SAÇININ TELLERİNE TAKILIP DÜŞTÜ GÖNLÜM
Belki günümüz için geçerli bir yazı değil. Özellikle kırk yaş altının anlamakta güçlük çekeceği cümleler olacaktır. Güçlük cümlenin yapısında değil, anlatılmak istenilen şey için olacaktır.
Günümüzde ‘ben’ merkezli yaşıyoruz. ‘Benim olmayan hiçbir şeyin kıymeti yoktur’ anlayışı bazen ‘benim olmak zorunda’ yiğitliğine dönüşüyor. Hatta bu ‘zorunluluk’ yerine gelmezse bu sefer de ‘kimsenin değildir’ kabadayılığı devreye giriyor.
Sevmek günümüz için geçerli değil…
Siz eğer canlıların üremesi için gerekli faaliyetleri ‘aşk’ ile tanımlarsanız; canlılar âleminin en büyük aşkları ormanlarda yaşandığını göreceksiniz.
Eskiden beraberlikleri ölümler ayırırdı.
Şimdi ise altı aydan sonra çatırdayan evlilikler girdi hayatımıza. Taksim davaları yerini boşanma davalarına bıraktı.
Anlayışsız ve doyumsuz olduk…
İşin başında ‘yandım, yıkıldım’ diye bağırıp çağırırken zaman içinde ‘umduğum gibi olmadı’ ifadeleri durumu izah edemedi aslında.
Mesele anlayışta…
“Balı olan pekmez yemez mi” anlayışı yanlış yerlere götürdü bizi.
Tokken bile aç hissettik kendimizi…
Doyumsuz ve tatmin olmayan bir yapıya büründük. Hep ‘başkaları’ cazip geldi bize. Ancak ‘başkalarının’ bir sınırı yoktu…
Başkaları çoktu…
Başkaları ‘başka’ yerdeydi…
Bizdekiler de ‘başkaydık’ başkalarına göre hâlbuki…
Olsun ‘o’ bizimdi.
Bir Urfa türküsünde şu mısralar neyi anlatıyordu acaba: “Saçının tellerine takıldı düştü gönlüm.”
Şimdi değil saçının teli ‘tamamı’ yetmiyordu bize. Tamamı az geliyordu. Başka ‘tamamlar’ olmalıydı…
Sonra daha başka, daha başka…
Aşklar ormanlarda daha fazlaydı aslında bazılarının anlayışına göre…
Aşk kavramı değişmişti…
Sevgi kaybolmuş, yerini heves almıştı…
Heves ise sahip olmayı gerektiriyordu…
Sahip olunan ‘beden’di…
Her beden, her cisim gibi ilk zamanki özelliğini koruyamıyordu…
Yıllar onun da şeklini değiştiriyor, yıllar onun yerine başkalarını getiriyordu.
Biz geçmişe ‘takılmıyorduk’ sözde…
Akıl ve anlayış hep gözde oluyordu…
Olsun ben yine yazayım. Belki bir anlayan çıkar. Hem de gençlerden.
“Saçının tellerine takıldı düştü gönlüm…”
Gönül bu. Nereye düşeceği belli mi olur?
Soru zamanımız için değildir…
Saçının tellerine…
“Senin zülfün benim telim değil mi?”
Düştü bir kere…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.