SEN BU KADAR KORKAK OLAMAZSIN
Çerkezler geleneklerine bağlı olurlar. Kimi katı , kimisi aile bağlarını güçlendiren kurallar. Bir çoğu dar gelir sıkar insanı ,kırıp atmak istersin gücün yetmez. Kırk yaşına kadar bu Anadolu ilçesinde göreneklerine bağlı olarak , pek de hayatı sorgulamadan yaşamaktaydı.
Esnaftı. Çevresinde sevilir sayılırdı. Bir partinin ilçe başkanlığı da yaptığından Ankara’da bitirilecek işlerde aracı olur, kimseyi geri çevirmezdi. Anası ,babası dört çocuğu ile düzenli bir hayatı vardı. Karısı O’na biraz uzak dursa da evine ve çocuklarına temiz pak bakardı. Anasından, babasından da şikayet etmez, yüksünmezdi.
Kendisinin en büyük kusuru herkese karşı yumuşak yüzlü oluşuydu. İşte bu nedenle bir arkadaşının kefil olma isteğini geri çeviremedi i O zamanın parasıyla yüklü bir miktar için imza attı. Bu onun hayatının dönüm noktası olacaktı.
İçki bilmez ,gece hayatına gitmezdi. Yalnız her ay mal almaya İstanbul’a gittiğinde işini en az bir gece uzatırdı.
Kefalet işi sarpa sarınca ailece ne yapacaklarını düşündüler. İzmir’de oturan kız kardeşinin yanına gitmesine karar verdiler. Birkaç parça eşya ile Eşref Paşa’ya geldi. Yine kırtasiye işi yapmalısın dedi eniştesi. O da aynı fikirde idi. Karşıyaka’da Hükümet Konağının çaprazında bir dükkan buldu. Cadde üzerinde istasyona yakın bir yerde idi.
Evden, onca yıl yaşadığı kentten uzak olmanın sıkıntısı olsa da, kardeşi elinden geleni yapıyordu. Hele yeğeni Erhan ilk okul çağında olmasına rağmen, büyük bir insan gibi O’nu oyalamayı, eğlendirmeyi beceriyordu.
İşler de yavaş yavaş oturmaya başlamıştı. Geleli nerdeyse altı ay olmuştu. Keşke liseyi bitirip Hükümette memur olsaydım. Maaşımı bilir işten eve , evden işe gider gelirdim diye düşündü. Zor yapardın dedi sonra. Emir altına girmeyi beceremezdim dedi. Nerden üşmüştü bu düşünceler şimdi.
Yaz bitmişti. Sıcaklar yerini serin rüzgarlara bırakmaya başlamıştı.
Eylül ortasıydı. O sabah yine dükkanı erkenden açmış, gereken temizliğini yapmıştı. Kaldırıma bile yeterince su dökmüştü. Şimdi tek tük de olsa müşteri gelme zamanıydı. Bir çay aldı, tezgahın arkasına oturdu . Birkaç yudum almıştı ki bir bayan girdi içeri. Memurdu anlaşılan. Az sonra söyledi zaten, yeni tayin olmuştu, bu gün göreve başlayacaktı. Siyah mürekkep istiyordu. Raftan indirdi . Kutunun üstüne sokağın tüm tozu birikmiş gibi özenle sildi, sildi. Yeterince temizlendiğine ikna olunca;
-Bu marka olur mu?
-Olur olur, siyah olsun da, epey aradım bulamadım çünkü.
-Sevindim size yardımcı olabilmekten.
Kadın bakışlarını dükkanın raflarından indirdi, adamın kollarında asılı kaldı. Birkaç saniye öylece durdu.
Dalgın gözlerle parasını ödeyip ,teşekkür ederek çıktı dükkandan.
Adam bir süre onunla beraber dışarı süzülen havayı izledi. Hem gizemli, hem de güzel. Biraz da hüzünlü sanki diye düşündü, içinin ürperdiğini fark etti.
O gün Azizi için mesai saati bitmedi nedense. Gözlerini Adliyeye giden yoldan içeri sokamadı bir türlü.
Gülsüm yeni görevine başlamanın heyecanı içinde idi. Memur olarak tayın istemişti ama Müdür olarak atanmıştı. Yeni Ağır Ceza Mahkemesi kuruluyordu. İşim çok dedi. Evi de daha taşımamış, DSİ lojmanlarında kalıyordu misafir eten. Hepsini yola koymak O’na düşüyordu. Kocası her şeyi başına yıkmaya alışkındı. Aksak bacağına sığınır , kendine acımayı severdi. Şimdi de öyle yapmıştı. Tayin edilmesi için hala başvurmamıştı. Buna rağmen tayinini çıkarmadılar diye yakınıyordu. Şimdi sırası değil diyerek ,savuşturdu kafasındakileri. İşe koyuldu.
