTUR...Aklıma şu an gelenler bunlar...VE TAbii Kİ VADİDEKİ ZAMBAK (BALZAC)BU TÜRÜN DÜNYADAKİ EN İYİSİDİR. (Okumadıysan mutlaka oku ve ondan sonra mektup türünde yazmayı gene sürdür) SEVGİYLE
DİLEK YILDIZI
Çeşit olsun diye bir de gerilim tarzında kendimi deneyeceğim yakın bir zamanda. (lacivertiğnedenlik-cheotica tarzı)
Diğer bir yazı denemem için özellikle senden fikir almak istiyorum ( senaryo olabilir )...
Varlığın her daim benim için yazım (okuma) yolunda aydınlıktır bilesin....
En derin saygı ve selamlarımla....
DİLEK YILDIZI
Satır aralarında bazı ayrıntılara girecektim oysa.
Bazı cümlelere daha netlik getirip Kristi'e olan özlemi biraz daha dillendirip,
çeyrek bir hayat öyküsü mırıldanmalıydım ama biraz uykusuzluk biraz klavye yorması nedeniyle ayrıntılara giremedim...
"şarkı söylemeye başlamalı yeniden" bu ne kadar güzel bir cümle şiir gibi hemde... Müsaadenle bu satırla şimdi bir şiiir yazmaya çalışacağım...
Emek verip okuduğun için sonsuz teşekkürler "glenay" çok ama çok teşekürler...
en derin selamlarımla....