- 432 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Narkissos'un Laneti
Güzelliğin, en nihai, elle tutulur, gözle görülür suretleri onu tam olarak kavramamıza yetmez. Güzelliği bazen vücut bulduğu bir kadının iç gıdıklayan işveli tavırlarında, bazen yüksek bir tepenin yamacından ufka kadar uzanan duygulu yeşilliğin, serbest mavilikle ve güneşle taçlandığı manzarada, bazen de zekice kurgulanmış bir şaheserin mizah kokan gerçekçiliğinde yakalarız.
Aslında tüm bu esrarengiz, geçici ve haz dolu anların, güzelliğin baş döndürücü biçimleriyle dolu olduğunu bilir, başımızdan geçen felaketlere ve katlandığımız acılara rağmen, hayatın son bulacağı gerçeğini ters yüz ederek, sağaltıcı, umut vaat eden bir şiddetle bizi hayata bağlıyor oluşunun hakkını teslim etmeyiz.
Bunun yerine, güzellikle suni bir bağ kurduğumuz maddi değerlere; eşyaya, paraya, mülke vs. gereğinden fazla önem atfederek gözlerimizin önüne kalın bir perde indirdiğimizin de farkında değilizdir. Başarıya, mevkiye ve üne kavuşma arzumuzun altında da kişiliğimizin bizi özel hissettirecek niteliklerini; tıpkı nergis çiçeğine adını veren Narkissos’un* sudaki yansımasını saatlerce izlemesinin altında yatan neden gibi, kendi güzelliğimizi sergileyip, bunu başkalarının gözünden görmek isteğimiz yatmıyor mu?
Biz güzelliğin peşinden bilinçsizce, kesintisiz bir kovalamacayı sürdürürken o bir orman perisinin muzipliğiyle, bir ateş böceğinin coşkusuyla kendisini birden gösterir ve aynı hızla kaybolur. Ona sahip olmak için giriştiğimiz bu sonuçsuz mücadeleden yıldığımızda bir aldatmacanın içindeymişçesine içerlemeye hazırızdır. Gündelik hayatın sığlığı, alışkanlıkları ve yüzeyselliği güzelliğe karşı bizi daha da duyarlı kılabilecekken aynı zamanda uyuşuk, kayıtsız bir ruh halinin içine de hapsedebilir. Ama huzursuzluk tiz bir titreşim halinde tüm varlığımıza yayılır ve gemlenemez, yakıcı bir tutkuyu da besler. Canı istediğinde bizi huzuruna çağıran bir kraliçe gibi, güzelliğin tahakkümünde, ona duyduğumuz aşk ve onun ayrılmaz bir parçası olan ıstırap yüzünden, aşkını çöllerde arayan bir meczubun sandığı gibi önümüze çıkan her vahada ona sarılacağımıza inanırız.
*Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda ’eko’ dediğimiz yankılara dönüşür.
Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür.
YORUMLAR
aklıma geçenlerde internette gördüğüm hollywood yıldızların son hali geldi. o güzel aktrisler tiksindirici vücutlarıyda kamera karşısına çıkmak bile istemiyorlar. insan güzelliğin geçici olduğunu biliyor ama yine de ondan vazgeçemiyor. çünkü sadece yaşadığımız an ile fiziksel bir yakınlaşma içine girebiliriz ve de ancak o şekilde mutlu olabiliriz. sonuçta mutlu insan mutsuz insandan kat kat iyidir. tebrik ederim.
yahyaoguz tarafından 8/27/2014 11:18:59 PM zamanında düzenlenmiştir.