BEN SENİ SEÇMEDİM Kİ
Seni seçtiğimi nerden bilebilirsin; onlarca aday arasından… Her adayın, herkes için geçerli olduğunu da bilemezsin.
Ama seçtim bir kere…
Saçlarının arsından esen rüzgârın fısıltısı değildi seçme sebebim. Gözlerinin baktığı yeri köz edişi hiç değildi…
Yüzlerin üzerine söylenmiş sözlerin hiç tesiri olmadı. Ama söylediler…
Kaşının yay, ulaşmak için günlerin ay olması seçmek için bir sebep teşkil etmezdi. Yürüyen serviler tarihte kalmıştı. Saçının siyahı gündüzümü karartsa da, içimin güneşine mani olmuyordu.
Olamıyordu…
Leyla’nın sabrı, Aslı’nın huyu, Züleyha’nın gülümsemesi… Ve daha nice efsane güzellerinin ortak yanları seçime katkısı olmadı.
Olamadı…
Bütün bunlar seçim için yeterli sebepler değildiler.
Ama ben seçtim.
“Lamba titreyen alev üşüyor/ Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban” terennümünü eden şairin “Mihriban’ı” sana benzemiyordu.
“Açma pencereni perdeleri çek/Mona Roza seni görmemeliyim” diyen şaire nazire olarak “Kapat pencereyi kimse görmesin” diye içimden geçirirken; perdenin ardından da seni hissetmiş olmam da seçme sebebim değildi…
Ama seçtim…
Gözünün köz edip, yüzünün söz ettirişi seçmek için sebep olamazdı zaten.
Kar ile sütün teni bana benziyor münakaşası ne kadar yersizdi aslında. Onlar sadece kendilerine benzediklerini sanıyorlardı.
Sen sana benziyordun…
Güneşin ışığının fazlalık sebebini kimse bilmiyordu.
Bir mesken içinde gecelediğin için dünyanın karanlık oluşu hakkında kaç kişinin malumatı vardı ki?
Güneş’in de Ay’ın da sensiz bir mânâ ifade etmediğini bilmek seni seçmem demek değildi…
Ben seni bunlar için seçmedim.
Seçemezdim.
Ben aslında seni seçmedim ki…
Ne saçın, ne yüzün,
Ne huyun, ne özeliğin
Hiç biri seçilmen için bir sebep değildi.
Olamazdı…
Olmadı da…
Ben aslında beni seçtim.
Çünkü ‘sen’ bendin…
Bendim…