ALTIN BAĞ MÜZESİ
SAHNE 1
( bir müzenin bölmelerinden biri. Solda açık bir kapı. Seyirciye yakın, sağda öne doğru duran bir masa ve sandalye. Sahnenin ortasında bir büyük muhafaza camı. İki yanında biraz daha küçük muhafaza camları var. Getirilen paketler, kutular itina ile sahnenin boş yerlerine konmaktadır. ) ( müze yan binaya sevk edilmiştir )
Müze müdürü ¬¬: Öff nerden çıktı bu taşıma işi, ne demeye değiştirdiler sanki yerimizi! Şu iş bir an önce bitse de kurtulsak! Hayri Hayri! Düzgün koy o paketleri! Aman ha sakın zarar verim deme, itinalı ol, yavaş yavaş, acele etme evladım.
Hayri : tamam beyim sen merak etme, gözümden sakınıyorum ben bunları ( kendi kendine: ne demeye korunuyorsa bunlar )
Müze müdürü : aman evladım hadi gözünü seveyim!
Hayri: abi bu son paketi de buraya koyam mı ? ( müze müdürünün masasının üstünü göstererek )
Müze müdürü : koy canım koy !
Erdal : neyse başına bir iş gelmeden getirdik ya bu eserleri, işin önemli kısmını geçtik.
Müze müdürü: doğru söylüyorsun, buranın güvenlik sistemi hazır değil mi?
Erdal : hazır hocam hazır !
Hayri: beyim çok özeniyo’m ben bu taşlara, resimlere falan, etli kanlı canlıyım kimse beni bunun binde biri kadar önemsemiyo’ . ara sıra zoruma gididyo’ valla !
Erdal : ( alaycı ) bunların kıymetini sen bilir misin ? anlar mısın? Tarihi eser bunlar, insanlığın kültür birikimi, ata insanların mirası, senin neyin varmış üzerine titrenmeye değer?
Hayri : doğru söylüyo’sun beyim. İlkokula bile gitmemiş, köyünden bi’ karıyla evlenip beş çocuk yapmış, iki göz odada yaşayan Hayri’yi kim napasın da sevip, korusun.
Müze müdürü: Bunlar kültür mirası Hayri elbette korumak gerek ! medeniyete giden yolların adım taşları bunlar, hoş o taşlarla bağlar çoktan kopmuş yaa neyse haydi boşver.
Erdal: şu paketleri açalım mı hocam? bu son partiydi.
Müze müdürü: sistemi çalıştır da önce, sonra başlayalım yerleştirmeye.
Erdal: ( kapıdan çıkar ve sesler gelir uzaktan ) Metin, Faruk haydi bırakın sigara içmeyi herkes görevinin başına söyleyin diğerlerine de mesai başladı artık, bütün sistemleri açın! ( bir süre sonra kapıdan içeri girerek geri döner ) tamam hocam güvenlik iş başında !
( kutuları açmaya başlarlar )
Erdal : ( açtığı orta boy bir heykeli göstererek ) hocam şu heykelin güzelliğine bakın, estetiğine, zerafetine…Mona Lisa tablosu gibi, altın oranla yapılmış olmalı.
Hayri: ( geçerken ) Altın bulan mı ?
Müze müdürü ve Erdal Hayri’yi işitmezler )
Müze müdürü: evet bildin antik çağdan kalma.
( Hayri yine geçerken antik bağdan mı? Öyle bir bağdan altın mı bulmuşlar ? )
Müze müdürü : tabii heykeltıraşlar o zaman işlerini ciddiye alan gerçek birer sanatçıydılar, şimdiki gibi oranı kaçmış alay konusu olan heykeller yapmamak için ideal insan ölçüleri üzerine kafa yormuşlar. Eh tabii o zamanlar onur bir sanatçı için paradan daha önemli olduğundan bunca emek ve ( heykeli göstererek ) ortaya çıkan güzellik…**
Hayri : ( kendi kendine ) Antik bağda altın varmış vay anasını, nereyse bu bağ biz de gitsek de biz de altın bulsak, evde 5 çocuk bi’de karının dırdırı, biri ayakkabı ister biri okula gitcem der…
Erdal : hocam doğru söylüyorsunuz, artık her şey çok hızlı, teknoloj denen şeyhayatımızı çok hızlandırdı. İnsanlar şuydu buydu derken nereye yetiştiklerini bilmeden koşup duruyorlar. Durup bir etraflarına bakmıyorlar ki sanat eseri görsünler ya da yaratmak için yavaş yavaş sabırla uğraşsınlar, emek harcasıınlar !
