- 698 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Boyut Ayrıntısı
Boyut Ayrıntısı
Boyutlar konusunda, kısaca geçiş aşamalarına değineceğim. Her boyut diğerinin üzerine sarar; soğan gibi!
Boyutsuzluk: O, nokta; hiçlik; hiçin potansiyeli sınırsızdır! Her şey hiçten gelir! Yani hiç aslen her şeyi kapsar! İnsanların bilinçli ya da bilinçsiz hedefi hiçliktir, yani hep olmaktır! Hiçlik yani boyutsuzluk, tarif edilemez ama illa tarif olacak ise hiçlik nokta ile tarif edilebilir! Her şeyin kaynağı olan bir nokta!
Tek boyut: İki nokta; bu iki nokta da aslında aynı noktadır. Yansıma ile görünmek, boyut kazanmak gibi düşünelim. Bir nokta görünür olmak için boyutlanıyor! Bu da ikilikle mümkün oluyor! İkinci nokta, anti nokta gibi! Yani bir asıl nokta, çok yansıma! Evrendeki bir noktanın evreni tam temsil edebildiğini düşünelim! Ya da her şeyi, bir nokta gibi düşünelim aynı nokta, her şey; her şey ise bir nokta! Kaynağa bakmak gibi!
"Ben" tek boyut; benlikte iki unsur var pozitif ve negatif denge içinde! Biri olmaz ise diğeri de görünmez! Çünkü boyutsuzlukta olanı, boyutta görmek mümkün olmaz! Benlikteki, pozitif unsura bir isim takılabilir ayırmak için “Ene” diyorum ben negatif unsura da “Ego” diyebiliriz! Ego ölürse ene de görünmez!
İki boyut: Bu bir levhadır! Data levhası! Evreni ve içindekileri oluşturan ve 3. Boyuta kaynaklık eden data boyutu! Ruhlar alemi, bu boyutta! Ruh yazılımı bu boyutun ürünü! Ahret için veriler de burada sınıflanır! Yani data derlemesi ve yeni boyutlara, yansımalara kaynak olan ve olacak veriler burada tutulur! Zaman ve mekan yok burada! Bilgiler iki boyutlu bir levhada kayıtlı! Bu levha da geometrik olarak sınırı belirlenmemiş bir düzlem gibi düşünülebilir!
Üç boyut: bu içinde yaşadığımız madde alanıdır! İki boyutlu levhadaki bilgilerin, yazılımların yani ruhların görüntüsünün izafi alanı! 3.boyut zaman ve mekanın işlemesi bu boyutta! Mekan, maddenin ta kendisi! Zaman da mekana göreceli oluşur! Bir data bir maddeyi oluşturunca mekan ve zaman başlar! Zaman-mekan konusunda, ayrıntılı yazmıştım burada şu önemli bir ruh yani bilgi, yazılım; ikinci boyuttan görünür olmak için 3. Boyuta geçtiğinde mekan ve zaman başlar! Yani ikinci boyutta zaman olmadığı için boyutsuzluktaki ya da birinci-ikinci boyuttaki biri 3. Boyutu zaman ve mekan sınırı olmaksızın seyreder! Kaderi de yazabilir; geçmiş ve geleceği de bilir zaten! Yani 3. Boyuttaki biri bu kontağı kurarsa gelecek ve geçmişe dair bilgilere ulaşabilir! Bu bilgilerle kendi hakimiyetini 3. Boyutta gösterebilir! Ayrıntısını düşünelim!
Dört boyut: bu tamamen ilk boyutların üzerine sarılır! Hayal gibi! İlk boyutlardan yeni versiyonlar üretmek gibi! Burada önemli olan üretilecek her şeyin ilk üç boyuta dair olmasıdır! Yani hiçlikten, tek boyuta; tek boyuttan, ikinciye; ikinciden, üçüncüye yani maddi alana; maddi alandan da yeni sandığımız ama ilk boyutlara izafi bir açılım! “Hiper küp” gibi. Hiper küpün aslı, hiçlik; ilk hareket, bir nokta; sonra iki nokta yani tek boyut; sonra düzlem yani levha, iki boyut, data! Sonra 3. Boyut, bilinen varlık sahası, zaman ve mekan da başlar! Sonra hiper küp 4. Boyut animasyon gibi! Hayal yani! Üzerine ne kadar sararsanız sarın hepsi hiçlikten başlar! Biz 4. Boyutu hayal ederiz ama 3. Boyuttayız! Hedefimiz hiçlik ise boyutları çoğaltmak yerine teke ve hiçe doğru yol almalıyız! 3. Boyuttayız 2. Boyutta zaman ve mekan kalkacak, birinci boyutta ikilik olacak (Yukarıda bahsettiğim “Ben ikiliği”) hiçlikte hepsi kalkacak!
