İFRİT - ŞEYTANLA YÜZLEŞME (Bölüm 2)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BÖLÜM 2
“Eğer şeytan ve cinlerden korktuğumuz kadar Allah’tan korksaydık apaçık bir aydınlık içinde olurduk.”
Gülüşmelerle geçen gecenin ardından uyku vakti gelmişti. Yatmak için geç bile kalmıştı. Sabah geç kaldığı için onu azarlamaya hazır bekleyen patronunu da sayarsak hemen uyumalıydı. Fakat birkaç gündür onu uykusundan uyandıran kabusları uyumaya korkar hale getirmişti. Ne zaman uyumak için gözlerini kapatsa garip şekildeki suretler beliriyor, rahatsız ediyorlardı. Uzanıp gözlerini kapadı…
Kendini birden garip bir yolda bulmuştu. Yol çok geniş fakat etrafı karanlıktı. Sadece önünde biraz ışık vardı. Tünel görüşünde gibiydi. Birden arkasında bir şeylerin onu takip ettiğini hissetti. Ardından gerçekten bir şeyin onun peşinde olduğunu fark etti. Yürümesi hızlandı, bir süre sonra koşmaya başladı. Fakat ne kadar gayret etse de hızlanması gereken yerde yavaşlıyordu. Bataklık içinde koşmaya çalışır gibiydi. Ayakları bastığı yere çivileniyordu. İleride ışıklar saçan bir tünel girişi gördü. Hedefi orasıydı fakat koşamıyordu. Önce durdu. Yere baktı. “Bismillahirrahmanirrahim.” Sağ bacağını tutup adım attırdı. Solu sürüyerek sağ ayağının yanına aldı. Arkasındaki şey gittikçe yaklaşıyordu. İçini kaplayan ürperti giderek artmaktaydı. Tekrar bir adım daha. “Bismillahirrahmanirrahim.” Anca bu şekilde ayaklarını hareket ettirebiliyordu. Yaklaşmıştı. Son birkaç adım daha…
“Bismillahirrahmanirrahim.”
Sonunda tünelin girişindeydi. Az evvel beliren ışık yoktu. Puslu bir yere adımını attı. Yerler toprak ve yer yer çimenler vardı. Yürümesi normalleşmiş, arkasındaki şey onu bırakmış gibiydi. Saatlerce ilerledi. Yürüdü… Yürüdü. Sonunda bahçe kapısını andıran bir kapı gördü. Yaklaştı. Tam açmak için elini atacakken yerden bir şey çıkıverdi. İrkilerek geri çekildi. Önce kolları ardından başı ve sonra ayakları çıktı... Bir türlü doğrulamıyordu. Üzerinde bahçıvan elbisesi vardı. Kolları ve başı durmaksızın sallanıyordu. Ağzı kocamandı ve dudakları iri, kırmızıydı. Akan salyalarını silerek; “Sen ve arkadaşın. Asla buradan çıkamayacaksınız.” Dedi ve kayboldu.
Muhammed, adam kaybolunca hemen kapıya döndü ama kapı falan yoktu. Bir apartman dairesindeydi. Üç tane çelik kapı vardı. Ve üçünde de “11 Numara” yazıyordu. Hangisine girmesi konusunda en ufak bir fikri yoktu. Geri dönme seçeneği vardı fakat gerisinde onu salyalar saçarak bekleyen korku vardı. Hemen önündeki kapıyı açtı. İçerisi tek bir odaydı. Yere serilmiş beyaz bir kilim ve odanın içerisinde minber vardı. Daha da ilginci ise iki tane kız duruyordu. Uzun siyah saçları vardı ve beyaz elbise giyinmişlerdi. Boyları kısa, belleri yok denecek kadar inceydi. Ayakları gövdelerine oranla çok daha uzundu. Parmaktan daha uzun tırnakları vardı. Minberin önünde dönüp duruyorlardı. Dikkatlerini çekmeden geri adım attı. Kapıyı kapatıp arkasını döndü. “Sübhanallah!” Etraf yine değişmişti, gerisi karanlık