Müze müdürü : insan bir şey ama güzel ve iyi bir şeyler yaratmak istiyorsa çok çalışmalı, emek vermeli, kafa yormalı ama bence en önemlisi sabır! Her işin başı sabır !
Erdal : evet insanların hızla yapıp, acele ettikleri zaman geriye böyle eserler bırakmalarının imkanı yok. İyi şeyler her zaman sabır ve uğraş gerektiriyor.
Müze müdürü: ( gözlüğünü çıkarır ve bir sapını ağzına alarak ) aa neydi o söz… dur bakım… ( yavaş yavaş kelimelerin üstüne basa basa ) “ kimya-altın aramıyorum; altın olmaya yeteneği olan bakır nerede? Ateşli gideni, hızlı hızlı yol alanı kim bulmuş ? yarı ateşli, yarı soğuk yol alan nerede ?” Mevlana’dan bir söz! O da bir insan sanatçısı sayılır ! konuya uydu mu bilmiyorum ama artık neyse ( gözlüğünü ileri doğru uzatıp sallayarak ) arif olan anlar canııım !
( gülüşürler )
Hayri : (gene kendi kendine) ne dedi bu şimdi ya ! Altın aramıyormuş… yetenekli bakır nerede… hızlı hızlı giden yol alır…
( Erdal Hayri’nin bu halini görmüş arkasında kulak kesmiştir. )
Hayri : altın olan bakır varmış…
Erdal : Hayriii Hayri! Ne geveliyorsun kendi kendine?
Hayri : ( bir an ürküp kendine gelir )şey diyorum… hocam ne dedi az evvel ?
Erdal : ( alaycı ) sen ne anladın ?
Hayri : bakır altın mı olurmuş hızlı hızlı gidince
Erdal : ( güldüğünü belli etmeden ) ya öyle işte aman bu sırrı kimsye vermeyesin !
Hayri : hangi sırrı ?
Erdal : bakırın altına döndüğünü
Hayri : aman baim dalga geçme beninle nasıl olur ? olur muymuş öyle
Erdal : olmaz olur muymuş ! olur elbet hocamın elinden her iş olur
Hayri : vay anasını nasıl olur !
Müze müdürü: Erdal ! şunun ucundan tut da muhafazaya zarar gelmeden yerleştirelim.
( Erdal müze müdürünün yanına giderek yardım eder )
Müze müdürü : ( elinde ki işi bitirince ) saat kaç oldu ( saatine bakar ) uu mesai saatini çoktan geçirmişiz haydi çıkalım artık ! yarın kaldığımız yerden devam ederiz !
( çıkmak üzere toplanırlar )
( Hayri tam Erdal ‘a soru soracakken )
Erdal : hadi Hayri hadi çıkıyoruz!
( kapıdan çıkarak giderler ve ışıklar söner )
SAHNE 2
( sahne ikiye bölünmüştür. Hayri’nin evi gösterilir. Ufak , duvarları maviye boyalı bir oda. Sağda eski bir divan karşısında minderler. Yerde minderlerin üzerinde çocuklar oturmaktadır. Karşıda eski bir sehpa üzerinde bir televizyon. Yer sofrasında yemek yenilmiştir. Karısı yer sofrasını kaldırmakla meşguldür. Hayri divanda oturmaktadır. )
Çocuklardan en küçüğü: baba öğretmen bugün başka defterin yok mu dedi
Hayri : alırım kızım dur hele.
