- 4527 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KÖY ENSTİTÜLÜ ÖĞRENCİLER DEVLETTEN ALACAKLIDIRLAR
Hasanoğlan Açıkhava Tiyatrosu Yapılıyor Fotoğraf: Mustafa Güneri
Kurtuluş yıllarında Anadolu halkı eğitimsiz ve oldukça zor yaşam koşulları içindeydi. Ülkenin ve halkın bu zor yaşam koşullarından kurtarılması, aydınlanması gerekiyordu. İlk ışığı yine büyük önder Atatürk verdi. O’nun verdiği bu ışıkla; eğitmenler, köy öğretmen okulları, köy enstitüleri bir birini izledi. Yöntem doğruydu. Bize özgü bir eğitim anlayışı doğmuştu. Köyden gelen eğitilecek, yine kendi köyüne gönderilecekti. Bu yaklaşım olumlu sonuçlar verdi. Okulda gördüğü üretici ve yaratıcı eğitim anlayışını köylerine taşıyan bu öğretmenler, köyün kalkınmasına, aydınlanmasına büyük katkılarda bulundular. Köyler gelişiyor, köylüler okur- yazar duruma geliyorlar.
Ancak bu gelişmelere ayak uyduramayanlar oldu. Çıkarlarını düşünenler kara kara düşünmeye başladılar. Çığ gibi bir eğitim ordusu geliyordu. Onların aldıkları eğitim gözlerini korkutmaya yetti. Çünkü onlar öyle bir anlayışla yetiştiler ki, çıkar kaygısı düşünmüyor, ülke yararı ön plana çıkıyordu. Bu nedenle çalıştılar, ürettiler. Ürettiklerini bölüştüler. Öğrendiklerini halka aktardılar, hiç bencillik yapmadılar.
“Öyle yetiştiler ki. Yaptıkları binalar, diktikleri ağaçlar, oluşturdukları ormanlar, yeşerttikleri bozkırların hesabı tutulsa, köy enstitülüler devletten alacaklı çıkarlar. Talip Apaydın bu sözün, Van 100. Yıl Üniversitesi’nde bir oturumda kendisine söylendiğini anlattı. Bırakın onların alacaklı olmasını, insanca, onurlu bir şekilde çalışmalarına da fırsat vermediler. Ne yapsalar, ne yana dönseler suç oldu, suç sayıldı. Mahkemelerde yıllarca hakimlerin karşısına çıkarıldılar. Ne oldu? Beraat ettiler. Tümü birden bire askere alınıp çavuş çıkarıldılar. Yılmadılar, yine yazdılar. Yılmadılar, aydınlıklarını yaymayı sürdürdüler. Yıllar sonra aynısı Uğur Mumcu’ya yapıldı. Güçlüler tarihi tekerrür ettirmeye çalıştılar. Başarılı da oldular. Başarılı oldular da, komünist diye suçladıkları, karalar çaldıkları köy enstitülülerin hiç biri, komünisttir diye ceza almamıştır, cezalandırılamamıştır. Çünkü iftiralar, Anadolu’daki bu güçlü eğitim ışığını söndürmek içindir. İftiracılar olmadık yakıştırmalarla çarklarını döndürdüler. Döndürdüler de, ancak mumları yatsıya kadar yandı.” (1)
Anadolu’nun aydınlanmasına, halkın üretime yönelip, kendine yeter hale gelmesine dayanamadılar. Bin bir yalanla, işlerine geldiği gibi uydurmalarla halkın kafasını çeldiler, kendi çıkarları doğrultusunda söylentiler yaydılar. Bu söylentiler başarılı oldu. Oyları konuştukları biçimde yönlendirerek Anadolu’yu karanlığa, insanları yanaşma ve köle düzenine yeniden yönlendirdiler.
İvriz Köy Enstitüsü kurulurken öyle bir coşku vardı ki, yapı yok, ağaç yok demediler. Gösterilen yeri sahiplenerek vurdular kazmayı küreği de yeşerttiler yüreklerindeki okuma tutkusunu. Zaten yokluk içinde bir köyden gelmişlerdi. Yol göstericileri vardı, yeneceklerdi, üstesinden geleceklerdi bu yoklukların. Ha dediler, daha dediler, sırtlandılar taşı toprağı ve alanları bölüm bölüm bölüşerek yerleştirdiler yapılarını.
“Kuruluş günlerinde bu alana ilkin çadırlar kurulmuş, öğrenciler bu çadırlara sevinçle yerleşmişler. Çünkü hemen çalışmaya koyulup, işliklerini ve dersliklerini yapacaklardır. Öncelikle yamaçlardan elde ettikleri taşları kırıp yapı alanlarına taşıdılar. Öyle bir hızla çalışmaları yürütmüşler ki, arka arkaya derslikler, işlikler, öğretmen konutları bir bir ortaya çıkmaya başlamış. Tüm bunları bayram havası içinde güle oynaya gerçekleştirmeyi bilmişlerdir. Hiç biri çalışmadan kaçmamış, alın terleri ile taşları kirece dönüştürmeyi bilmişlerdir, yapılar yapmayı başarmışlardır. İvriz Köy Enstitüsü kuruluş çalışmalarına Düziçi Köy Enstitüsü öğrencilerinin katkısı büyük olmuştur. Onların da katkısıyla hızla çalışmalar sürmüş, okul alanı gün geçtikçe daha da yaşanır hale gelmişti.
