Pastoral Senfoni ve Ben
Şimdi neresinden tutup da başlasam bilemiyorum. Kafamın içerisinde daldan dala konan ürkek bir kuş misali, milyon tane cümle var. Anlayacağınız içerisi biraz karışık. Bir besmele çekip sussam mı artık.
Bu sefer böyle olsun, olağanın dışında başlasın biraz.
Hızlı, karmaşık bir 2014 yazını henüz bir mana elbisesine giydiremeden eylüle adım atıvermiş oldum. Baharın erik çiçeği pembesinden, yazın bin bir tona öykünen deniz mavisine selam verip, eylülün kızıl kahvesini giydim üstüme. Taa Marttta sevdaiandım hem de bu renge… Belki de bu yüzden bu yaz en çok yağmuru sevdim, en çok bulutu özledim..
Hasılı bin bir rengi atlayıp hazan rengini bulana dek, daldan dala konmuş yuvasız kuşlar gibi, kütüphanemin önünde çokça dikilirken buldum kendimi. Ömrümde ilk kez bu kadar çok kitaba aynı anda başlamış olmalıyım, bir şeyleri arar gibi…
Nietzche’nin İşte Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü, Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ı, İhsan Oktay Anar’ın Yedinci Gün’ü Karakoç’un Mehed Akif’i Ve Yunus Emre’si… Hepsi ayrı güzel ama hepsi yarım. Arada elden geçen şiirler de var elbet, yeni alınan kitaplar ve sahaf özlemi.
Derken bir kitap tanıtma vakti bana gelince, heybemde yenilere dair bir şey bulamadım. Yastık altı yaptığım eskileri karıştırayım dedim, ruhuma en çok bu kitap yakıştı; Andre Gide’nin Pastoral Senfonisi.
Adını Bethowen’ın Pastoral Senfonisinden alan, görme engelli bir kıza renkleri melodilerle anlatmaya çalışan, aşık bir rahibin hikayesi. Hacmi oldukça küçük, günlük diliyle yazılmış bir eser. Tanıtıma bu dille başlama cüretini bana veren de bu sanırım. Kitaba dair derin detayları pek anımsayamıyorum aslında, üniversite yıllarımda bir çırpıda okuduğum bir eser. Ancak mesele görmek, belki de görememek olunca Majidi’nin Söğüt Ağacı’ndaki Yusuf’u anımsayıverdim birden. Sonra Black Filmindeki Micheal’i… Bir de kendimi…
İstanbul’da Gayrettepe metrosunda* kurulmuş özel bir platformda, yaklaşık 40 dakika kadar gerçekten bir görme engeline uğrayıp, göremeden bir İstanbul turu yaptığım dakikaları anımsadım. Bu turda bize rehberlik eden ve gerçekten görme engelli olan Engin Bey’in sesindeki müziği…
Hayatın tüm renklerini barındıran o sesteki bin bir renk, umut, cesaret, neşe, yüreklilik bende yoktu. O görme engelliydi bense onun sahip olduğu tüm bu duyguların engellisi.
Ne de az şükrediyoruz!
Pastoral senfoni görülenle görülmek istenen dünya arasındaki yalın bir melodi. Kitabın detaylarını pek anımsamasam da bana hatırlattığı anları paylaşılmaya değer gördüm.
Okuyun dostlar, her kitap kapağını açana başka bir hikaye anlatıyor, her okuyanda başka bir renk bırakıyor.
Benden bu kadar, tüm yarım kalmışlığımla acziyetimi farkeder, Kaleme kasem edene boyun büker susarım.
*Gayrettepe Metrosu- Karanlıkta dialog etkinliği
YORUMLAR
sanırım kitap özetini okursanız hatırlarsınız. bir dönem avrupayı derinden etkilemiş bu yapıt mutlaka okunmalı. kitapta özellikle aşk ve cinselliğin dini kimlik ekseninde varabileceği durumlar işleniyor. kitabı okuduktan sonra, yazar tarafından günah kavramının farklı bir tanımlamasının yapılıp sizde içselleştirildiğini bulacaksınız. teşekkürler