- 983 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
GEÇ GELEN MEKTUP
Daha bir kaç dakika önce lapa lapa yağan karın yerini ıslık çalan rüzgarın eşlik ettiği, ince taneli yağmura bıraktığını pervazına dayandığı pencereden bakarken farketti. Feleğe en küskün olduğu zamanlarda okuyup okuyup karalar bağladığı, sair zamanlarda yazılanları bölük pörçük aklından geçirdiği, haricinde hiç dokunmadığı, anacığının soykalarının arasında tuttuğu mektupların kutusunu koltuğunun arasına sıkıştırıp, Musevilerden kalma , altmış metre kare, yıkılmaya yüz tutmuş evden dışarı attı kendini.
Arnavut kaldırımların, kalitesiz asfalt kaplamaların kelleşmiş kısımlarından ara ara görüldüğü, insanı geçmişe götüren atmosferine dalıp Zeyrek’ten aşağı Halice doğru indi. Ne aradığını, ne yapacağını bilmez bir mecnun gibi turladı.
Bulgar kilisesine kadar yürüdü, olmadı geri, Unkapanı köprüsünün Zeyrek çıkışı, Eyüp-Ayvansaray yolunun başına gelip, doldurulup park yapılan yerde hepsi boş olan bir banka yüzünü yakan soğuk rüzgara aldırış etmeden kuruldu.
*Öykümde kullandığım fotoğraf/resim bana ait değil, internetten alıntıdır.
YORUMLAR
Siz cok iyi senaryo yazabilirsiniz bence, bilmiyorum boyle bir fikriniz var mi ama film gibiydi anlati..
Istanbul'un bahsettiginiz semtlerini cok iyi bilir hem de eski Istanbul olmasindan galiba cok severim.. yine oykuye arti birle baslamam icin bi neden vardi:)
Genis vakitte kendim kesfetsem daha iyi olacak galiba neler var daha acaba bu hazinede.
küsss tarafından 10/3/2015 1:36:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
nitemtran
Teşekkür ederim güzel yorumunuza.
küsss
Sizi okumak guzel.. evet siz öyküye devam edin ki, biz de okuyalim:)
Okuma isteğimi bu saatte çağırmamda varmış bir hikmet.
Sözcuklerin gucune çok inanıyorum ben.
Tabi ki özgunluğun,üslubun da katkısı çok fazla.
Çok çok beğendim,
Elinize,kaleminize sağlık.
nitemtran
İzlediği her filmi, okuduğu her romanı en ince mesajlarıyla hemen anlayan ya da anladığını sanan ben, onlarca kez okuduğum, yazanın ruhunun derinliklerini avuçlarımın içine kadar getirmiş bu mektubu anlamakta ne çok zorlanıyorum... Son paragraftan başlıyorum, ilkinden başlıyorum, sadece bir kısmını okuyorum, hepsini okuyorum, bir nesir, bir nazım gibi nafile okuyorum..
Yerimden kalkıp pencerenin önüne gidiyorum.. o çok sevdiğim Leyl’im gecenin gözlerinin içine baka baka soruyorum.. bu mektup cevapsız mı kalmıştır? .. Gece gözlerini kaçırıyor, gece suskun..havada asılı kalıyor sorum..
Ve mektubun çağrıştırdığını sandığım yalnızlık teması, ahret kapısında aniden beliren Bekir’in sesiyle ölüme evriliyor.. hani, ''bu kapı ahret kapısı, bu sefer de geçersen bir daha geri dönemezsin'' diyen Bekir... Ben olsam diyor, derdim ki ‘’Beni de götür’’ ..derdim ki ‘’bu ölüme yakınlığı beraber oyun gibi hissedelim’’.. ve derdim ki ’seninle, ölüme bile gözümü kırpmadan giderim’’..Sonra duralıyor, sırat köprüsünde asılı rüzgarlarla uçuşan mektuba anlamaz bakıyor, kimsenin duyamayacağı bir sesle, bu öykünün neresinde olduğunu soruyor.. mektubu zaten anlamayan ben, Bekir'in tuhaf varlığını da çözemeyip, susuyor, suskunluğu simsiyah olmuş geceye karışıp uzaklaşıyorum..