Hiçliğin, boyutsuzluğun, sonsuz ve sınırsız potansiyeli, neden sınırlı boyutlarda yansımak istedi?
Cevap: Bilinmek istedi, boyutları yarattı! Boyutlarda görünür oldu!
Tek boyut, iki nokta; o da “İnsan benliği” gibi! insanın madde yapısı 3. Boyuta dair, mana yapısı 2.boyuta dair, tercih yapabilen “Ben” yapısı ise tek, birinci boyuta dair birinci boyutta bir ikilik var ama! 4. Boyuta da hayalleri ulaşır!
Tek boyuttaki ikili sistem, “Ben” in iki yönüne dair pozitif ve negatif! Biri olmazsa diğeri görünmez!
İkinci boyutun data yapısı, mana yapısı ruha dair!
Üçüncü boyutun maddi yapısı bedene dair, donanım!
Dördüncü boyutun üçüncü boyutu sarması, hayal işlevi!
Son tahlilde; insan hiçlikten var oldu! Boyutlarda göründü! Aslına dönecek! Bu da boyutları hiçliğe doğru kat etmesiyle olacak, yoksa 3. Boyuttan 4. Ve fazlasına sarmakla değil! O halde hiçlikten başlayan bu görünür olma serüveninde, insanın zatına bakalım! Zat: Benliğin, ruhu ve bedeni kullanarak veri oluşturması! Zat, ne ruh, ne beden ne de ben; zat, bunların bileşiminden oluşan bir veri tabanı! Ahmet’in zatı, Ahmet’in benliğinin ruhu ve bedeni kullanarak oluşturduğu tüm verilerdir! Şu an okuduğunuz yazı benim zatıma dairdir! Yani ne yalnızca ben, ne sadece bedenim, ne de özellikle ruhum değil! Ruh ve bedenin “Ben” emrinde oluşturduğu veriler! Bu veriler güzel ise yansıması Cennet, değil ise Cehennem gibi düşünelim ahirini de!
İnsanın aslı boyutsuzlukta saklı, hiçlikte; yansıması üç boyutta görünüyor! Yani tekamül etmesi, bir boyutta açılmasıyla mümkün, bu da o boyuta has görünüm eksikliğinin telafisi sağlanırsa mümkün! Yani boyutların ikilemi ve aldatması aşılınca tekamül mümkün. Ruhta kalırsa, ikili data boyutu levh-i mahfuzda kalacak; üç de bedende kalırsa, o da sıkıntılı olacak. Tek boyutta kalırsa da "Ben" de kalacak. Tüm boyutları kapsayan boyutsuzlukta, hiçlikte olur ise hepsinde görünecek ama aslını kaybetmeyecek! Yani görünür olmanın bir bedeli var bu da Cehennem ile anlatılmış.
İnsanın görünür bilinir olma serüveninde, ilahlar bu işe bir yerden bulaşıyor ve ilahlardan kurtulamıyor insanlar; ilahları sembol olarak alalım, yani uyanık olan birileri de bu rolde işleyebilir! Datadan Levh-i mahfuzdan alınan ruh, esfeli safilin denen Dünya’ya atılırken 3. boyutla tanışmak zorunda kalıyor, zaten ruhlar alemi denen levh-i mahfuz levhasında ikili bir boyutta hapis iken daha ağır bir hapse mahkum oluyor, ana rahminden 3. boyutun sınırlarına atılıyor! Bu sınırların delinmesi bilinç ile olacak ama bir sorun var; bilinçler ilahlar edinip köreliyor! İnsan hiçlikte kalsaydı, asla benliğini bilemeyecek idi; birinci ben boyutunda kalsaydı yazılımını yani ruhunu bilemeyecek idi; levh-i mahfuzda ikinci boyutta kalsaydı da bedeniyle bildiği alanı hiç bilemeyecek idi. Şöyle düşünmeli mi? İnsan tüm boyutları tanısın diye ya da tanımak için alt boyutlara yani 3. boyuta gelmeyi istedi diledi!
