- 582 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
389- jawa motosiklet- ard. öyk.yeniyazım
"Vırrrınnn!"
"Vır, vıır, Vıııı..."
Motosiklet hapahap sitop etti.
Kırmızı Jawa.
Jawa’nın koltuğu siyah renkti. Bir de egzosu çatal- kaşık beyazı gibiydi. Geriye kalan ne ki varsa kıpkırmızıydı.
Tövbe estağfurullah; aynen kına kırmızısına çalardı dersek daha essahcı olsun.
Bir şeyi aktarmak, hakkıyla, değerinde tasvir edebilmek.
Sonsuz bir konudur. İyinin iyisi daha iyisi ve bitimsiz biliş.
" Deveden büyük fil vardır."
Bilim de; sanatta bitmez bu ikilem.
Atla yolculuk yapılırken. Köylerden: Pişazkom’dan, Morofka’dan, Meyram’dan atlılar yol katederken.
Saatçi Arif jawa’ya biniyordu.
Herkes, gün oldu otomobile, nasip oldu bindi. O gene arabaya binmedi, at’a zaten hiç binmek istemedi. Ne bileyim haz mı etmedi. Yoksa tutkusu mu değildi.
Siyah bir jawaydı Sebahattin abinin... metal beyaz aksamlar bir iki parçadan dizayn edilmişti. Yana yatarak istop ederdi. Eğik yatarken çalışır halde dev gibi içini çekerek homurdardı. Egsozundan yayılan beyaz odun sobası; bacasından çıkan temiz duman gibiydi.
Sadık ustanın lokantası önüne çekerdi. Lokanta babasınındı. Sebahattin abi Necdet Tosun’a benzerdi. Şişkoydu. Yemeği babası gibi yapar ve yemeği de sanat bazında severdi. Sadık usta Urfalıdır. Urfa, Antep o yöreler yemek sanatına düşkündür malum.
Sadık usta askerliği nihayet edince teskereyi Ardahan’da bırakmış, evlenmiş ve kalmıştı.
Alagöz’den evliydi.
Tereyağlı yemekleriyle şöhret yapmıştı baba ve oğlu.
Lokantaları neredeydi? Onu söyleyeyim. Dursunoğullarının köşeden Mal Meydanına giderken sağda yangın geçirmiş üç katlı köşe başındaki bina. Şemistan hocanın akrabası olacak sahipleri, işte orasıydı.
Ayakkabı boyacıları Petek gibi motoru sardı. Düzine sayısı kadardılar. On iki ayakkabı boyacısı Ardahan’ın karıdır. Deste sayısı on taneye düşmez. Yaz tatili çocuklar, bir boya sandığı uydurmuş caddelere uğratmıştı. Çocuklara ne geziyorsun demeye kimsenin hakkı olmuyordu. Ellerinde iş vardı. Ayakkabı boyayacaklardı. Para kazanacak, babasından para istemeyecektiler.
Limon kasasından bozma sandık, üstünden palaskayla kayış atmış. Kayışı omzuna atardı. Boyacı sandığını siyah boyayla boyamış, iki fırçası vardı. Siyahlara siyah fırçayı kullanacak. Kahverengilere kahverengini.
Cila ve " Nuri Leflef boyalar" ile de boyamayı.
Sünger iki taneydi. Kadife’yi terzi Selim Balcı’dan almıştı boyacı çocuk.
Madem bu çocukları anlatıyoruz. Biraz çeki düzen verelim. Boyacılara kadir olmasın, onlar Ardahan’ın önemli figürlerindendir ne olsa. Binlerce turist üzerinden anket yapsanız. "Ardahan’dan boyacı çocuklar" yadlarına gelir, gelmiş gezmiş yerli- yabancı seyyahların.
" - Boyansın! "
" - Boyiyim abi. Boyansın abi! "
" - Boyattırıyım mı? "
Şişko Seboş’un motorun etrafı sinema seyircileri gibi boyacılar çevirmişti.
Birinin burnuna siyah boya sürelim. Tam bir etkili manzara oluşsun. Hikaye gerçekci olsun.
Bu yanda ki sarı çocuk’un kazağı boğazlı, boynuna dik çıkmıyor. Gerdanından içe katlanmış girmiş. Elde örüldüğü, kolların gövdeye, çitelendiği yerden, sırma çilenin taşmasından anlaşılıyor. Uzun mavi çiteli çile iplik omuzdan koluna inmiş.
Buna kahverengi boya sürelim. Burnunun nikarına parmakla bir puantile sıvadık. Birinin eline fırçaları alıp " Kaşık oyununda çalar gibi..." Üsten alttan mekik yaparken üst fırçayı altını; alt fırçanın üst kenarına değdirip tak, şak sesi çıkarttıralım. Boyacıların harika numaralarındandı.
Bir boyacıyı: Seboş Ustanın motoruna bindirelim.