*****
Büyük şehir gözünü korkutmuştu. Kız kardeşleri gün geçtikçe gelişip serpiliyordu. Onların arkasında koşmak kolay olmuyordu. Ne olsa ana babasının yanında güvende olurlardı. Bu nedenle kendi memleketim demiş gelmişti. Birkaç yıl sonrada baskılara dayanamayıp evlenmişti. Kocası eğitimliydi. Askeri memurdu Hava Kuvvetlerinde. Özürlü oluşu bir türlü O’nu rahat bırakmıyordu. Çok fazla bir sorunu yoktu aslında. Kalça çıkıklığından kalan araz, hepsi bu. Kendine güvensizliği nedeniyle aşırı kıskançtı. Neredeyse evden dışarı bırakmayacaktı Gülsüm’ü.
Bir yandan kocasının dırdırları, bir yandan babasının sorunu olan herkesi başına sarması Gülsüm’ü iyice bunaltmıştı. O yıl artık orada kalmak, her günün bir önceki gibi olması ,çekilmez bir hal almıştı. Yazdı dilekçeyi, tayin istedi İzmir’e. Müdürdü ama memurluğa bile razıydı.
Günler sonra beklediği haber geldi. Karşıyaka’ya tayin edilmişti. Kocası arkasından gelecekti. Eşyalar denk lendi evin her yanı kutularla doluydu. Çok gerekli birkaç parça kalmıştı ortada. Bir de misafirhane ayarlandı, sabah 8.30 trenine bindi. Sanki hayatını sınamak için yola çıkmıştı. Her tekerlek başka bir hayata yaklaştırıyordu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, bunu kuvvetle hissediyordu. Akşam üzeri İzmir’e vardığında kendini sınamaya hazırdı. Zora koştuğunuzda görünürdü zayıflıklar. Buna inanıyordu.
-Hey!!! Ben geldim İzmir bağrında bana da yer var mı?
*****
İş çıkışı yolunun üzerindeki kırtasiyeyi görünce yüzü pembeye döndü. Ne oluyor bana diye düşünüp adımlarını sıklaştırdı. Sabah akşam hep dışarda oluyor bu kırtasiyeci nedense. Takım elbisesi içinde uzunca boylu, çakı gibi idi. Vücudundan kuvvetli bir enerji yolun öte yanından kendisine kadar ulaşıyordu. O’na doğru çekildiğini hissetti. Karşı koymaya ne kadar dayanabilecekti.
Birdenbire hiçbir şeye engel olamayacağını anladı . Hafta sonu gelen kocasına “boşanmak istiyorum” deyince kıyamet koptu. Kocası tayin istemiyordu ama nedense gerekçesini de söylemiyordu. Gülsüm kocasına ihanet etmek istemiyordu. Kararında ısrar etti. Neden sonra razı oldu kocası. Bir şartı vardı; aldığı iki burma bileziği geri istiyordu. Şaşırmıştı. Ancak tamam dedi. Hemen yazacağım arkadaşlarıma sana yardım edecekler diyerek, davayı geldikleri şehirde açmaya karar verdiler. Boşandıktan bir ay sonra anladı bileziklerin nedenini. Eski kocası boşanır boşanmaz soluğu nikah dairesinde almıştı . Yeni hanımının kolundaydı bilezikler. Vay canına dedi. Ben kendimi suçlaya durayım ,insanlar çoktan gözden çıkarmıştı beni. Ne vicdan muhasebeleri yapmıştı günlerce.
İhanet sevgiyi çürüten bir şeydi gözünde. Günlerce ağlamasına sebep olan, tam mutlu olacakken birden kafasına üşüşen değişik görüntüler, tanık olduğu ihanet nedeniyle değil miydi?
Bu adama karşı hisleri çok kuvvetliydi. Ne yaparsa yapsın engel olamayacaktı olacaklara. Yol değiştiriyor, mesaiden geç çıkıyor olsa da karşılaşmalarının önüne geçemiyordu. Ayakları bir nedenle dönüp dolaşıp oraya götürüyordu.
*****
Geleli 6 ay olmuştu. Eskisi gibi değildi işler. Zaten önemli de gelmiyordu nedense. Düşünceleri yine işlerden öteye taştı . Gülsüm’de başkalık vardı. Gözlerinin ışıltısı, gülüşüyle birleşince yüreği hopluyordu. Ela gözleri masum bir teslimiyetle, bakarken birden çakmak çakmak olup dik başlı hale geliyordu. Cana yakın samimiyetiyle “koru beni” der gibiydi. Bir yanı erişilmez diğer yanı munis, sokulgan.
