- 804 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜŞÜYORUM / ÖZETİ
Melisa kaybettiği babasıyla aynı mesleği taşıyordu. Mahallesine yakın bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Sevda, kızı Melisa’nın mutluluğunu hayal ederken, içindeki yalnızlık onu terletiyordu. Aynı zamanda mutluluğun kendisinin hakkı olduğunu düşünüyordu. Melisa’nın babasına olan düşkünlüğü buna engel olarak göze çarpıyordu. Sevda, Melisa’nın babasına saygı duyduğunu ama yaşamadığı için unutulmalıydı. Hayat; yaşayanlardan ibarettir. Aksi takdirde Sevda yeni bir aşka açılamazdı. Sevda’nın annesi ve babası aralarında tartışsalar da yıllara sığdıramadıkları kocaman bir aşkı halen içlerinde besliyorlardı. Sevda’nın babası sürekli hikâyeler anlatıp dururdu.
Ali ailesini küçük yaşta yetirdi. Evlatlık olarak doktor bir aileye verildi. Depremde ikinci ailesini de yetirdi. Üniversite yıllarında bir grup oluşturdu. Düşünceleriyle halkı isyana teşvik etmekten aranıyordu. Karışık düşüncelerle uyumaya çalıştı. Uyku bu gece zalimdi. Gelmek yerine kaçıyor, yorgunluk hissine direniyordu. Suya yakın bir yerde barınma ihtiyacını karşıladı. Avlanma yeteneğini geliştirdi.
Genç çoban köylülerin hayvanlarını toplayıp yola çıktı. Su içmek için gittiği alanın manzarasını izlerken vahşi bir hayvan görümünde birini fark etti. Kaçıp olan biteni köylülere anlattı. Bunun üzerine bir grup köylü silahını alıp adamın bulunduğu yere gittiler. On beş köylü silahlarla nehre doğru yaklaştı. Gruba öncelik yapan yaşlı adam, genç bir köylüyü barınağa doğru yönlendirdi. Köylü barınağa baktığında boştu. Duvarda üç not yazılıydı. Yaşlı adam geldi ve notları okumaya başladı. Birinci not: “Özgürlüğü elinden alınan bir insanın içgüdüleriyle hareket eden hayvandan farkı yoktur. Akıl, alışkanlıklara yenik düşmüştür.” İkinci not: “Hak yetenek değildir, ayrıcalık tanılamaz. Hak, farklılığa eşitliğin sağlanmasıdır. Kimse konumundan dolayı fazla haklara sahip olamaz.” Üçüncü not ise: “Korku: Savaşçıya vurulan ilk yaradır. Önce titrer, sonra da kabullenir. Şu unutulmamalıdır ki; korkak insanların büyüyen filizleri cesarettir. An gelir, zaman dolar isyan bir ateş olur. Dünün filizleri bugünler için umuttur. Şimdi cesur yürek olma zamanıdır.” Ali yakalandığında az sayıda ki gazete konuyu başlangıç, gelişme ve son durum şeklinde ele alıyordu. Çoğu gazete manşetlerini vahşi bir insanın yaşama koşulları öne çıkıyordu. Genç bir gazeteci konu hakkında köşe sayfasında kısa bir yazı yayımladı: “İfade: Kişinin kendisini anlatmasıdır. Aynı düşünceye sahip olan insanlar aynı şekilde kendilerini ifade edebilir. Buna örgüt denilemez. Ortada suç unsuru yoktur, infazlar yoktur, delil karartma yoktur. İfadeyi suçlamak ise özgürlüğü kısıtlamaktır. Dikkat edilmesi gerekilen tehlikeli bir durumdur.”
Ali, üç yıl sonra af ile serbest bırakılır. Hiç bilmediği bir şehre gitmeye karar verir. Sabıkalı olduğu için iş bulamaz. Pazarcılık yapmaya karar verir. Melisa, kiracısı Ali ile pazarda karşılaşır. Her ikisi ifade edemeseler de birbirinden etkilenirler. Her ikisi de derin bir aşkı önce içlerinde saklarlar. Bu aşk gün geçtikçe gün yüzüne çıkıyordu.