Çocuklardan en büyüğü : baba benim ayakkabılarım su geçiriyor, hani yenisini alacam dediydin ya…
Hayri : alırız… alırız...
Çocuklardan ortancası : Baba baba ! mehmet’in play-station’ı var bana da alsana
Hayri : neymiş neymiş ? de get şurdan ! başlarım şimdi şeyşınına meyşınına ! o ne demekse.
( yalnız Hayri’nin bulunduğu yer aydınlatılır, sahnenin diğer kısmı loşlaşır. )
Hayri : oooff off… bu maaşla bu ev döner mi. Ek iş mi yapsam acaba ? ya bugün ne dedi öyle. Gerçekten bakırı altın yapabilir miymiş ki ? niye yapmasın ? Okumuş adam. Millet aya bile çıkmış. Bakır altına dönmez mi yani ? niye dönmesin ? ilmini bildikten sonraa… bilgili kültürli adam yapar mı yapar ! hem niye yalan söylesin bana ? aramızda sır kalsın der miydi o adam ? ee bende duymadım mı antik bağda altın bulan demedi mi? E altın bağ sokağı değil mi bizim sokağın adı. Tabii yaa… tabi canım yanlış anlamış olamaz mıyım ? kesin ben yanlış anladım ! Altın bağ sokağı müzenin olduğu sokak, altını bulan da yapan da bizim müdür, tabii yaa… kesin ben yanlış anladım öyle olmalı ! ( ayaklanır teleşla sağa sola bakınarak ) ben de evde ki bakırları kapı kaçağı kapıp götürsem altın yapar mı bana da ? ( bir an durur ) hiç yapar mı niye yapsın ki yapmaz tabii, yapacak olsa herkese yapar. Böyle sır diye saklar mıydı ? hah benimki de laf işte ! bu bakim altınlar nere saklar bu herif ? ( bir an düşünür ) evet evet kesin müzenin bahçesine ! evet bağ falan demiyo’ muydu? Bağ dediği bahçe, hem ordan daha güvenli yer mi olur ? ( divanın köşesinde ki ceketini alır ve evden çıkar )
( ev kısmında ışıklar tamamen söner, sahnenin müzenin bahçesi şeklinde düzenlenmiş diğer kısmı aydınlanır müze bahçesi ve binanın ön kısmı görünmektedir. )
( müzenin içinde yalnız bir görevli vardır. )
Görevli : ( kapıdan çıkarak ) kim o ? kimsin? Aa Hayri sen misin ? ne işin var bu saatte burada? Hayırdır ?
Hayri : ya müdür bahçeyi belle dediydi bir şeyler ekecekmiş mi neymiş ! benimde canım sıkıldı evde geli’m yapım dedim.
Görevli: bu saatte mi ?
Hayri : ( sinirli ) he ya bu saatte, gecenin serinliğinde yapayım dedim işte, hem spor da olur, uykum da kaçtı sanane be adam !
Görevli : iyi peki ( dudağını bükerek ) aklım ermedi bu işe ya neyse.
( Hayri kazmaya başlar, görevli bir süre izledikten sonra kapıyı kapatıp içeri girer ve az sonra ışıklar söner. )
SAHNE 3
( sabah olmuştur, Hayri bütün bahçeyi altına üstüne getirmiştir. Kendi de bir kenarda uyuyakalmıştır )
Önce Erdal ve sonra Müze müdürü gelir
Erdal: ( baheyi ve Hayri ‘yi öyle görünce şaşırır) ( kendi kendine ) napmış bu adam delirmiş mi ne? ( dürterek Hayri! Hayri! Uyan hadi uyan !
Hayri: ( uyanmıştır, yarı sersem ) ne var ne oluyor ? ( kendine iyice gelince ) Eyvah !
Erdal : sen ne haltlar karıştırdın burada be adam bu ne hal ?
