18
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
2197
Okunma
ŞİİRE İLİŞKİN 1
Yüzyıllardır şiirin ne olduğu, nasıl olması gerektiği konusunda değişik bakış açılarıyla değerlendirilen tanımlarını duymuş, okumuş ve şahit olmuşuzdur. Bütün tanımlar, kendilerince şiirin benimsedikleri bir yönünü üstün tutarak onu ön plana çıkartarak tek bir anlam verme gayretinde olmuşlardır.
Şiir neydi gerçekten ? Hislendiğimizde kalemi elimize alıp alt alta yazdığımız cümleler topluluğu muydu ? Ya da bir şeye kafa yorduğumuzda çıkardığımız sonuç raporu muydu ?
Bir devrimciyse şiiri yazan, proleter bakışla yazılmalıdır şiir. İdeoljoik amaçlar güdülüyor ise siyasi şiir oluveriyor ismi.
Ama bakıyorsunuz bir başka şairimiz Mehmet Çınarlı, “ Şair, en adisinden en kutsalına kadar hiçbir düşünce veya inancın maşası, propaganda aleti olmamalıdır. Bununla şair fikirsiz ve inançsız olmalıdır demek istemediğimi açıklamaya gerek yok. Elbette, şairin deb ağlandığı fikirler ve inançlar olacak, bu fikirler ve inançlar ister istemez eserlerine aksedecektir. Fakat sanatçı şu veya bu düşüncenin savunmasını yapmak için değil, güzeli yakalamak, bir sanat eseri ortaya getirmek için yola çıkmalıdır diyecektir.
, Gerçeği arayanın hem realist dokunuşu hem de gerçeküstü dokuşunu olur bazen onun adı, daha neler olmamış ki : Şiiri tanımlarken kimi anlamı ön plana çıkarmış kimi anlamı ötelemiş kimi hissettirmeye, sese, ahenge ve ritme önem vermiştir.
Edebiyatımız en önemli kilometre taşlarından biri olan Ahmet Haşim, Bir Günün Sonunda Arzu şiirinin edebiyat çevrelerince muğlak ve manadan yoksun bulunması yönünde eleştirilmesinden sonra yazmış olduğu Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar makalesinde “ Halbuki şair ne bir hakikat habercisi, ne bir belâgatli insan, ne de bir vâzı-ı kanundur. Şairin lisanı "nesir" gibi anlaşılmak için değil fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, mûsikî ile söz arasında, sözden ziyade mûsikîye yakın mutavassıt bir lisandır. “ diyerek şiir poetikasının da alt zeminde nitelikli bir şekilde açıklamasını yapmıştır.
“ İstiklal Marşı’ nın şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak Tarihi bir değeri vardır “
Diyen bu değerli marşımızın sözlerini aruz vezniyle yazan Mehmet Akif Ersoy ‘ un sizce şiir hakkındaki has düşüncesi ne olabilirdi ki ?
Yoksa ; “ Her şey şiir olamaz, ama şiir her şey olabilir “ diyen Cemal Süreya gibi her şey miydi şiir?
Evet bence de şiir her şeyin kimliğine bürünebilir nitelikte olan en büyük yazın türüdür. Hatta ve hatta diyebilirim ki doğayı ve hayatı kapsayan şiir, dilin beynidir.
Asıl bahsetmek istediğimiz bizim asırlardır yapılan bütün tanımlarını burada paylaşmak değil, bu konuda son olarak M.C.Anday’ ın şiir konusunda ‘ Tanım akıl işidir, Şiir ise akıl dışıdır ‘ sözünü hatırlatarak noktayı koymak istiyoruz.
Yazımızın asıl temasını, şiiri meydana getiren materyalleri incelemek, Yani bir şiiri okur gözünde estetik, anlaşılır, güzel, çekici kılan niteliklerin neler olabileceği konusunda açılımlar sağlamak, usta şairlerin dizelerinden örnekler vererek şiirlerinde kullanmış oldukları sanatsal ve dilsel tasarımları, kurartıları, anlamsal göstergelerin altını çizebilmek. Bu amaçla yıllardır tanımlamaya çalışılan şiirin eserler bazında, örneklerle ne anlama gelmiş olabileceğine ilişkin yaklaşımlarda bulunmak.