Konu "La ilahe illallah" (İlah yok Allah var veya ilah çoğunluğu değil Allah tekilliği" konusuna geldi. Bu manada "Ben" yani tek boyutta kendimizi fark ettiğimiz ilk aşamada, 2. ruhsal aşamadan ve 3. bedensel aşamadan önceki ilk farkındalık halimiz ile “Ben” ile O’nu tek olarak algılamamız, ikilik olmadan daha akıllıca olur gibi. Yani inanç konusu olsa da bu konu akla yakın olanı ilahlardan çoğul olandan tekil olan ben yani O’na ulaşmak “İlim kendin bilmek!” gibi düşündüm.
Hiçlik konusunda deneyimlemek önemli, ben hiçliği bir rüyamda deneyimledim ama anlatılacak bir şey değil. Şöyle ki her şey var ama hiç bir şey bilinen boyuta dair değil. Yani öyle bir ortam ki bir şeyden her şey olabilir ama olmayabilir de! Buradaki tercih dahi hiçliğin sınırsız potansiyeline dahil, yani boyuta çıkma arzusu dahi potansiyelde saklı. İlk hareket nasıl olacak korkusu var, yani hiçliğe tam dalındığında kara deliğe benzer çıkmayı akıl etmek de mümkün olmaz olarak ben deneyimledim!
Boyutsuz olan, O yani Allah; hiçlikten her şeyi yaratan boyutsuz olan!
Boyutsuz olan, bilinmek ister ve boyuta çıkar, nasıl çıkar?
Bir nokta, boyutsuz geometride! “Ben” bir nokta olarak düşünülür ise iki noktanın birleşiminden tek boyutta “Ben “ görünecek! Madde anti madde gibi!
Bu “Ben” dahi ikili bir işleyişe sahiptir tek boyut!
Geometride bir nokta, boyutsuz tek boyut en az iki nokta ile bilinir olur!
“Ben” ile bilinmek ister boyutsuz olan, hiçlikte olan!
Ben ise iki yönlü (artı ve eksi); artı yönü, hayra bakar; eksi yönü, de nefis denen şey!
Biri ego yani nefis, diğeri hayır yanı yani ene! (Tarif için)
“Ben”, ene demek; bu ben, ruhsal bir yazılım yüklenir, ruhlar aleminde; işte o yazılım levh-i mahfuz!
Ruh ile ben iki boyutlu olur! Ruhlu ben!
Ama bu boyutta bilinir, görünür olmaya yetmez!
Üçüncü boyut da gerekli görünmek için yani beden!
Bu üç boyutlu beden ile hepsi (Ben, ruh, beden) işler, işleten de “Ben”; Allah’ın esmasını gösterir!
Bu işleyişten zat, yani yaşamsal veriler oluşur!
Zat: Benliğin ruh ve bedeni kullanarak yaşamsal veriler üretmesidir! Bu üretimler de ahiri oluşturur!
Bu sürecin ilk tercih aşamasına “Elest” denir! İkili boyutta zaman yok!
Elestte yani ikili boyutta iken tercih edilen tüm soyut veriler (data), üçüncü boyutta eş zamanlı görünür. Zaman ve mekan 3. boyutta algılanıyor!