Yaklaşması da zordu . Bir şey diyecek olsan başını dikleştirip, kavisli kaşlarını kaldırır “olmaz” derdi.
Heyecanımı, yaşama şevkimi evdekiler de fark etti. Günler kanatlandı sanki. Kış gelmek üzereydi. Bir sabah dükkana girdiğinde bir şey olduğunu anlamıştım. Çay içebilirim demişti. Oysa bir bardak iç dediğimde hep bir bahane bulurdu. Bardağı yarıladığında birden “boşandım” dedi. Anlayamamıştım. Neden sonra “niçin” diyebildim. Yüzüme baktı iyice anlatmak ister gibi “senin için” dedi. Benim için mi dedim afallayarak. Sonra hızla çekti gitti.
Daha baş başa bir bardak çay bile içmemiş tik. Yüzüne dikkatlice bakamamıştım. Başka bir kadındı. İlginç , bir o kadar da insana yakın. Yoksa uzak mı? Akşama kadar kafamın içinde bir koşu tutturdu kelimeler. Bir tekini bile yakalayamadım. Sadece allak bullaktı. Bana ne ,diyemediği bir karmakarışıklık içinde saat 17.30 olmasını bekledi. Ama gelmedi o akşam. Diline Olcay Derecik’in dizeleri düştü;
Korkuluk gibidir yalnızlığı insanın,
Kim görse uzaklaşır.
Ve bekleyenin beklenti içinde olduğu o dar vakitlerde
Gelmez geri hiç bir parçası sevdiğinin.
işte o an,
Gözlerinin korkuluğunda bir damla yaş asılı kalır.
Düşse intihar,
Kalsa korkutucu.
Boş vakitlerinde kitap okumayı çok severdi. Kitap sattığı dönemlerden kalan bir alışkanlıktı bu. Tarihi kitapların yanı sıra Şiir kitaplarını da severdi. Lise 2 de terk etmişti okulu. Baba varlıklı olunca ne gerek var demişti. Ama şimdi pişmandı buna.
Gülsüm bitirmiş olmalı liseyi dedi. Müdür olduğuna göre diye geçirdi aklından. Yine O’nu düşünmeye koyuldu. Yarın gelirse yemeğe çıkarmalıyım dedi. Yine” amaaaan boşver” der miydi. Bazen uçarı gibi davranıyor, bazen de ağır oturaklı biri, dedi. Yarını beklemek ilk kez zor geldi. Bana bir haller oluyor ya hayırlısı dedi kepenkleri kapatırken. Yalnızlık, kesintiye uğramıştı, gök alçalıyor gibi geliyordu. Ne olmuştu bu kadına, pazartesinden beri uğramamıştı. Bu gün de gelmezse mahkeme kalemine gidecekti ,adeti değildi ama gidecekti işte. İçi içine sığmıyordu Adliye salonuna girdiğinde, salonun dip tarafında olmalıydı Ağır Ceza , öyle demişti kapıdaki polis. Kapıya dikildiğinde Gülsüm kaldırdı başını, buyur etti. Diğer kızlar hafifçe gülümsediler. Erol “hoş gelmişsin ağabey” dedi. Telefona sarıldı. Herkes çay içiyor değil mi diye sordu ortaya. Ses eden olmayınca telin ucuna beş çay dedi. Erol “hayırdır abi “bir şey mi “var deyince ne diyeceğini bilemedi. Sonra hiç ,bir de ben sizin çayınızı içeyim deyiverdi. Doğru dedi Erol her sabah çayımızı sende içiyoruz. Gülüştüler. Gülsüm neden zorluyorsun, beni merak ettin işte der gibi arada bakıyor, sonra dosyaya eğiliyordu. Akşam çayı demleyeceğim dedi giderken
*****
1631 sokakta, İskeleye ve Adliyeye yakın ikinci katta bir ev buldu. Eşyaları da geldi, yerleşti. Bir de şu iç dünyam yerleşiverse dedi . Sabahları Adliyeye yaklaşınca geçtiği meydanda kocaman bir çınar ağacı vardı. Altına geldiğinde duraksar, başını yukarı kaldırır hayata tutunabileceğim bir dal olsun diye sessizce dua ederdi.
O’nun oracıkta kendine baktığını hisseder paniğe kapılırdı. Sanki koca bir mıknatıs kendisine çekiyor, bir türlü engel olamıyordu. O öğlen
-akşama bir yemek yiyelim” dedi, meydan okur gibi
-kabul , dedi.
