- 397 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocuklara Kıssalar-5
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zaman içinde…
Bir öğle sonrası Anadolu Selçuklu Devletinin payitahtı Konya’ya esrarengiz bir derviş gelmiş. Kahvehanede oturan adamlara bir takım sorular sorup hana yerleşmiş.
Akşama yakın handan çıkıp Şeker Karan medresesi önüne gelmiş, heyecanla beklemeye başlamış.
Güneşin gurubuna yakın Derviş, talebeleriyle Meram bağlarından dönmekte olan Mevlana’nın önüne geçmiş, atının dizginlerinden tutmuş;
“Söyle bana Hz. Muhammed mi büyük yoksa Beyazıd-ı Bestami mi?” diye sormuş.
Talebeleri bu ne küstahlıktır, böyle soru mu olur deyip homurdanmışlar.
Mevlana ise son derece sakin;
“Elbette Hz. Muhammed yaratılmışların en büyüğüdür” demiş.
Derviş tekrar sormuş;
”Hz. Peygamber yarabbi biz seni tam anlamıyla bilemedik derken Beyazıd ben kendimi tenzih ederim benim şanım ne yücedir demiş” Yani Beyazıd cesedimin her zerresinde Allah’tan başkası yok demek istemiş.
Mevlana şöyle cevaplamış;
“Hz. Muhammed, müthiş bir manevi susuzluk hastalığına tutulmuştu,’biz senin göğsünü açmadık mı?’ şerhiyle kalbi genişledi. Bunun için de susuzluktan dem vurdu. O her gün sayısız makamlar geçiyor, her makamı geçtikçe evvelki bilgi ve makamına istiğfar ediyor, daha çok yakınlık istiyordu. Bayezid ise, bir yudum suyla susuzluğu dindi ve suya kandığından dem vurdu. Vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapılarak kendinden geçti ve o makamda kalarak bu sözü söyledi. Kısaca, Hz. Peygamber her şeyi gördü, hiç birinde renkten renge girmedi, Beyazıd ise bir yudum suyla doldu”
Derviş duyduklarından memnun olacak ki, gülümseyerek Mevlana’ya bakmış.
İşte o anda Mevlana’ya garip haller olmuş. Başı dönmüş, gözleri kararmış, atından düşüp bayılmış. Talebeleri dervişe kızıp azarlamışlar ve hocalarını eve götürmüşler.
Mevlana gözlerini açtığında o nerede diye sormuş. Kim demiş karısı oğulların Velet ile Alaattin mi? kızın Kimya Hatun mu? yoksa dostun Zerkubi mi? Yok demiş o nerede yani derviş. Bana bulun onu.
Dervişi kahvehanede satranç oynarken bulmuşlar. Alıp Mevlana’nın huzuruna getrmişler. Kimsin sen demiş. Ben Şems asıl sen kimsin diye sormuş. Mevlana sanki dili tutulmuş gibi cevap verememiş. Kimdi Mevlana? Büyük alim, vaiz, müderris, süslü elbiseler giyen, coşkulu sohbetler eden, mal mülk sahibi bir ulu zat. Evet Kimdi o? Bu soruyu defalarca kendine sormuş; kimim ben?
O günden sonra Mevlana Şemsin talebesi olmuş. Kırk gün kırk gece halvet olup, sohbet etmişler. Ondan öğrendikleriyle tüm hayatı değişmiş. O güne kadar şekli yaşam tarzına önem veren büyük âlim, vaiz, müderris Mevlana her şeyini elinin tersiyle iterek, terk etmiş.
“Derviş ona ne öğretmiş baba” dediler
“Önce ilmin satırda değil, sadırda olduğunu öğretmiş. Sonra sadırda olan ilimle yaradana ulaşılamayacağını söyleyerek hakikat ilmini öğretmiş. Yani Allah’a ulaşmak için tüm maddi şeylerin; makam, mevki, şan şöhret, mal mülkün terk edilmesi gerektiğini, dünyayı terk ettikten sonra ukbayı dahi terk etmek gerektiğini, nihayet terki dahi terk ederek insanın bizatihi kalbiyle Allah’a ulaşmasını öğretmiş.
Şems bir ikindi vakti gizemli şekilde oraya çıktığı gibi yine akşam vakti ansızın ortadan kaybolmuş.
“peki nereye gitmiş baba” dediler.
“Kimse bilmiyor Bir rivayete göre onu çekemeyenler tarafından öldürülüp kuyuya atılmış diğer bir rivayete göre ise dedidoku ve baskılara daha fazla dayanamayıp ülkesine geri dönmüş. Bir zamanlar Şems şöyle dua etmiş; “ Yarabbi beni kendi velilerin arasına koy ve onlarla arkadaş kıl.” Şemsin duasının karşılığı Mevlana imiş. Onu bulmuş, dostunun kalbindeki Allah aşkını ateşlemiş, ortaya öyle büyük bir yangın çıkmış ki yangının dehşetinden kendi bile korkup kaçmış.”
Mevlana tam bir cezbe insanı, aşk adamı, coşuyor, taşıyor, çağlıyor, rebâb çalıp şiirler okuyor ve sema ediyormuş.
Bir gün Mevlânâ, Selahaddin’in dükkânının önünden geçerken, onun ahenkli çekiç vuruşundan heyecanlanmış, cezbelenmiş, hemen orada sema etmeğe başlamış, Selahaddin de onun bu halini görüp, çekiç altındaki altının ezilip zayi olacağını düşünmeden vurmaya devam etmiş. Selahaddin çekicini vurmuş Mevlana aşka gelmiş bayılıncaya kadar sema etmiş.
Semazenler; hem kendi etraflarında hem de pistin etrafında sema ederler. Gözleri kapalı, huşu, bir düzen, intizam ve ahenk içindedirler. Birbirlerine çarpmazlar ve birbirlerinin alanını ihlal etmezler. Tıpkı kâinattaki gezegenler gibi. Gökteki gezegenlere bakıldığında başlangıçta bir kaos ve bir düzensizlik göze çarpar ancak en ince ve hassas terazilerden daha mükemmel ölçü ve mikyaslara sahiptirler.
“başları dönmez mi baba?” dediler
"Bütün sır sema dönerken başlarını hafif eğmelerinde yatıyor. Sema yaparken 20-25 derecelik bir eğim veriyor. Bu eğim iç kulaktaki denge sirkiler kanallarının eşit derecede uyarılmasını sağlar. Böyle izah ediyor bilim, ama biz bu yazımızda maddi bilimleri elimizin tersiyle itiyor ve semazenleri döndüren kuvvetin aşk olduğunu belirtiyoruz.
“kızlar da dönebilir mi baba”
“Niye dönmesin ki. Benim küçük meleğim de öyle bir semazen olur ki. Bu yolda cinsiyet ayırımı yoktur. Bu yolda insanların cinsiyetine, mevkii makamlarına, rütbe ve derecelerine bakılmaz. Tek ölçü aşktır. Bu yol aşk yolu ve aşk yolculuğudur. Yolculuklar ırmakların denize akması gibi hep gönül dostlarına doğrudur Yeter ki aşk gönle düşmeye bir görsün.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.