ileride ufak bir ışığın olduğu uzun bir koridorun içinde buldu kendini. Ama bu koridor tanıdık geliyordu. “Burası evim.” Umutlanarak karanlıkta odasını bulmaya çalıştı. Sol tarafında bir merdiven vardı, hemen merdivene yöneldi. Gıcırtıları duymaya fırsat bırakmadan hızlıca odasına çıktı. Sarı koltuğuna oturdu. Derken büyük bir karanlık üzerine bindi. Nefesi yarılandı. Omuzları çöktü. Sadece odanın sarı ışığı belliydi. Gözleri kısılmıştı. Bunun cin olduğunu anladı. Yatağa çarptı gözü. Yatakta yatıyordu. Artık iyice korkmuştu. Yatakta yatan Muhammed’in etrafını yaban otları gibi siyah pis kokulu uzun çizgiler sarıyordu. Orda öylece hiç bir şey yapamadan yatakta yatan Muhammed’in homurtular çıkartarak boğuluşunu izledi. Gözleri dolmuştu. Korku üzerindeydi. Dua okumaya gayret ediyordu fakat her defasında unutuyordu. “Bismillahirrahmanirrahim. Kul euzü bi rabbil felak. Min şerri ma….” Gerisi gelmiyordu. Ya boğazına bir şey düğümleniyordu ya da unutuyordu. Ayağa kalktı. Üzerinde tonluk basınç vardı sanki. Merdivenlere doğru yöneldi. Bütün havayı kaplamış fısıltılar devam ederken rüyada yüksek bir yerden düşerse uyanacağı geldi aklına. Son bir hamleyle gözlerini kapatıp kendini merdivenin korkuluğundan iterek boşluğa bıraktı.
İrkilerek gözlerini açtı. Yaşadığı korkunun yanında bu düşüş bir hiç sayılırdı. Yatağındaydı. Rüyasında kendini yatakta nasıl gördüyse aynı şekilde uyanmıştı. Odanın ışığı açıktı. Saatine baktı. Daha yatıp uykuya dalalı 3 dakika geçmişti. Derin bir iç çekti. Kalkıp odadan dışarı çıktı. Salonun lambaları açıktı. İçerden gülüşme sesleri geliyordu. Ev arkadaşlarının sesini duymak Muhammedi rahatlatmıştı. Odaya girdi. “Selamunaleyküm beyler. Bi rüya gördüm varya. Anlatsam inanmazsınız.” Sırtı kapıya dönük duruyordu. Hemen karşısında oturan Ali donakalmıştı. Ses çıkartamadı. İşaret parmağıyla kapıyı işaret ederek; “Laa.. Laaann. A..Ananı s*kiiim.” Kekeleyerek tek söyleyebildiği buydu. Sonra bayıldı. Muhammed arkasına dönmeye cesaret edemedi. O sırada omzunda bir elin sıcaklığını hissetti. Buz kesilmişti. Aldığı nefesi geri bile veremedi. Yüksek bir sesle birlikte onu pencereye doğru fırlatan bir ses… Tek farkında olduğu buydu. Düştüğü yerden kalkarken diğer arkadaşlarına gözü ilişti. Herkesin bir tarafı kesikti ve oda kanlar içindeydi. Titreyen ayakları ayağa kalkmasına engel oluyordu. Korku bütün gücünü emmişti sanki. “Bismillahirrahma…” Henüz sözünü tamamlamadan karşısındaki karanlık şey önde uzun saçlı, iri, kapkara gözlü bir kıza dönüştü. Dili ağzından dışarı sarkıyordu. “Sadece korktuğunda hatırladığın Rabbinden şimdi yardım mı bekliyorsun Ademoğlu Muhammed. Biliyor musun isminden nefret ederim.” Dedikten sonra elindeki uzun sopayı kapının üzerinde kalan duvara tuttu. Üzerinde bir resim belirdi. Hz. İsa’nın Hristiyanların tasvir ettiği yüzü. Korkunç olan kısım ise bir saniye sonra belirdi. Dehşet verici derecede korkunç, bu dünyaya ait kelimelerle anlatılmayacak bir çirkinlik. İsa’nın mezardaki hali.