Leyla’nın ömrü az kalmıştı. Onu, hastalığı iyice yormuştu. Kendisini tamamıyla edebiyata verdi. Güzel yazılarla kendisini onurlandırmaya çalışıyordu. Kitap çıkararak kendi ifadelerini yazılı metin haline dönüştürdü. Bir kitabında ölen kişilerin hayatı ve ünlü sözünü yazıyordu. Ayrıca kitapta Ali’den de bahsetmekteydi. Kitaba aktarılan önemli sözü ise: “Dünün ahıyla başlayan bir yarın, dünden iyi olamaz. Yarın başka olmalı. Bu gece çaresizliğin inadına mutluluğu düşünelim ki; yarın güzel bir gün olsun.” Ahmet, Leyla’nın doktoru ve Ali’nin babasının en iyi arkadaşıydı.
Melisa bir kitapçıya girer ve bilmediği bir kitabı alır. Kitabı okudukça Ali hakkındaki kuşkuları artar. Kitapta bahsedilen Ali, kiracısına benziyordu. Uzun bir yolculuktan sonra Leyla’nın imza gününde durumu Leyla’ya anlatır. Leyla ise; şaşkınlığa kapıldığı bu durum karşısında delil ister. Melisa, Ali’nin el yazısı olan bir metin gönderir. Bu durum karşısında Leyla, Melisa’nın evine gelir. Leyla, Ali’ye o kadar büyük aşk besliyordu ki; Ali’yi görünce gözleri dolar.
Öğrencilik yıllarındaki gibi sloganlarla dışarıda yürümeye başlarlar. Parka giderek eylemini sürdürürler. Parktaki yeşilliğin üzerine oturarak sabah doğacak güneşi beklemekteydiler. Ali uykuya daldı. Leyla içinden konuşuyordu: “Dünyayı özgür olduğu için seviyorum. Kuşlar mutlu, kelebekler umutlu, çiçekler hevesli, asırlık ağaçlar tanıdık… Güldükçe mutlu oluyorum. Tanrım insanlardan mutluluğu ve özgürlüğü eksik ettirme.” Tanrıya hem şükrediyor, hem de yalvarıyordu. Ali’ye baktı ve gözlerini kapattı. Leyla’nın ölümü yurtta yankı yaptı.
Leyla’nın cenazesine giden Sevda ve Melisa geceyi dönmek yerine Doktor Ahmet’in evinde kalmaya karar verirler. Evin içinde sırıtan yalnızlık Sevda’nın dikkatini çeker. Ahmet’i tanıdıkça tek başına taşıdığı çift kişilik düşüncesini olgunlaştırmaya başlar. Bu durum önce çiftlerin birbirini süzmesiyle başlar. Melisa durumu fark eder ve annesini başka bir erkek ile olmasını kabul etmediği için sürekli Sevda ile tartışmaya başlar. Sevda ise; Melisa’yı Ali ile evlendirip sonrada istediği gibi bir hayatı sürdürecekti ve bu durum düşüncelerine yaklaşması için iyi bir fırsat olacaktı. Melisa ile Ali nişanlanır. Sevda bu durumda kendisine pay çıkarır ve Ahmet ile arasındaki ilişkiyi güçlendirir.
Ahmet’in çarşı içinde bir dükkânı vardı. Ali’nin kullanmasını ister ve Ali kitap dükkânı açarak geçimini yapmaya başlar. Melisa’dan uzak bir şehirde Ahmet’in evinde kalır. Hiç evlenmeyen Ahmet, Ali’ye karşı düşkünlüğü vardı. Bir gözü de Ali’nin üzerindeydi. Bu arada Erkekli ve kızlı bir grup Ali’den sürekli kitap almaya başlar. Grup, Ali’yi de faaliyetlerine davet eder. Parkta toplanıp daha önceden seçilen konu hakkında fikirler ortaya konuluyordu. Yazılı metinler şeklinde belgeler toplanıyordu. Daha sonra en iyi düşünceler öne çıkıyordu. Ali, bu grubun faaliyetlerine katılmaya başladı.