Dış Dünya algısı, data ile olduğuna göre dış Dünyayı algılatan data olmaz ise dış dünya da olmaz! Başka bir deyişle ben yoksam hiç bir şey olmaz algılamadığım her şey yok hükmünde benim için. Algı yoksa algılananın varlığı anlamsız algılayana göreceli oluşan bir Dünya var. Yani data var bunu zat üzerinden anlatınca şöyle oluyor; ben, ruh yazılımını beden üzerinde açar ve tercihlere göreceli data oluşturur! Bu data bene göreceli oluşacak Yani zat oluşacak yaşananlar öyle oluşuyor zaman ve mekan sınırını kaldırınca elde data kalacak! Tercih de aslında eş zamanlı yapılır! Zaman ve mekan sanki tercih önce yapılmış hissi verir. Önceden seçilmiş sanmayalım o anda seçeriz. Elest devam ediyor bitmiş bir tercihi yaşamıyoruz tercih ediyoruz şu an. Bu veriler tekrar izlendiğinde veya yeni bir devrana kaynak olduğunda güzel ise Cennet değil ise Cehennem açığa çıkar. Bu veriler asla kaybolmaz, levh-i mahfuzda kayda alınır evrenin hafızasına ve "Ben" hafızasına kaydedilir! İsrafil bu verileri ben üzerinden toplar!
Kendimizi bilmeyi gayrımız için isteriz aslında. Yani “La ilahe illallah” (İlah değil Allah) hakikati için isteriz. Böylece kendimizin gayrı olanı biliriz. Bu matematikteki “Değil” gibidir! “Ben” ile onu nasıl bilirim. Önce beni bilirim, sonra “’Ben’ değil O” derim. Yani bildiklerimin gayrı “O” derim o zaman O’nu da bilmiş olurum. O, “Ben” i de kapsar!
Yani “İlah değil, Allah” kavramı benim algıladıklarımın gayri olacak! Bu da kendimi bilmeden asla olmayacak çünkü kendimi bildiğimde “La” diyeceğim kendime; böylece O’nu da bilmek için yani ayrı değil elbet, bu farazi bir değilleme olacak! Bu bilmek için bir metot olacak “Ben” yani. Yoksa bilemeyeceğim ne kendimi ne de O’nu!
Sual: “Ben” in değili “O” nu gösteriyor ise “Ene-l Hak” denebilir mi?
Cevap: Ene-l Hak, “Ben Hakk’ım” demek, “Hak benim” demek değil! Ne fark eder? Çok şey fark eder; “Ben Hakk’ım” diyen kendini tarif ediyordur! Kendini Hak olarak görmesi kendi hakkıdır! Ya da kendi tespitidir! Kendinden vaz geçip kendini “Hak” olarak belirlemektir! “Hak benim” demiş olsa, Hakkı tarif etmiş olur ki buna hakkı yoktur! “Ben Hakk’ım” dediğinde zaten kendini “Hak” olarak tanımladığı için ortada “Ben” kalmaz! “Hak benim” dediğinde ise Hakk’ı kendisi ile tarif etmiş olacağından “Ben” kalır “Hak” kalmaz! Ayrım öznede! “Ben” değillenince “Hak” görülecek; zaten “Ene-l Hak” dendiğinde “Ben” kalmıyor! “Ben”, “Hak” olarak tarif ediliyor! “La ilahe illallah” (İlah değil Allah) hakikati tam açığa çıkıyor! Yani “’Ben’ değil Allah” ya da “Ene-l Hak”! “Ben” bilinmeden değillenemez, bu nedenle “İlim kendin bilmektir” Kendini bilen neyi değilleyeceğini bilir, neyi değilleyeceğini bilen de değillediğini (kendini) bilmiş olur! Kendinin gayrı ise “O” olacağından kendi de kalmayacak, “Ben”, “O” nu bildiren bir sanal, farazi kıyas olacak; böylece tam bir bilinç elde edilir! Yani tam manası ile inanç bilince çevrilmiş olur! Bir şeyi bilmek için onun ya ne olduğu bilinecek, ya da ne olmadığı bilinecek; işte insan kendini bilir ise “O” nun ne olmadığını da bilmiş olur! Kendisi değillendiğinde “O” bilinecek!
Değillemek, değilenenin durumunu da belirler! Matematikteki ”Değil” ifadesinden yola çıkılınca. Mesela “5 değil!” dendiğinde, 5 de tanımlanmış olur çünkü neyin değil olacağı bilinmeden değilleme olmaz! Bu değil kümesinde, 5 hariç tüm sayılar vardır, o halde 5 in bir alt 4 de bir sonrası 6 da olacak; aradaki 5 de zaten belirlenmiş olacak!