Bunlar yetmemiş, 2500 dönüm araziyi de bir yandan ağaçlandırmış, bir yandan da kendileri için kimseye muhtaç olmayacakları üretim alanlarına dönüştürmüş, tahıl, sebze ve meyvelerini yetiştirmek için çırpınmışlardır. Öyle ki, savaş yıllarında kendilerine yeter üretimler elde etmeyi de başarmışlardır. Başka bir deyişle devlete fazla yük olmadan kendilerine yetecek üretim çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir. Kuruluşunu tamamlamak üzere olan okulun öğrencileri canla başla çalışmalarını sürdürdüler.” (2)
Onlar bunları uygular, öğrenirken yemeklerini zaman zaman çalışma alanlarında yer, masa olarak topraktan yapılan sekileri kullanırlardı. Bu toprak masaları yaparken bir buçuk metre çapında toprağı ortaya yığar, üstünü düzleştirir, kenarlarında oluşan çukura ayaklarını koyar, çukurun açıldığı yükseltiyi de sandalye olarak kullanırlardı. İş ortamında, gökyüzünün iştah açıcı rahatlatıcı ortamında yemek yemenin tadına doyulmazdı sanırım. Perihan Gürler öğretmen, İvriz’de staj döneminde bunları görmüş, oldukça zevk almıştır. Severek her seferinde kendisi de bu yemek masalarına oturarak tüm çalışma yorgunluklarına karşın afiyetle yemeğini yemiştir. İvriz anıları söz konusu olduğunda, o günlerdeki gibi aynı heyecanı duyar, yeniden o anları yaşar gibi olur.
Bu konuyu Mahmut Makal öğretmene sorduğumda, aynı coşkuyu onda da gördüm. “Ne güzel günlerdi. Toprak yuvarlak masanın kenarlarında açılan çukurlara ayaklarımızı koyup toprağa sandalye gibi otururduk. Görevli arkadaşların yemekhaneden getirdikleri karavanalar masalara yerleştirilir, yemeklerimizi yerdik.
Zaman buldukça bu toprak seki masalarda oturur, açık alanın tadını çıkarırdık. Bu masalarda yemek sonrası oturup dinlenmek, arkadaşlarla konuşmak çok hoşumuza giderdi.” (3)
Düziçi Öğretmen Lisesi’nde yemekhane hizmeti veren yapıda çökme olmuş, yemekhane kullanılamaz duruma gelmiş. Adana Milli Eğitim Müdürlüğünden bir ekip inceleme yapmak için Düziçi Öğretmen Lisesi’ne gönderilmiş. Bu ekip içinde, Adana Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Osman Nuri Poyrazoğlu da çökme ile ilgili inceleme yapan görevliler arasında bulunuyordu. Dikkatini çeken bir konuyu sesli olarak söylemekten kendini alamadı. Çöken yemekhane yapısı yüklenici tarafından yapılmıştı. Osman Nuri Poyrzoğlu: “Köy Enstitülü öğrencilerin yaptığı yapılar sapa sağlam duruyor. O günden kalan dört yapıda çatlama dahi yok. Bunlar arasında o günlerde yemekhane olarak kullanılan yapı da vardı. Burası yeniden yemekhane olarak kullanılabilir” diye belirtti. “Köy Enstitülü öğrencilerin yaptığı yapılarda, inşaatın gerektirdiği niteliklere göre, uygun araç ve gereçler belirli ölçülerde öğretmenlerinin denetiminde, inşaat kurallarına uyularak yapılırdı” dedi.(4)
Gerçekten de hangi Köy Enstitüsüne giderseniz gidiniz; yapılarda bakımsızlıktan kaynaklanan yıkımların dışında, çökme ve yıkılma göremezsiniz. İşin kurallarına ve teknik verilerine göre yapıldıklarından tümü de birer dürüstlük abidesidirler. Ne zaman ki onlara ilgisiz kaldılar, onlardan uzaklaştılar ve onları yakmaya başladılar işte yıkımlar da o zaman başladı. Bu durumları gören, oralarda okumuş olanlar, bunları gördükçe kahroluyorlar. Oysa güle oynaya, birbirleriyle yarış içinde bu yapıları yapıyor içinde barınıyorlar, ders yapıyorlardı. Buraların birer Açıkhava Eğitim Müzesi olarak değerlendirmeleri gerekirken, tam tersine harabeye döndürüp yıkıma terk ediyorlar.