Biliyoruz ki genelde yapılan şiir incelemeleri geniş kapsamlı olarak, şairinden şiire yönelimli olarak yapılmakta.Son ve modern incelemelerde artık bu bir nebze kırılmıştır.Artık şairden şiire doğru değil, şiirde baskın bir tekniksel detayın şiir üzerinde detaylı bir şekilde incelenmesi yönüne kaymış olduğu görülmektedir.
Şiirin anlamsal düzlemde daha iyi anlaşılması için, şairin yaşadığı dönem, siyasi şartları, ekonomisi, sosyal ve kültürel değerler, dünyaya bakışı gibi faktörler göz önünde bulundurularak değerlendirilmekte. Elbette böylesi bir bakış açısının şüphe götürmezliğinden söz etmek yanlış olur.Nitekim o şartları ne kadar kaynaklardan biliyor isek de yine de aynı dönem koşullarına uygun olarak hissedişi ve duyumsayışı tam idrak edemeyiz.
Bizce şiirin incelenmesi gereken yönü öncelikle dildir.Dil de ne kadar değişimlere uğramış, dönemine yabancı kalabilecek yönleri bulunabilecek olsa da yine de diğer hususla mukayese edildiğinden kökten bir değişimin olamayacağı göz önünde bulundurularak en sağlıklı ve sağlam zemin olarak düşünülmektedir.
Bir şiirde, şairin eserinde uygulamış olduğu dilsel nitelikleri ve değersel ölçüleri öncesinde şiirin anlamsal bazından sonrasında ise servis ediliş yönünden ele almak en makul olan gibi gelmektedir.
Şiirin anlamsal bazını, yani iç yüzeydeki özü neler oluşturur diye düşündüğümüzde
Eserde şairin ele aldığı olaylar, düşünceler, ifade etmek istediği, vurgulamak ve altını çizmek istediği duygu ve heyecanlar, coşkular tespit edilmesi ilk etap da bize yönlendirici olacaktır.
Sonrası dış yüzey, şairin eserinde tespit edilmiş olan bu öz ve ya yan özleri eserinde hangi biçimsel kurallar çerçevesine yedirip, yoğurup okuruna sunmuş olduğu konusu gelmektedir.
Şiirin, dış çerçeveden okuruna sunulduğu biçemsel değerlerin neler olabileceği konusuna gelmek gerekirse, direkt olarak İmge konusuna değinmekte fayda var.Çünkü biliyoruz ki imgesiz bir şiir çoğu yönden kusurlu bir şiir olabileceği gibi modern şiir anlayışımızı da ket vuran bir yapısallığın içinde kalmış demektir.
İmgenin tanımı TDK sözlüğünde : “Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, hayal, hülya olarak verilmiş.
“ Ağrının en ıslak çizgilerinde
Gözlerimde bir bulut düğümü”
Diyerek sancıyı somutlama yoluyla, özde duyumsananın anlatımdaki etkisi olarak kullanan M.Sami Aşar ‘ ın dizelerinde acının bir şekle, bir biçime ama öyle alalede değil kullanılan objenin genetiğine uygun bir tasarımla imgeye uyarlandığını görmekteyiz. Nihayetinde bulut da içinde yağmur taşır.Ve yağdığı yeri ıslatır.
“ Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner “ diyen İlhan Berk,
Sevgilinin düşünüldüğü anda onun hakkında duyumsanan ve hissedilen içsel duyuyu öylesine canlı, kanlı ve gerçek bir imgeyle ifade ettiğine tanık oluruz.
“ Bedevi “ şiirinde Edip Cansever’ i
“ Gözlerimin ıssız, donuk, kahverengi kentinde
“ Geçiyor ak boyunlu develer, yorgun sürücüleri “ derken gözün içinden, dünyaya baktığı bakan iç gözünün neler gördüğünü anlatır.
