- 672 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ON ADIM
Kolundaki saatine bakarak dakikaları sayıyordu. İşten çıkmasına az bir zaman kalmış olmasına rağmen, son dakikalar onun için geçmek bilmiyordu. Saat; akşam 20:00. İş yerinden çıkar çıkmaz koşmaya başladı; ilk geçen dolmuşu yakalamak için nefes nefese koşuyor...
Hava soğuk, üzerinde ince bir hırkası ve onu soğuktan koruyacak yalnızca boynuna dolamış siyah bir atkısı var. Dolmuşun geçeceği noktaya vardığında etrafta hiç dolmuş göremedi ve telaşlı gözlerle kolundaki saatine baktı; 20:07. Hızlı adımlarla dolmuşun geleceği yöne doğru yürümeye başlamıştı ki, daha bir kaç adım yürüdükten sonra dolmuşun sarı tabelasını gördü.
Yüzündeki sevinç apaçık ortadaydı. Dolmuştaki yerini aldıktan sonra içindeki telaşı bir solukta dışarıya verdi ve başını cama yasladı. Sevdiği kadını görmeye gidişi kim bilir kaçıncı seferdi bu ama onun için her gidiş yeni bir kavuşma tadındaydı.
Cebinden telefonunu çıkardı ve mesaj bölümünü açarak yazmaya başladı...
’ Dolmuştayım geliyorum sevgilim!’ mesajı yolladıktan sonra camdan dışarıya baktı bir süre ve sonra gözlerini yavaşça kapatarak içinden; ’Seni çok seviyorum’ dedi. Çok geçmeden telefonuna bir mesaj geldi; ’Bende seni...’ yazmıştı sevdiği kadın. Birbirlerini öylesine seviyorlardı ki; bu sıklıkla olmasa da, çoğu zaman iç seslerini duyuyorlardı her ikisi de.
Son defa kolundaki saatine baktı; 20:55. İneceği durağa yaklaşmıştı. Yerinden kalktı ve dolmuşun orta kapısına yaklaştı; iner inmez koşacaktı sevdiği kadına. Buluşacakları yer her zaman ki çocuk parkı; karanlık, ağaçlık, kimsenin onları göremeyeceği yerdi. Parka vardığında nefes nefese kalmıştı. Ter alnından başlayıp boynuna doğru süzülüp gidiyordu. Sevdiği kadına tekrar mesaj yazdı ve yolladı; ’Geldim buradayım!’
Bir kaç dakika içinde sevdiği kadını sokağın karanlık tarafından geldiğini gördü. İçi içine sığmıyor, heyecandan ne yapacağını bilmez bir hal içinde, küçük bir çocuğun bayram sevincini yaşar gibi sağa sola yürüyerek içindeki o tatlı heyecanı yenmeye çalışıyor ama nafile!
Aynı bankta yerlerini aldılar; dalları epeyce uzamış yaşlı bir ağacın altındalar... Konuşmaya ne hacet var ki, birbirlerini görmeleri bile onlar için çok büyük bir sevinçti. Saat: 21:02. Sevdiği kadın gitmeliydi artık. Evet, bunca telaş, bunca yol altı üstü dört dakika görüşebilmek içindi. Oturdukları yerden el ele tutuşarak kalktılar. Fakat beraber bu şekilde yürüyemezlerdi elbette.
Parkın dışına doğru yaklaştıklarında kadın; adamın elini sıktı ve durdular. ’Saydım’ dedi adamın gözlerine bakarak. Adam, sevdiği kadını az sonra yanında bulamayacağını düşündüğü için üzgün bir şekilde ’Neyi?’ diye sordu. ’Saydım, seninle el ele tutuşup tam on adım saydım! Bu çok güzel değil mi?’
Adamın, duyduğu sözler karşısında adeta nutku tutulmuştu, ne söylese de şu güzel sözlere eş değer olsaydı bilemedi. Sevdiği kadının yüzünü avuçlarına alarak gözlerinin içine baktı derin derin. ’ Seni çok seviyorum’ diyebildi ancak. Ardından bir kaç cümle daha kurmaya devam etti...
’Biliyor musun şimdi senden tekrar ayrılıp gideceğim ama adeta can çekişiyor gibiyim.’ Kadın, önce tatlı bir tebessüm etti ve ardından ’Can çekişirken bile çok yakışıklısın’ dedi ve karanlığa doğru kaybolup gitti...
Mart 2014
Erol Almak
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.