Ellerinde kitapları bulanan genç ve esmer bir bayan konuşmaya yeni karar vermiş gibi söz istedi. Hazırlıksız olduğu tavırlarından belliydi. Belki içindeki isyanı ifade etmek için söz istedi. Sert bir yüz ifadesi kararlılığını gösteriyordu: “Canlılar, temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonraki bulduğu huzurla mı özgür olur? Vahşi bir hayvanın özgür olabilmesi için öncelikle var olması gerekir. Beslenme ihtiyaçları için bir veya daha fazla canlıyı yok eder. Beslendikten sonra uzanır ve dinlenir. Bu tür hayvanlar için özgürlük budur.
Başka tür hayvanlar ise ölüme yakın bir şekilde hayatını sürdürür. Bir gün orda ki ölümü tadacaktır. Bu canlılar için özgürlük; Korkunun baskısı altında, hayattaki varlığını sürdürmektir.
İnsan gibi evcilleşmiş canlılarda bu durum farklıdır. Temel ihtiyaçlar daha düzgün sistemlerle basit bir şekilde karşılanmaktadır. İnsanlarda özgürlük; düşünebilmek ve düşüncelerini hayata yansıtmaktır. İnsan varlığının gelişme nedeni budur. Hayvanlar bulduğu huzurla özgür olur iken, insanlar düşünceleriyle özgür olur. Özgürlük, düşünebilmektir.” Grup sürekli düşünceler geliştiriyordu.
Ali, Melisa’yı ziyaret ettiğinde içindeki bütün özlemi sevince boğulmuştu. İki nişanlı uzun bir süreden sonra yeniden beraberdi. Ayrılık vakti içinden gelen ayrılmama isteği Ali’yi güç durumda bıraktı ve istemeyerekten de olsa Melisa ile vedalaştı.
Grup üyeleri sabah baskını ile tutuklandı. Aranan deliller Ali’nin kitapçı dükkânındaydı. Ali bu ruhun tutsak edilemeyeceğini kanıtlamak zorunda kendisini hissetti ama bu durum Melisa ile olan ilişkisine zarar verebilirdi. Melisa’ya yapılan bir ihanetti. Melisa’nın tek suçu Ali’yi sevmekti. Melisa’nın uyması gerektiği bir karar almak zorundaydı. Melisa’yla konuşacak vakit geç adım atmış olabilirdi. Belki de düşündüğü her konuda yanılıyordu. En güzel günleri bugünden sonra başlayabilirdi. İçindeki açı öylesine artıyordu ki gözyaşları sessizce akmaya başladı. Yastığına damla damla gözyaşları akıyordu. Belgeleri kitap haline getirir ve şu notu ekler: “Karanlıkta düşünen insanlar üzülüyorsa, bu kural gün doğuşuna kadar geçerlidir. Eğer karanlığa gün doğmuyorsa bu bir lekedir. Bir insana leke atıldığında sadece vücudunda iz bırakır. Bu lekeden temizlenmek mümkündür. Fakat bir insanın içine leke düşmüşse bundan kurtulmak mümkün değildir.” Ali kitabın yayılmasından sonra aranmaya başlanır. Ülkedeki isyanlarda artıyordu.
On altı yaşında genç bir bayan parkın kenarında durup parkın içine baktı. Sevgililer el ele tutuşup dolaşırken yaşlılar daha fazla oturmayı tercih ediyordu. Cebinden bir kâğıt parçası çıkarıp okumaya başladı: “Sen ve ben ne demektir biliyor musun? Sensiz bir benim demektir. İçimde ifade edemeyeceğim bir acı yükseliyor. Titrek gözyaşlarım bu acıya dayanamıyor. Üşümek isterdim. Belki yüreğim soğur seni unutabilirdim. Gözyaşlarımın çırpınma nedeni de budur. Ben seni tanıdım, tanıdım onurlu insan.” Bu genç kızın feryadı cezaevinde gelen ölüm haberleriydi. Grup üyeleri toplu karar alarak intihar eyleminde bulundu. Yapılan bütün müdahalelere rağmen kurtulamadılar.
Ali, Melisa’nın yanına gitmeye karar verir. Yol esnasında hiç tanımadığı bir adam tarafından silahlı saldırıya uğrar. Yaralanır ve kaçmaya başlar. Adamdan bir tuzak ile kurtulur. Melisa ise; pencere kenarından dışarıyı izlemektedir. Ali’yi görür. Yanına koşarak gider. Ali epeyce kan kaybetmişti. Ve her ikisini bir daha gören olmadı.
YUNUS YOLOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.