Bordo bir Volkswagen’in kapısından bindiğinde ,yeni bir hayata başladığını hissediyordu. Hava kararmıştı. Bir trafik polisi durdurduğunda farların yanmadığını fark ettiler. Polis de güldü hallerine. Çınaralt’ına ne zaman geldiler de, ne yediler bilmiyordu. Aklında sadece kırmızı villa doluca şarap vardı. Yemek sonrası çalınan müziği duyunca dansa kalktılar. Pistte dans ederken vücutları bir olmuştu. Hiç yadırgamadan, hiç yabancılamadan dokunuyorlardı birbirlerine. Sevgi dili dokunma olmuştu. İkisi de inkar edemeyecekleri bir duygu seli içindeydiler.
*****
Düşsel bir yalnızlık içindeydi Gülsüm, dünyayı karşısına alacak kadar güçlüydü. Duygularına henüz bir ad verememişse de sanki sihirli bir değnek dokunmuş gibi ışıklar içinde hissediyordu kendini. Şaşkın bir halde ne yapacağını bilemiyordu. İlk gençliğinde elini tutan gence karşı bu duyguları duyamamıştı. Boşandığı kocasına karşı hissettikleri ise tam bir kabus idi.Yaprak gibi titriyordu O’nu her görüşünde. Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey şarkısının baş kahramanı gibiydi.” Kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım ,kuru bir teselli bulurum kendi halime” diye mırıldandı, sesi bet geldi kulağına sus dedi, berbat etme güzelim ezgiyi. Gelgitler içinde geçiyordu günler. Bir yanı “yaşa” diyordu, diğer yanı “yapma”, adam evli acı çekeceksin.
Ya vücuduna ne demeliydi. O kendi başına buyruk sanki 18 lik bir delikanlı gibi idi. Her yanından fışkıran enerji albeniye dönüşmüş, kıvrak bir hal almıştı. Onu denetim altına alması mümkün değildi. Almış başını gidiyor, kadın olmanın en harikulade dönemini yaşıyordu.
O menfur olay bedeninin orta yerine oturmuş, ne zaman cinselliği yaşamak istese bir türlü oradan kalkmıyordu. Ne zaman bir erkeğe yanaşsa O gidiyor yerine ürkütücü haliyle malum şahıs geliyordu. Baş etmeye çalışsa da ne kocasına anlatabilmiş, nede kendini onarabilmişti. Kaçmıştı sadece, bahanelere sığınmış uzaklaşmıştı.
İlk kez bedeniyle , yüreği aynı anda etkileniyordu. Birine sus dese öteki bağırıyordu avaz avaz. SEVMEK İSTİYORUM!
****
O gün işyerine geldiğinde durgundu. Acele ile kaldırdığı kepenklerin sesi bile her zamankinden soğuktu. Midesi bir ekşiyip, bir kasılıyordu. Şakaya gelmeyecek bir yola girmek üzereydiler. Gülsüm önüne katmış savuruyordu her şeyi . Ancak kendisi aklı selim olmalıydı. He ne kadar yüreği isyanlarda ise de, sorumlulukları vardı. Bu gün O’na İki Kum Tanesinin öyküsünü anlatmaya karar verdi, akıllı kadındı anlardı. Dileklerinin olması için yılların geçmesi gerektiğine inanan, sevmeyi : umutla, acıyla, hasretle, uzaktan, yakından her haliyle başaran iki kum tanesinin öyküsünü anlatmalıydı.
Başarabilecek misin ? dedi kendine, ba şa ra bi le cek mi sin? Tereddütle başarmalıyım dedi , ikimiz de çok acı çekeceğiz aksi takdirde. Gülsüm baştan savılacak kadın değil. Çok özel biri. Sanki bu dünyaya ait değil. İçinden ne ,nasıl geliyorsa öyle davranıyor. Nedense, bu sabah gecikti dedi. Sonra yine ilgisini raflardaki tozlara yöneltti. Neden gecikti diye düşünüyor, bir nedeni vardır diyerek geçiştiriyordu.
