- 1107 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
RÜZGAR VE YAPRAK
RÜZGAR VE YAPRAK
Mevsim sonbahardır.
Aylardan ekim.
Yağmur sonrası, ilikleri donduracak bir soğuk ve rüzgâr bir noktadan esmeğe başlamış keyfince ilerlemektedir.
Az ileride kocaman bir çınar yapraklarını dökmüş. Ne var ki bir yaprak yaşamı o kadar çok sevmiş ki, dalından düşmemek için inatla direnmektedir.
Son hızla ilerleyen rüzgâr, Kocaman, bir o kadar da yaşlı çınara yaklaştığında çınarın dallarından birinde yarı solgun bir renkte bir yaprağın sallanarak keyif çattığını görür ve durarak yaprağa;
- Yaprak kardeş gel seni gezmeye götüreyim. Der.
- Hayır ben gezmek istemiyorum. Hem yerimden ve halimden de memnunum. Der.
- Sen bilirsin o zaman bana müsaade! Diyerek,
Bu memnuniyet Üzerine rüzgâr çeker keyfinin istediği yöne doğru gider. Rüzgâr ya bir müddet sonra canı sıkılır ve yine usul usul hareket ederek gezmeye çıkar. Yine yolu, yaşlı ve koca çınarın yanından geçmektedir. Yine yavaşlar ve yaprağa sokularak;
- Yaprak kardeş, sen hiç sıkılmaz mısın? Bak biz dostuz. Gel seni gezmeye götüreyim. Der.
Yaprak yine aynı cevabı verir ve gezmek istemediğini olduğu yerden çok memnun olduğunu dile getirir.
Rüzgâr kızgınlığını belli etmeden, kendinden emin bir şekilde, “sen bilirsin” diyerek hayatı hoyratça kullanmak üzere çeker gider. Fakat yaşama bu kadar arzuyla ve istekle bağlı olan yaprağı da asla unutmaz. Bir taraftan yaprağın yalnızlığına üzülürken, diğer taraftan da kendisine eşlik etmeyen yaprağa sinsice kin ve nefret duymaktadır.
Yaprak ise son demlerini yaşamakta ve giderek sararıp solmaktadır! Ecel kapısını ha çaldı ha çalacak. Ölüm korkusu bütün bedenini sarmış sarmalamıştır.
Diğer taraftan Rüzgârın canı sıkılmış, hiperaktif çocuklar gibi yerinde kıpır kıpır kıvranıp durmaktadır. Yine gezmeye çıkmak için harekete geçer! Tasını tarağını toplar, valizini hazırlar. Kış mevsimi yaklaşmakta ve rüzgâr için tatil mevsimi başlamaktadır. Kısa hazırlığın ardından besmeleyle yola çıkar ve yine güzergâhı koca çınarın olduğu mahaldir. Yavaştan ve ılık bir nefesle hareket ederek yola çıkar. Sonrasında geç kalacağım düşüncesiyle bir fırtına gibi yola devam ederek çınara yaklaştığında yavaşlar ve durur.
Dalda salınan yaprağa dönerek;
- Rüzgâr kardeş bak kış yaklaşmakta ve bu fırsatı bir daha yakalayamazsın! Hadi gel inat etme seni alıp götüreyim. Hiç görmediğin yerleri gör. Hiç tanımadığın ağaçları tanı.
Yaprak, rüzgârın bu üçüncü gelişindeki ısrarlarına dayanamaz ve;
- Madem sen istiyorsun, hadi o zaman gidelim. Der.
Rüzgâr, yaprağı önüne alır bir hayli keyifli bir yolculuk yaparlar. Yaprak önde, rüzgâr arkada, yaprak kah aşağı kah yukarı tahtaravelli gibi oynaya güle keyif içinde halinden memnun bir şekilde rüzgâra eşlik eder.
Rüzgâr ya, o da bu uzun yolculukta nihayet yorulur . Dinlenmek durmak istediği bir noktada durur. Rüzgârın durmasıyla birlikte, yaprak yuvarlana yuvarlana yerdeki bir “mok’un” üstüne düşer. Bu duruma bozulan yaprak, rüzgâra dönerek;
- Rüzgar kardeş, hani biz dosttuk, hani biz arkadaştık? Neden beni bu “mok’un üstüne düşürdün diye veryansın yapar.
Rüzgârın verdiği cevap şok edicidir!
- Yaprak kardeş, eğer sen yaşamında kendine bir hedef koymamışsan, dostun rüzgâr dahi olsa nihayetinde düşeceğin yer bir “mok’tur…
Not; bu öyküde kime ait olduğunu bilmediğim kısmi alıntılar vardır. Kısmi alıntı derken herhangi bir metinden değil, daha ziyade bir anlatımdan hareketle metni öyküleştirdim. Çok beğendiğim bu öyküdeki kısmi alıntının sahibi dilerim kısa zamanda açığa çıkar. Kendisiyle tanışma fırsatı yakalar, bu güzel ve bir o kadar da anlamlı öykü için kendisine teşekkür ederek helalık alma şansına sahip olurum.
Efkan ÖTGÜN