FALLAR YALAN SÖYLEMEZ
"Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır." Albert Einstein
ONDAN SONRA;Taksim anıtının dibinde, demir parmaklıklara oturuyorum. İstanbul’u yeni öğrenen her yabancı kadar şapşalım. Gün güzel başlamalı benim için, dudağımda gene gülümsemeler belirmeli, kendi özüme dönmeliyim, benliğimi bulmalıyım. Kavuşmalıyım sevdiceğime, gözlerinden gönlüne akmalı, göz yaşlarında boğulmalıyım.
Bakla falına bakayım mı, diye geliyor kadın. Bak, diyorum. Ortalığa saçtığıyla topladığı bir oluyor baklaları. Bakmıyor, vaz geçtim, diyerek.
Gönlü kör olasıca! Kötü bir şey görmüş olmalı. Fallar yalan söylemez.
Ölüm uykusu çok derin. Keşke annemle vedalaşabilseydim.
Ayine davet etti cümle müntehir; sesimin çirkin olduğu gerekçesiyle itibar etmedim. Davete itibar gerekti ya, ben müntehir değildim.
Biber gazı sıkmaları, tazyikli su sıkmaları, dayak atmaları ve tabii ki, öldürmeleri şebeklerin tekâmül etmişine tanınmış haklar. Çocuklar öldürülmediğinde ‘gezi parkları’ güzelleşecek. İçimdeki telaş, ölümlere direnişim. Hani, ölmesin çocuklar, diye...
Günbatımında haylazlığımdan saklanan rengarenk misketlerimle doldurdum kefenimin ceplerini. Çokluk somurtkan çocuklar geldi karşılamağa. Yüzünde gözlerim, kaybolmuş bir çocuğum ağlamakta. Kırkikindi inince karanlığa arınmadan pustular koynumda. Tüm sabiler toza, çamura bulanmış. Üşürler güneşsizlikle. Gerçi şampuanımız da yok. Güzlek damlaları misketlerimi kırdı. Al bedenini git dediler cennete.
"Bedenler için cennete daha var. Çürüyen organlarımı onarmayı beklemeli."
"Onarım yok! Az önce vasiyetnameni buldular cüzdanından. Beyin ölümüm gerçekleştiğinde, vücudumdaki tüm organları, ihtiyaç duyanlar için kullanınız. Bedenimden arta kalanı da, TIP Öğrencileri için kadavra olarak kullanınız. En sonunda da belediyenin görevlendirdiği bir imam ile birkaç işçi, ceset torbasıyla, öylece,baştan savma atıverecek beni ’çaresiz ruhlar mezarlığında’
bir çukura;
bir mezar taşına şunları yazarak:
— kimin nesiydi, kimdi?
ot geldi, ot gibi gitti,
sittiripoktan bir yaşam tüketti,
bir çuval inciri pok etti…─,
diye yazmışsın. Vasiyetnamenin gereği yapılacak."
"İyi ama, şu anda düşünebiliyorum hala, beyin ölümüm gerçekleşmemiş henüz..."
"Gerçekleşecek. Az kaldı..."
"Beni vuran polisi ne yaptılar? Tutukladılar mı?"
"Hayır. Başbakan onu bu günün kahraman ilan etti."
Ondan Sonra;Gazeteler bu olayla ilgili bir şeyler yazdı.
Prof. Dr. Kalayoğlu: "10 bin kişiyi gözlemledim, beyin ölümü gerçekleşen hiç kimse iyileşmedi"
Baba: "Bir insanın tıbben beyni ölüyorsa, yaşaması imkansız. Toplumumuzda organ nakli yetersiz. Bu konuda duyarsızlık var. Oysa bizim milletimiz çok yardımsever. Verdiğimiz kararın meyvesini hemen topladık. Şu anda acı ile sevinci bir arada yaşıyorum. Oğluma Allah’tan rahmet, organlarını alanlara da sağlık diliyorum."
BEN DE ONUN BİR OĞLU OLMAK İSTERİM
.Karaciğer nakli yapılan hastanın oğlu, babasının durumunun 3 aydan beri ağırlaştığını, karnı ve ayaklarının şiştiğini ve artık bir mucize beklediklerini belirterek, şunları söyledi: "Doktorumuz Münci Kalayoğlu, dün gece bize haber verdi. Ben İstanbul’da Çelik Kuvvet polisiyim. Annem babam Ankara’da yaşıyor. Ankara’dan hemen yola çıkıp geldiler. Sabaha karşı da nakil yapıldı. Babam 57 yaşında. Yaşamayı, çocuklarını ve torunlarını çok seviyor. Amca kabul ederse ben de onun bir oğlu olmak isterim." Karaciğer nakli yapılan hastanın oğlu, organları bağışlanan gencin babasının elini öptü ve kendisini de oğlu gibi görmesini istedi. FLAŞ... FLAŞ.. FLAŞ...
Yandaş olmayan Televizyon ve Gazeteler bu başlıkla, son dakika haberi olarak, verdiler:
"Taksimde vurulan gencin katili, ölen gencin karaciğeri nakledilen hastanın Çevik Kuvvet polisi olan oğlu mu?"
