- 551 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÖREV
GÖREV
Onca bahar tazeliğinin nefesini sunan sonsuz yeşilliklerin ortasındaki çiftlik evinden yükselen dumanların mavi gökyüzünde nasıl gri lekeler oluşturduğunu sabırla sırtını verdiği bir ağacın gölgesinde izledi Mihal. Yükseldikçe koyuluğunu yitiren duman, çıkış yerinde bıraktığı yerdeki külleri hafif bir rüzgara emanet ediyordu. Mihal sırt çantasından votkasını çıkarıp uzaktan uzağa sunarken Olga küçük yüzünü süsleyen sarı kıvırcık saçlarını sağa sola çevirip hayır demişti. Elindeki cep aynasıyla yüzündeki is lekelerini haki renkli gömleğiyle sildiği sırada, birkaç kara sinek Mihal’in ter kokulu ensesinden nemalanmaya çalışıyordu. Güneşin bu düzlükten çekilip dağların arkasına saklanması için iki saatten çok zaman alacağını bildiğinden bir yudum fazladan aldı Mihal. Olga yine vaktin avantajından faydalanıp çantasından çıkardığı haritadaki kasabalara giden işaretli güzargahı ezberine beşinci kez kazıyordu.
Ortalıktaki sessizliği bölen iki el silah sesinin ardından çitlerin köşesinde bulunan akasya ağacından sayısız serçe dumanların yükseldiği yöne doğru kaçıştı. Ses yeşil düzlükte yayıldı, kişneyen doru bir tay başını yerlere vurarak son nefesini çiftliğin dikenli tellerine astı. Olga yerden bulduğu küçük bir taş parçasını Mihal’in gövdesine dikkat çekmek için attı. Başardı da. Onca uzaklığa rağmen sesi duyulur korkusuyla eliyle üniformalı askerin bulunduğu yeri işaret etti. İkisi göğsü yeşil çimenlerde öylece izledi ikinci tayın nasıl vurulduğunu. Mihal dudaklarını ısırdı öfkeden. Atlar ki hatırasına tırpan vurup geçmişini tazeleyen neden sonra avuçlarıyla kopardığı bir tutam otu sıktı…sıktı…ta ki öfkesini dindirene kadar. Olga böğrüne vurmasaydı eğer dudaklarından çıkan kanla birkaç damlayla otları sulayacaktı. “Sakın aklından geçirme!...Unutma emanet teslim edilinceye kadar kimse bireysel davranmayacak.Hatırla yeminini…” diye sessizce onun ani bir tepkide bulunmaması için sessizce telkinde bulunmuştu Olga.
İkisi birden karanlığın koyulaşmasını beklerken izlediler yanan çiftlik evini. Uzun farlarıyla gelen iki araçtan biri yangını çıkaran ve ardından tayı vuran üniformalı iki subayı araca aldı. Kıvrımlı yoldan aracın tüm far aydınlığı kayboluncaya dek bir tek kelime etmedi Mihal. Kararan havadan çok bir kısrağın çitlerin içinde halen yaşıyor olması Mihal’e tek teselli olmuştu. Yokuş aşağı çeyrek bir ayın aydınlığında çiftliğe ilerlerken Olga’nın saçlarına karışmış toprak kokusunu serin bir yel alıp güneşin yeni doğacak bir yere sürüklüyordu…
Mihal atların bulunduğu çitlere yaklaştığında adımlarını daha da sıklaştırdı. Ayakları koşar adıma dönüşmüştü.Belindeki bıçağı kınından çıkarıp koşmaya başladı. İlkin beyaz benekliyi ardından kahverengi atın üzerine atlayıp tüm gücüyle sapladı bıçağını. Acının en kestirme yoluydu bir an önce ölüm. Yüzüne sıçrayan harita üzerinde belli belirsiz bombalanan kasabaların haritasını andırıyordu. En azından atlar kutsal bir ölümü hak ediyor diye kendi içinden geçirirken, Olga’nın samanlıktan gelen sesi Mihal’i başka bir dünyaya sürükledi.
Olga diz çökmüş siyah saçlı bir kız çocuğunun samanla karışık başını okşarken yüzü Mihal’e dönüktü.
“Bura da bir çocuk var…
-on ikiye az kala sallama öyküler-
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
Her dem yazmama teşvik edenlerdensin beni...Şu an esti unutmadan yazayım dedim.Direk attım sayfaya en azından harflere dönüştü...Beğenin ayrı bir onur oldu bana bilesin... Planlayarak yazmadım ama istersem daha çok bölüm getiririm gerisini...ama seri yazılar sıkar diye çekindiğimden..
sonsuz saygılarımla ellerinden öperim...