Çifteler Köy Enstitüsü öğrencilerinden Süleyman Çalışkan da şunları anlatır: “Tarım sanat, kültür alanındaki çalışmalarımız çevrede ilgi çekmekte, çevremize örnek olmaktadır. Enstitümüz kurulduğu zaman Çifteler toprakları’nda dikili tek ağaç yokmuş. Sadece Seydisuyu kıyılarında tek tük bodur söğüt ağaçları görülürmüş. Şimdi Enstitümüzün alanı orman olmuş, bağ olmuş, meyve ağaçlarıyla dolmuş. Enstitümüz, yeşillikleriyle, yeşillikler arasındaki kırmızı kiremitli yapılarıyla, sanat çalışmalarıyla çevremize ve yurdumuzun her yöresine örnek olmaya başlamıştır. Nitekim çevre halkı az da olsa ağaç dikmeye, sebze, meyve, asma çubuğu yetiştirmeye başlamış. Köy Enstitüleri kuruldukları yörelerde gelişmede, ilerlemede, çevresine örnek olmuş kuruluşlardır.” (5)
Bozkırları, kıraç toprakları işler, toprağı alt-üst eder verimli hale getirirlerdi. Su yoksa dağ taş demeden, suyu bu zorlu tepelerden aşırarak, toprağı suyla buluşturmayı başarırlardı. Onların başarısının gizi bu zorlukları yenme güçlerinde gizliydi. Ne eder, ne yapar, hesap kitap derken sonuca ulaşmanın yollarını bulurlar. Başarmak için, yılmadan, omuz omuza çalışır, dayanışma içinde hedefe varırlardı. Ülkeye, yurduna yararlı olmaya adamışlardı kendilerini.
Yine Süleyman Çalışkan öğretmen, bir dönem arkadaşları ile Çifteler Köy Enstitüsü’ne geziye gider. “Bağlarımızı, bahçelerimizi gezdik, meyveliklerimizi, tarlalarımızı gezdik. Alınteri döktüğümüz bu yerlerdeki anılarımızı canlandırdık. Devletin parasal katkısı olmadan neler yapmışız, neler…” (6) demekten kendini alamaz.
Aynı ilkeler doğrultusunda, Talip Apaydın öğretmen ve arkadaşları Çifteler Köy Enstitüsü ekibi olarak Hasanoğlan’da Açıkhava Tiyatrosu’nu yaptılar. Apaydın öğretmen tiyatronun çoğu taşlarını sırtında taşıdı ve getirdiği taşları yerlerine yerleştirdiler. Bu işleri severek yaptılar. Severek yaptıkları için de yüksünmeden coşku içinde, davul zurna eşliğinde bitirdiler. Coştular, oynadılar. Yıllarca burada oyunlar oynandı, gösteriler, müzik etkinlikleri yapıldı. Hala da yapılıyor.
Dikilen ve ormana dönüşen ağaçların, sebze ve tahıl üretiminin, yapılan yapıların ve tiyatronun verdiği hizmetlerin hesabı tutulsa; Köy Enstitülü öğretmen ve öğrencilerinin devletten alacaklı çıkacakları görülür.
İşte ülkeyi yürekten sevmek budur.
İşte böylesine üretmektir gerçek yurtseverlik.
Ellerinize sağlık. Sizler biliniz ki, alın terleriniz hala sıcaklığını koruyor. Sizlerin sıcaklığını o yapılarda, o alanlarda, o tarla ve bahçelerde duyuyor ve sizleri yürekten alkışlıyoruz.
Bu nedenle; nasıl hesap-kitap yapılırsa yapılsın, sizler devletten alacaklısınız.
Coşkulu, üretim dolu günleriniz bizlere örnek ola…
Mehmet Erbil
www.mehmet-erbil.tr.gg
(1) Mehmet Erbil, Köy Enstitülü Bir Çınar: Talip Apaydın, Edebiyat Defteri, 23 Eylül 2011
(2)Mehmet Erbil, 17 Nisan’a özgü bir yazı: İVRİZ KÖY ENSTİTÜSÜ ÇOCUKLARI, Edebiyat Defteri, 17 Nisan 2013.
(3)a.g.e.
(4)Osman Nuri Poyrazoğlu ile söyleşi :01 Nisan 2014.
(5) Süleyman Çalışkan, Eğitim ve Öğretimde Ulusal Buluşumuz ÇİFTELER KÖY ENSTİTÜSÜNDE OKUYORUM, s. 25. Uşak
(6) a.g.e. s.247
YORUMLAR
Konuya bilmem faydası dokunur mu?... arşivcilerin belki işine yarar diye eklemek istiyorum:
Şair ve yazar, emekli öğretmen, Trabzon- Beşikdüzü Köy Enstitüsü 1949-1954 Öğrencisi,
Ağustos,2014'de sağ, Trabzon Merkezde oturuyor: Yusuf Aytin.
Çok sayıda fotoğrafını çektiğim ve yakînen dostluğum olan kişi.
http://forum.bordomavi.net/showthread.php?t=40904
Sağlık dileğimle...
kadiryeter Kadir Yeter. 03.9.2014 TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=133163
Mehmet Erbil