Yine, Necatigil’ i
O çok sevdiğim dizelerinde bulunduğu ortamdan mutsuz olmayı , hasreti, aşık iki insanın evlenmiş olsa bile başkalarıyla birbirlerine olan özlemini öylesine etkili bir şekilde anlatmıştır ki.
“Gözlerinde eski yalnızlık ayları
Ağlar aynı yastıkta
İki kişi ayrı ayrı “ diyecektir.
Yine, Cemal Süreya
“ Yüzüne sürgün olduğum kadın “ derken sürgünlüğü istemeden zorunlu olarak bırakılan yer olarak değil, vazgeçemez konumda olmak şeklinde kullanarak bir kadına duyduğu aşkın gücünü kuvvetli bir şekilde ifade ettiğine tanık oluruz.
Şiirde kullanılan imgeler, şairin hayal gücüyle, düş zenginliğiyle beslediği anlam özünü daha kuvvetli, vermeye yararlar.Bu imgelerin bir şiirin bütününde birbiriyle bağıntılı olarak ilerlemesi bence imgenin düzgün, ayakları yere sağlam bir kimlik kazanmasına neden olur.
Bir de imgeler hakkında söyleyeceğim mesela, şiirin teması bahar ise, baharı çağrıştıran kelimelerle yapılan imgelerin uygun düşeceğini düşünüyorum.Nedir, çiçekler, kelebekler, bahar, mavi, nehirler, ırmak, yeşil, gibi.
Yine şairler, bir şiirde etkili anlatım aracı olarak sadece imgelerden, içten anlatımdan yararlanmazlar. Kendilerince mevcut dil üzerinde oynadıkları oyunlarla, deformasyonlarla da bunu desteklerler.
“ gözleri göz değil gözistan” Cemal Süreya
Normal koşullarda biliriz ki “istan” eki bir ülke sonuna eklenmeli olarak kullanılır.Şair burada sevgilinin en beğendiği vücudunun parçası olan göz’ üne eklemleyerek güçlü, farklı ve özgün bir anlatım oluşturmuştur.
Şair aynı zamanda yeni kelimelere diline kazandırandır demekten kendimi alamadım.
Aynı şairimizin “Üvercinka” sı da aynı niteliğe haizdir.
Aynı etki ve duyuşa
Attilâ İlhan’ ın
“ Fatih’ te yoksul bir gramofon çalıyor
“Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor “ dizelerinde de ulaşıyoruz.
Yine, imgelerde çok farklı kompozisyonlar uygulanabilmektedir. Deformasyonlu anlatım tekniğinin şairlerin başvurduğu yollardan olduğunu görmekteyiz.
“Bir yanda Sirkeci’ nin tren dolu kadınları
Âdettir sade ağızlarını öptürürler “
Burada “ tren dolu kadınlar” normalde kadın dolu trenler anlatılmak, söylenmek istenmiştir.Bir değiştirime gitmiştir şair.Farklı söylemle aynı anlamı okuruna vermeyi başarmıştır. Yine ilk okuduğumuzda öyle de abartılı bir şaşkınlık içinde olmuyoruz neden çünkü şair tren dolu kadınlardan sonra kadınlara mahsus bir özelliği ardı sıra verdiğinden üstteki değiştirim ve deformasyon gölgeli, yarı alacalı bir şekilde kalmayı başarıyor.Buda bahsi geçen dizenin farklı bir söylemle, duyumla okuruna ulaşırken bir yandan da anlamsal olarak da bütünselliğini ve olgunluğunu korumasına neden olmuş.
İmgeler üzerine değişik tasartı ve kurumların neden, niçin nasıllığı yönünde büyüteç altına alınarak, irdelenmesine yine şiiri meydana getiren diğer öğelerin, benzetmelerin farklılıkları ve benzer yönleri, şiirin ana şah damarı olan dilin sözcük yapıları ve anlatım teknikleri yönünde uygulanmış olan çeşitliliğinin irdeleneceği yazımıza devam edilecektir.
Ş.AY