( görevli kapıdan çıkar )
Görevli :müdür bahçeyi belle demişte, gece uykusu kaçmış da…
Erdal : ne bellemesi, ne saçmalıyorsun, ( öfkeli Hayri ‘ye dönerek ) Hayri çabuk söyle ne yaptın sen burada böyle ?
Hayri : ( uygun bir yalan bulamaz, lafı ağzında eveleyip geveler )
Erdal : ( iyice sinirlenmiştir ) Hayri bak hemen söylemezsen polis çağıracağım, işine de son verirler anlıyor musun !
Hayri: ( polis lafını duyunca iyice korkar ) polis mi ! kurban olayım atmayın beni işten ! tamam tamam her şey anlatacağım !
( sahneye müzik sesi verilir, izleyici yalnızca Hayri ve Erdal’ın konuşma hareketlerini görmektedir )
( müzik kesilir )
Erdal : ( kahkalarla gülmektedir ) ahaaa ha hah hah… Allah iyiliğini vermesin. Hiç öyle şey olur mu ? kanndırdım ben seni, eh sen de epey yanlış anlamışsın ama, dur dur da sana doğruyu anlatayım. Allah iyiliğini versin !
( tekrar müzik başlar, Erdal’ın konuşması bitince müzik susar )
( müze müdürü gelir )
Müze müdürü : ( şaşkın ) ne yaptınız siz burada? Erdal bu ne hal ?
Erdal : ( hala gülmektedir ) durun hocam durun her şeyi anlatayım ben size !
( müdürün yanına sokularak anlatmaya başlar ve müzik yeniden verilir )
( anlatması bitince müzik susar )
Müze müdürü : ( o da Erdal’la gülmeye başlamıştır, bir süre kahkahalarla güldükten sonra ) ilahi Hayri! Şu yapılacak iş mi ?
Hayri : cahillik işte beyim benimkisi siz affedin beni.
Müze müdürü: ya sana ne demeli Erdal. Senin ki de iş mi, koca adam yaptığın şeye bak. ( Erdal’ı göstererek ) asıl bunu cezalandırmalı.
Erdal : canım biraz eğleneyim dedim, nerden bilirdim böyle uzayacağını işin !bilseydim yapar mıydım ?
Müze müdürü : ( bahçeye bakarak )aslında bir bakıma iyi olmuş, bütün bahçe bellenmiş. ( bir süre düşündükten sonra bir şey bulmuş gibi ) bak bu bahçeye meyve ağaçları dikelim, çıkan meyvelerden senin olsun ne dersin Hayri, çok çıkarsa da satarsın olur mu ? geçimine br katkı olur.
Hayri : olur mu ?
Müze müdürü: olur olur. Meyve ağaçlarını da Erdal sen getirirsin, bu da senin cezan olsun.
Erdal : eh başa gelen çekilir, ne yapalım.
( gülerler )
Müze müdürü : sen de diker, sularsın, bakımlarını yaparsın tamam mı Hayri ?
Hayri : özrümü tekrar bağışla’n. Yaparım tabii yapmaz mıyım ?
Müze müdür: eh biraz uğraş gerektiriyor, ona da katlanacaksın artık! Senin maaşına da belki biraz zam yaptırabilirim tamam mı Hayri ?
Hayri : Allah sizden razı olsun !
Müze müdürü : hadi bakalım artık herkes işinin başına
( müzeden içeri girerken Erdal’a )
Müze müdürü : hani hep derim ya üstat emek-uğraş-sabır, her şeyin gereği budur işte! ( kahkahalarla içeri girerler )
PERDE KAPANIR
** bu kısım “Sinan Sertöz’ün “ Matematiğin Aydınlık Dünyası” adlı kitabının 59. Sayfasından uyarlanmıştır ( tübitak yayınları )
8-9 sene önce kadar sanırım üniversitede bir ders için yazmış olduğum kısa bir tiyatro metinidir. bugün bir şekilde evde buldum ve paylaşmak istedim...
ALTIN BAĞ MÜZESİ Yazısına Yorum Yap
"ALTIN BAĞ MÜZESİ" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.