Muhammed kendini toplayıp; “Bismillahirrahmanirrahim.” Şeytan bir adım geri çekildi. Muhammed devam etti; “Biz iyi biliriz ki Hz. İsa göğe yükseltilmiştir. Ve onun ruhuna hiçbir şekilde azap olunmamıştır.” Bu sözden sonra şeytan başını öne eğdi, kaldırdığında ise her şey için çok geçti. Derin bir sessizlikte buldular kendilerini. Öncesinde hatırladıkları ise müthiş bir gürültü patlamasıydı. Kapkaranlık bu yerde sadece şeytanın kor gibi siyahlı kırmızılı vücudunun ışığı vardı. Muhammed, Yusuf ve Ali dizleri üzerine çökmüş öylece duruyorlardı. Takatleri kalmamıştı. Şeytanın elinde Mine’nin cesedi vardı ve ; “Siz üçünüz! Korkmuş gibisiniz. Benim Kâbemi yapmadan sizinle işimiz bitmiş değil. Gözleriniz benim. Sözleriniz benim! Benden asla kurtulamazsınız!”
Sabah ezanıyla birlikte Muhammed avazı çıktığı kadar bağırarak uyandı. Defalarca besmele çekti. Yusuf ve Ali odaya koştular. Gördükleri ürkmelerine yetti. Muhammed’in gözlerinden biri gri renge dönmüştü ve artık görmüyordu…
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
Hikaye kendisini gerçekten okutuyor ve başladınız mı ne kadar uzun olduğu önemli değil insan okumak sonuna gelmek istiyor.
Ancak bazı soruların (Filiz Şahin'in) dediği gibi cevapları bu bölümde yoktu. Devamı olacağı düşüncesiyle,
kırmızı kurdeleyi alışınızı kutluyorum.
Sevgiler,
seng
Sevgilerle
Vallahi nasıl desem. Uykusuzum ve yarın galatasarayımın maçı var. Uyumam lazım. Şu günde, şu saatte neden sizin yazınızı okudum ki sanki :):)
Tırstım desem yeridir :D
Yalnız favorilerimdesiniz.
Saygılar kardeşim ;)
seng
diyebiliriz ki; asıl zorluk işbu yazıyı okuduktan sonra kendimize gelebilmek..yazı kurgusu itibari ile öylesine başarılı bir şekilde kaleme alınmış ki bi' ürperti duymadım desem yalan olur.
yazıda kişi isimlerinin de özellikli seçildiği de muhakkak.
tebrik ediyorum..oldukça etkileyici bir yazı okuttunuz ve teşekkürler.
~
Saygılar.
seng
Saygılar ve sevgiler
Öncelikle tebrik ederim, çok güzel, akıcı insanı yormuyor,
ancak gözümü tırmalayan, minik çentikler var onları da dile getireyim istedim
nesirde aman aman bir kalemim yok ancak iyi bir okuyucu olduğumu düşünüyorum, 2 haftadır da bu konu üzerine çekilmiş filimleri izliyorum bir çok yeni bilgi de edindim
1.bölüm kadar detaylı değildi, misal Rüyasından aklında en fazla kalan kız arkadaşının çığlıklar içinde söylediği “TAĞUT” kelimesiydi. “Acaba ne demek?” diye düşündü.
cümlesindeki kelimenin anlamını araştırmasını beklemiştim,
sonra neden musallat olmuşlar, ona cevap bulamadım, zîra durduk yere musallat olmazlar, onun için 3. bölümü olacak diye umuyorum
girişte kelime ve durum bildiren ifade( gelmişti, yapmıştı, kalmıştı vb.) tekrarları var ki 1.bölümde de görmüştüm , hepsi bu kadar. (bana göre)
tekrar tebrik ederim, diğer yazılarınızı da okuyorum ve de faydalanıyorum teşekkür ederim.
selam ve saygı sunuyorum, sağlıkla kalın.
Filiz Şahin. tarafından 8/29/2014 12:01:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
seng
Ayrıca hikaye bir seri olacağı için düğümler yavaş yavaş çözülecek. Bu bölüm sadece rüya olduğu için detaylara yoğunlaşmadım fakat 3. Bölüm "Rukye"de "Tağut"un anlamı bulunacak ve 4. bölümde ise bu üç arkadaşın neden böyle bir olaya bulaştığı ortaya çıkacak. 4. bölüm sonu ise kimsenin tahmin edemeyeceği bir gerçek ortaya çıkacak.
Şeref verdiniz hikayeme. Saygı ve sevgiyle...
Filiz Şahin.
takipteyim :-) sağlıkla kalın.
seng
Saygı ve sevgilerimle..