- 936 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
HELALLİK ALMALI
HELALLİK ALMALI
Kuş misali derler ya, bir orada bir burada yaşamaya devam ediyoruz. Biz göçebeyiz, ister istemez bunu kabullendik. Kimi zaman isyanlarım oldu, kimi zaman iyi ki gurbetçiyiz dedim. Her gittiğim yerde, değerli insanlar tanıdım. Birbirimize tam alışmışken, huyunu suyunu öğrenmişken, hele bir de güvenmişken, ayrılık çanları çalıyordu. Dostluklar bitmiyordu ama mesafeler giriyordu araya. Yanımda olmasa da, yüreğimin en değerli yerinde saklıyordum hepsini. Onlara ihtiyaç duyduğumda, ya da adını andığımda, bir bakmışsın ya karşımda, ya telefonunun ucunda, sanki görünmez bir bağla iletişim kuruyoruz. Zaman akıp geçiyor özlüyoruz ve özleniyoruz. Son bir kez helallik almak istiyoruz. Kimi zaman bayramlarda, bazen izinlerde ya da yakaladığımız en küçük fırsatta, koşuyoruz onlara.
Trakya’da görev yaptığımız zaman, hep hayalini kurduğum, gurbetçiye sahip çıkan insanlarla karşılaşacağımı tahmin edemezdim. Belki de umudumu yitirmiştim, “Ailemden gördüğüm gibi bize de sahip çıkanlar olur mu?” diye beklemiştim. Dualarım kabul olmuştu, hafta sonları Maviş Annemin otlu böreğini yemeğe gidiyorduk. Bazen de gül yanaklı annemin çok sevdiği kısırı yapıp, ben çağırıyordum Malkara’daki ailemi. Hastalık oluyordu koşuyorlardı yardıma, ölüm oluyordu koşuyordum yanlarına, ben evin kızı, eşim oğulları ve çocuklarım torunları olmuştu. Kurban Bayramı için düştük yollara; ilk önce kendi doğduğumuz topraklara, sonrada ikinci memleketim dediğim Malkara’nın İshakça köyüne istikametimizi çevirdik. Yolculuğumuz boyunca anılarımızı tazeledik. Büyük bir heyecanla dakikaların hesabını yapıyor, biran önce kavuşmak istiyordum. Şu anda köye girdik, nasılda kuş gibi çarpıyor yüreğim, avluda bekliyorlarmış bizi…
Maviş annem sizi bir daha göremeyeceğim sandım dedi, sarıldık sıkı, sıkı göğsüne dayadım başımı, yazmasına bıraktım gözyaşlarımı. “Aaaa kızanım” deyip, öptü kokladı beni, bir kere kırılsam aramayacağım sizi. “Ah Fatmagül anam, genciz olmuştur hatalarımız, sen büyüktün, affediciydin, belki de hep iyi yönlerimizi gördün.” dedim. Yaşlandım, bir ayağım çukurda diyordu anacığım, helalleşmek bir kez daha görüşmekti dileğimiz. Bilinmezdi ki ölümün kimin kapısını çalacağı, yaşa başa bakmıyordu Azrail. Mavişim ilerlemiş yaşına rağmen hala çok güzeldi, sanki iki yanağına gül kondurmuşlar, bir de ellerine bayram kınası yakmış ki, mis gibi cennet kokulu annem benim, bacakları zorla yürüse de, ağrıları canına yetse de, şükür diyordu. Hoş geldin demek için sırasını bekliyordu ağabeyim, erkek kardeşim olmadığı için üzülmüyorum artık. Benim de Ergün ağabeyim var; neşesi, sıcak tavırlarıyla, en doğal haliyle tam Trakya insanı. Arada takılmadan edemiyor çok şakacı. İşte sırada Elveda ablam var, evin gelini, bu kadar çalışkan, bu kadar evine düşkün, candan ve yoktan var eden bir kadın, bu yüzden kıymeti benim gözümde çok büyük, derdimi paylaşabileceğim en güvenilir insanlardan biri. Sıra biter mi? evin küçük oğlu Doğanım selvi boylu oğlum, köyün biricik delikanlısı, iş onun önünden kaçar, herkesin yardımına koşar. Ya evin büyük oğlu Şahin’e ne demeli? Köyün en zarif ve saygılı erkeği diyebilirim, her zaman gurur duyduğumuz, hatır naz kardeşim benim. Geleceğimizi duyan Elif abla ve kızı Ezgi (Elveda ablanın kardeşi) sırada bekliyorlar kucaklaşmak için, onları görmek ayrıca sevindirdi beni, hatta içimden sizde mi geldiniz “bea” dedim.
Sevilmek değer verilmek ne çok mutlu ediyor beni ve ailemi. Gelmeden öncede haber göndermiştim, şalvarımı hazırlayın diye. Giyindim salındım, pek rahattım, yemenimi taktım başıma, patiğimi de giydim ayağıma, ohhh bea dünya varmış. O gece sevincimden doğru dürüst uyuyamadım. Sabah horoz seslerini duyunca, yatağımdan kalkıp günün ağarışını seyredip, iyi ki buradayım dedim. Artık içim rahat evime dönebilirim, Mavişim hakkını helal etti, benim de biraz varsa hakkım helal olsun canım Anacığım.
H. Çiğdem Deniz.