İnsan bu boyutta maddeyi anlamadan manayı anlayamaz! Mana anlaşılsın diye madde yaratılmış. Sadece maddede kalmak veya sadece manada kaldığını sanmak ise yanılgıdır! Bu iki yanılgı yüzünden maddeciler ve manacılar çıkar! Maddeciler, manayı maddede göremeyen ve orada takılı kalanlar. Manacılar ise maddedeki manayı açığa çıkaracaklarına eski zaman nakillerine dalanlar! Bunlar ne maddenin ne gösterdiğini anlayabilir ne de nakildeki incelikleri anlayamaz! Nakillerdeki yıpranmalar; ilave ve eksiltmeler; abartı ve kayıpları da bilmek istemezler! Arifler ise ne maddede takılır ne manada takılır ne de nakilde takılır!
Benim evren konusundaki görüşüm şöyle; hiçlikte boyutsuz olan bir potansiyel, algılanabilir olma tercihiyle tek boyutu yarattı. Bu tek boyut aslında bir nokta değildir nokta boyutsuz aslında bu ikili bir noktadır "Ben" diyorum buna. Bu ben ikili bir şeklide görünür olmayı tercih etti. Görünür olmanın gereği olan data yani ruh da buna göreceli başladı! Bu levh-i mahfuz, datanın levhası iki boyutlu! Tam algılanabilir olması için üç boyutta görünmesi tercih ediliyor! Üçüncü boyutta ise bu ilk boyutlarda olan görünüyor! Eş zamanlı bir seyir var! Zaman ve mekan 3. boyutta devreye giriyor! Zaman ve mekanı dikkate almadan bakınca bu noktadan bir açılım yapalım; sonsuz boyutlar ve evrenler olsa hepsinde aynı data-ruh hükmedecek. Aynı data ile çoklu bir evrensel yansıma elde edilecek! Basit bir örnek vereyim, örnek ne kadar basit olur ise anlaşılması o kadar kolay olacak! Lunaparktaki sevimli aynaları bilirsiniz onların hepsi ayrı alem olsa! Oraya giren bir çocuk binlerce aynada ayrı yansıyacak! Yansımaya esas olan data yani ruh, kaynak aynı ama yansıma farklı algılanacak! Binlerce alem iç içe olsa aynı datadan farklı yansımalar olacak!
Ahir diye bilinen aleme geçiş yanılgısı şöyle; Eş zamanlı bu ahir ve hazır alemler! Bu 3. boyutta "Ahir" olarak biliniyor çünkü 3. boyutta zaman ve mekan sınırı var. Bunu anlayınca kader konusu zaten eş zamanlı olarak anlaşılır! Kaderin bilinmesi zaman ve mekan sınırının kaldırılmasıyla olacak! Yani ölmüyor insan 3. boyuttaki kullandığı araç bedeni eskiyor!
Zaman, maddi alan için geçerlidir! Işık da bir madde olduğundan ışığın sınırına kadar zaman ve mekan konusunda bu 3. boyutta deneyimler yapılabilir! Bu sınıra "Set" diyebiliriz. Bu ışık sınırını geçmeye de aşmak! Bu durumda data boyutu olan ruhsal 2. boyuttaki işleyiş, 3. boyutta zaman ve mekan sınırında olacaktır! Zaman ve mekanı aşmak ise maddi boyutta mümkün olmaz! Zaman yolcularından bahsetmek ise 2. boyutun 3. boyutta yansımalarından bahsetmek gibi olabilir! Yani 3. boyutta zaman ve mekana bağlı zaman ve mekan sınırında "Set" duvara hapsolan varlıklar, 2. boyutla doğrudan alakalı olduklarından bazı 3. boyutun sınırlarını mana aleminde aşarlar! Bu boyutlar arası iletişim hiç kesilmez ama zaman ve mekan setinden dolayı ayrı ayrı ve ayrı zamanlarda gibi hissedilir. Aslen zaman yok boyutsuzlukta ve birinci boyutta ve ikinci boyutta zaman işlemez! Zaman, 3. boyutta başladığından zaman ve mekan sınırı olmadan ruhsal yani data yani 2. boyutta olanlar 3. boyuta yansırken zaman ve mekan setine göreceli algılanır!