O gün dükkanın her yanını pırıl pırıl yaptı. Fotokopi makinasını hiç silmediyse üç kez sildi. Telefon ahizesi de ne çok kirlenmişti, ya dükkan girişindeki paspas silkele silkele temizlenmedi. Öğlen paydosu bitmişti , gelmez artık dedi. Mesai saatinde işinin başında olur. Saat nedense yavaş ilerliyordu. Yan dükkana uğrayayım dedi. İki bardak çay alıp çıktı. Karşıdaki dolmuş durakları yine hareketliydi. İnsanlar ekmeklerinin derdinde durmadan koşuyorlardı sanki. Biteviye bir yerlere giden, gelen insanlar yorulmaz gibiydiler. Ben bir kendimden yoruluyorum dedi. Dükkana döndü acaba aradı mı diye düşündü. Aramaz işyerinden, özel işi için aramaz dedi sonra. Bu gün nedense içi içine sığmıyordu. Nasıl söyleyecekti bitirelim diye, bilemiyordu. Üstelik bitmesi gerektiğinden de emin değilken.
Nihayet saat 17 .15 olmuştu. Ya uğramazsa dedi. Ya uğramazsa artık. İyi ya işin kolaylaşır dedi kendine. İçi hiç de öyle demiyordu. Gelsin diye dört gözle bekliyordu işte. Saat 18.00 e yaklaştığında bir müşteriye klasör vermek için yukardaki rafa uzanıyordu k,i içeri girdiğini hissetti. Genelde seslenirdi, suskundu bu defa. Müşterinin gitmesini beklerken öte beriye bakıyordu. Uykusuz gibiydi. Ya da yorulmuştu o gün. Gelmişti ya hepsi boştu. Bir an öylece bakışları birbirlerinde, ne kadar olmuştu tanışalı 7 ay veya 9 ay , ya da yıllar geçmişti. Bakarken kayboluyordu hareli gözlerinde. Seviyorum ben bu kadını dedi.
Gülsüm tüm gücünü toplamak ister gibi derin bir nefes aldı. Bir daha baktı yüzüne kelimeler fırladı ağzından istemsiz.
-Ben hamileyim!
Gözlerini yine dikti gözlerinin içine .Baktı baktı.
Vurgun yemiş gibi oldu bir an Aziz, anlayamadı. Hamile olmak ne demekti. Kolları iki yana düştü. Tezgahın arkasındaki sandalyeye çöktü.
Kapının önünde bir kadın vardı. Beyaz elbisesindeki mine çiçekleri solmuş. Solan çiçekleri dükkanın ortasına savurup çıkıp giden, kimdi diyebildi.
Ne kadar oturdu bırakılmış lığın orta yerinde. Dışarı baktı karanlık bastırmıştı. Gülsüm diye inledi, içinde bir sızı yükseldi. Boğazı düğümlendi. Hıçkırıkları içindeki acıyı dışarı atana kadar sürdü. Sanki on yıl yaşlanmıştı. Gitmedi eve. O gece O’nun yaşadığı semtte, ondan kilometrelerce uzak hissederek kendini dolaşıp durdu. Yalvarıp, yakarsa insanı suçlasa ya bu kadın. Ama hayır gururunu bir yanına alır sevgisini diğer yanına öylece dimdik yürür gider .Enkaz gibi hissediyordu kendini , iskeleye yanaşan vapurdan inmedi o sabah. Martılara simit de atamadı eli kalkmadı, İzmir bu kadar dar mıymış diye şaşırdı.
Yarım kalmışlığına çare gelmedi aklına, yürü dedi kaderini yaşa,
SEN BU KADAR KORKAK OLAMAZSIN.
YORUMLAR
her insanın içinde bir yerlerde yaşanmamışlıklar var. bir hevesle başlayıp yarım kalanlar...
hayatın bizim için bir anlam ifade etmesi, başımıza gelenlerden çok, bizim verdiğimiz
tepkiler ile gelişir...bazen mutluluk seni terketti sanırsın kimi zamanlar ..birdaha sana
uğramıyacakmış gibi gelir..ama tam bitti derken, yeni bir başlangıcın kokusuyla uyanırsın bir sabah.
hayatın onca kahpeliğininden sonra, insana gülen bir yüzü de olduğunu öğrenirsin...
ve bu güzel duygunun verdiği mutlulukla tekrar sarılırsın hayata...hayat budur zaten sevgili dostum.
anlar...sadece anlar..hani sen hep demezmiydin anı yaşamak diye.
bazen insanın hayatında derin çatlaklar olur. ne yapacağını bilemez şaşırırsın. ya o çatlağın içine düşer kaybolur yada mücadelenizle geçmeyi başarıp her şeye yeniden başlayabilirsiniz.
seni kutluyorum sevgili dostum. hayata sizler gibi bakan insanlara saygı duyuyorum.
yolun açık hataların tecrübelerin olsun hayat hep gülsün sana..
cango tarafından 9/8/2014 10:02:09 PM zamanında düzenlenmiştir.