Çocuk boya sandığını yere koydu. Motoru seyredenlerden artık cesaretle, siyah eyere benzer oturağa bindi. Ata binmişti. Eğerin zahmeti yoktu bunda. Kırlent’e atlardı onun gibi geldi. Öteki çocuklar izliyor. Şaşkınlığı bile anlamıyordu. Çocuk aklı, gördüğünün dışında bir şeyi görmez ve soyut olarak anlamaz. Yetişkin orada motoru gördüğü gibi sahibi Sebahattin’in motorun başında dikildiğini de görür.
Çocuk zihni, eliyle dokunmadıkça da kavrayamaz. Bu yüzden çocuklar soru sorunca sorduklarının koluna vurur ve ya çekeler.
Büyükler konuşunca, sorunca, ağızlarından çıkan şeyleri eko yaparlar:
"- Oğlum gel buraya!"
Karşılık verir:
"- Oğlum gel buraya!"
Bir daha tekrar ederek daha iyi anlamaya çalışırlar.
Üstünde yayıldı boyacı. Çenesini benzin deposunun grantına değdirip kaldırıyor. Onlan hoşlaşıyor. Aynalara bakıyor. El direksiyona elini sürdü. Atın boynuna dolanan gibi eğilip egzosa baktı. Ayak pedallerini sepeti seyretti. "Kış binilir mi?" diye aklından geçiriyim derken kulağının uzandığını acıdan anladı! Ardısıra gidiyordu bedeni. Otomatikman yaptı bunu. Kendine kalsa biraz uzanacaktı. Buluta bakacaktı. Altan yukarıya göğü süzecekti.
Çin, İran yukardan, aşağı minyatür izler gibi bakmıştı.
Rönesans önden arkaya perspektifin gereği gibi bakmıştı.
Boyacı üçüncü bir usullle alttan üstte bakacaktı.
Dünya optizmine (Görmebilim ) Ardahanlı boyacının icadı olarak geçsin bu da!
Kahveneci hırsla kapıya çıktı. Sinirlenmişti.
Kaldırıma üç ufak masa ve sandalye dizmişti.
Sabah, ikindi serindir.
Masalara oturan bedava söğüt gölgesinde akşam edip gidiyor. Çay veremiyor ki para alsın. Başı batmışın, tüpü bitmişti. Çayın altını yakamıyordu.
Seboş ustanın kataladığı boyacılar dağılırken birini kanadından çekti:
" Yegenim..."
" Ne var dayı?"
" Şefiklerin petrola git! Bir tüp yazdır. Musa Ustanın oğlu getirsin."
Boyacı çocuk pazarlık yaptı. Para alacak ve bir çay içeçekti. Hem de masa da. Kahveci sıkışığa gelmişti.
"Naçar ne yapsındı? Çar naçar!"
Şefiklerin petrolle, Rahmetli Kadana Zikrilerin petrolden tüp alınırdı. Yazdırırdık, kaşkacılar vardı. Onlar getirirdi. Kurs- murs görmüş şahıslardılar. Eve kahveye getirip. Hortumu neyi kontrol ederek anahtarla eyce sıkar. Ateşle yakardılar. Emin olunca tamam kullanılır derdiler.
Şefiklerin tüpçüsü yenimahalleli Musa dayının oğluydu. Babası petrolün emektarıydı. Zikri Yılmaz’ın anlaşmalı tüpçüsü ise Çakın dayıydı. İki kişi daha vardı onlar da emektardı. Ardahan’da köklü çalışan çoktur. Yıllar ve yıllar aşırı.
Neyse tüp geldi. Müşterilere çay verdi kahveci. Siniri geçti, gırı indi. Akşamın parasını çıkardı. Gülüştü. Boyacıları kovdu. Tüpü yazdıran çocuğu da kovdu.
Çayını içirdi çocuğa "git" dedi.
" Dayı müşterilere sorayım mı? Belki ayağını boyatan çıkar. " der demez kulağının dibine bir şapalak asılacaktı... sandığını kılıç gibi kaldırdı, kalkan yaptı çocuk. Kahvecinin kürek kadar eli çarptı! Yekeliğini ( Moğolca büyük demektir) unuttu.
Fizzahı bastı:
" Ola! Eşşekoğlu. Elim gitti!"
Daha durulur mu?
Oğlan kaçtı. Uludu, buludu görünmedi dalından bakınca.
Vırrın... Arif usta jawaynan köşeden kırdı, caddeye girdi. Gözünde siyah gözlüğü. Lokantanın önünde Sabahattin usta ve homurdanan dev’i selamlaştılar. İki motorun ikisi de çalışıyor. Düello kendiliğinden oldu. Şimdi hangisi dev belli olacak. Kim istop etse o kaybeder. Aşağıdan Kazo mobilet tipi motorla geliyor. Şehirde üç taneydiler. Üçü de bir araya geldi. Encamı olacaktı. Oldu.
Arif Usta durdu. Kazo yanaştı.
Üçünün aracı çalışır vaziyette.
Safa hoştan sonra:
" Muayeneleri ne zaman yaptıralım arkadaşlar?"
""Karsa mı gidecez?"
" Mecburen, ne yapacan!"
Vırrrr!, vırın!..
Kars’ gittiler.
Ardahan vilayet olmamıştı o seneler...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.