"Yeterince uzağa bakarsak Büyük Patlama’nın ta kendisini görebileceğimizi düşünebilirsiniz. Prensipte bu imkansız değildir, ama pratikte bizimle bu ilk zamanlar arasında bir duvar vardır. Bu satırları yazdığım odanın duvarları gibi fiziksel bir duvar değil, ama büyük ölçüde aynı etkiye sahip bir duvar." Lawrence M. Krauss / Hiç Yoktan Bir Evren
Bu duvar, ışığın zaman ve mekana sınırlı 3. boyutta olmasından kaynaklı. Işıktan öte bir "Nur" ancak bu duvarı aşabilir.
Bu konuda kafa yormaya değer! Bu noktadan kaçmamak gerek!
Akla kapı açmak umuduyla yazdım. Selametle.
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Zat tanımımdaki "Yaşamsal verilerin kaybolmaması, toplanabilir olması " hakikati bazılarının sorumsuzca yaşamak isteğini bozuyor! Yani yaşamsal verilerin evrende yok olmadığı ve yeni bir devran için kullanılacağı konusu, ahiret konusu ağızlarının tadını kaçırıyor ama gerçek bu! Yani yaşamsal veriler toplanıp kişinin önüne konacak! Kim toplanmasını ister, kim istemez; o da vicdanen bilinir, kişi kendini bilir bu nedenle bazıları ahreti istemez! Yani aslında yaşamsal verilerinden hoşnut değildir bu nedenle istemez! Tarla- mahsul ilişkisi! Ahmet Bektaş
Ahmet Bektaş
Evrensel düzendeki dağılma ve toplanmalar kozmostaki bunun göstergesi. Yani büyük patlamalarla dağılan elemanlar kara deliklerde toplanır! Ya da dağılan tekrar çöker toplanır!
Hiçliğin, boyutsuzluğun, sonsuz ve sınırsız potansiyeli, neden sınırlı boyutlarda yansımak istedi?
Cevap: Bilinmek istedi, boyutları yarattı! Boyutlarda görünür oldu!
Tek boyut, iki nokta; o da “İnsan benliği” gibi! insanın madde yapısı 3. Boyuta dair, mana yapısı 2.boyuta dair, tercih yapabilen “Ben” yapısı ise tek, birinci boyuta dair birinci boyutta bir ikilik var ama! 4. Boyuta da hayalleri ulaşır!
Tek boyuttaki ikili sistem, “Ben” in iki yönüne dair pozitif ve negatif! Biri olmazsa diğeri görünmez!
İkinci boyutun data yapısı, mana yapısı ruha dair!
Üçüncü boyutun maddi yapısı bedene dair, donanım!
Dördüncü boyutun üçüncü boyutu sarması, hayal işlevi!
Son tahlilde; insan hiçlikten var oldu! Boyutlarda göründü! Aslına dönecek! Bu da boyutları hiçliğe doğru kat etmesiyle olacak, yoksa 3. Boyuttan 4. Ve fazlasına sarmakla değil! O halde hiçlikten başlayan bu görünür olma serüveninde, insanın zatına bakalım! Zat: Benliğin, ruhu ve bedeni kullanarak veri oluşturması! Zat, ne ruh, ne beden ne de ben; zat, bunların bileşiminden oluşan bir veri tabanı! Ahmet’in zatı, Ahmet’in benliğinin ruhu ve bedeni kullanarak oluşturduğu tüm verilerdir! Şu an okuduğunuz yazı benim zatıma dairdir! Yani ne yalnızca ben, ne sadece bedenim, ne de özellikle ruhum değil! Ruh ve bedenin “Ben” emrinde oluşturduğu veriler! Bu veriler güzel ise yansıması Cennet, değil ise Cehennem gibi düşünelim ahirini de!
Bu kısmı yazıya ekledim.
Ahmet Bektaş tarafından 9/1/2014 6:08:49 PM zamanında düzenlenmiştir.