Başbakan: "Nayır, dedi, kahramanlardan katil nolamaz!Talimatı ben verdim...Katil benim...Benim!..."Ahirette, yanıma yaklaşan meleğe soruyorum: "Öyle mi? Katil, karaciğerlerimin takıldığı adamın oğlu mu?"
Cevap, "evet" oluyor.
İsyan ediyorum/fonda Halil Sezai’nin "İSYAN" şarkısı çalmakta: "Ama bu haksızlık!"
Melek sükunete davet ederek, "Allah-ü Teala öyle diledi, oldu..." diyor. "Allah enrine boyun eğ!"
Boyun eğiyorum, valla billa...kulamı terim çarpsın!...
-
YORUMLAR
Haklısınız...Oturduğumuz koltuk ne yöne bakarsa,biz ancak karşımızdakileri görür yazarız.
Ve yine haklısınız Tanrı suçlu,şeytan suçlu !
İnsan suçsuz ve temiz !
Bütün kötü her şeyin suçlusu tanrı !
Oysa bizdeki bu büyük akılla Tanrıyı da öldürebiliriz; şeytanı da kendi ateşinde yakabiliriz.Denemeye değer :)
Lakin bu tür sorular,sorgulamalar insanın içsel duygularının bir duvara çarpıp,orada yığılmasıyla başlar.Bence duvar dibini temizleyiniz.Sonrasında sıraladığınız bütün her şeyin,insanın benlik duygusunun birer sonucu olduğunu göreceksiniz.
Suçsuz Diyorlar...Suçsuzmuş
Suçlu..Suçlu
Yıkılan,yakılan her günümün ardından gelen yangın
Koca bir meydan doldu
Suçunu itiraf eden kelimeler
Aman dilenen sözler
Oysa
İntikam diye bağıran zavallı düşünceler
Kimin kalemini kırdınız
Kimin kalelerini yıktınız
Hangi savaşlardan firar eden sözler bunlar
Hangi yangından kalan küller
Rüzgarda savrulanlar
Halbuki
Değişmeyen tek şey ölüm diyorlar
Geride kalanlar
Yenilgiyi kabul eden bir yığın hain
Ve ben
Diş biliyorum kendime,içimdeki haine
Demek yenildin Rasist denen illete
Utanma artık,kaç gidebildiğin yere
Mutlak bir ’ben’
Muhakkak bir ’ben’ duygusu vuracaktır seni
En umulmaz
Hiç bilmediğin bir gecede
Belkide kalbinin en derin
Duygusuz yerinde
Saygılar...
Kemnur
Bir mum yak karanlığına,
Bir de mumun yalazıyla cigara!
Kullanıyorsan tabii…
Kuruldu işte mahkemen.
Yargılan!
Önce kendini yargıla
Ki, kendin temizsen,
Başkalarını yargılamaya hakkın olsun.
Başkasında gördüğün çirkinlikler
Belki kendindedir.
yaşanan ise kahredici mutsuzluklar...
Her devrin devleri,bir sonraki devrin düşüncelerine boyun eğiyor...Mutlak adaletin sahibi ise,bu durumda sanırım yanlış yapıyor. Oysa size de bu yazıyı yazdırabiliyor :)
Saygılar...
Kemnur
kim attırdı taşları?
kim ölmelerine göz yumdu?
aşkı yaşamaktan kim alıkoydu onları?
kim iyiliğin erdeminden mahrum etti?
kim susturdu özgürlük türkülerini?
kim saklambaç duvarlarına,
“çocuklar ölmez…”
diye sloganlar yazdı?
bu sloganlarla kim kandırdı çocukları?
aşksız ve iyiliksiz bırakmak için,
çocuklara kim yazdı böyle bir alın yazısı?
sen mi T a n r ı m ?
böyle bir kusur işledin mi?
Sen göz yummadıysan bunlara,
bu mezarlıklar nasıl doldu?
bize bile yakışmayan gaddarlıkları,
yapabildin mi?…
- Sen istemediysen Tanrım, bu nasıl oldu?
çocuklar ölmemeliydi
ama,
kusursuzlukların kaynağı,
Tanrım,
senin ilahi takdirin,
karşı mıydı bu arzuma?.
Kemnur
Karışık bir yazı olmuş.
Polis, sanki bu memleketin çocuğu, bu milletin evladı değil.
Aydan mı devşirildi ne?
Onun canı yok, duyguları yok, anası-babası, çoluk çocuğu yok.
Polisi vur, polisi öldür, polisi taşla, polisi yak...
Yüzünde maske, elinde Molotof, boy boy resimlerin yayınlansın gazetede...
Sonra, ekmek almaya giderken öldürülen masum sebi...
Vuran kim?
Katil polis...
Ne yapsın polis?
Linç için teslim mi olsun sokak eşkıyalarına?
Bırakın bu işleri artık.
Gına getirdi vallahi...
Kemnur
Bir tutam hayat
Anlayışımızın biraz kıt olduğu bir gerçek.
(Buraya, bundan sonra yazdıklarımı siliyorum)