- 934 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
Bedavaya Yurtdışı Seyahati
’Bedavaya yurt dışı seyahati olur mu?’ sorusu takılmıştır şimdi sizin aklınıza. Ben de bilmiyordum ama, gerçekten oluyormuş. Öyle şirket, herhangi bir kuruluş, ya da devlet kesesinden değil ha, kendi imkanlarınızla gerçekleştirebildiğiniz bir seyahat bu.
Benim kızların her ikisi de, zamanın bir yerinde, bir şekilde yurt dışına çıkma imkanı yakalamışlardı. Ufak oğlan ise, kısmetsiz garibim, ne Türkiye dahilinde doğru dürüst bir gezi imkanı bulabildi, ne de sınırlarımız dışında bir ülkeyi görebildi. Ne zaman konu açılsa, dokundurur durur bu meseleyi bana.
Haziran ayının ikinci yarısıydı sanırım. On beş günlük bir tatil için Türkiye’ye, memleketime dönmüştüm. Yorucu bir çalışmanın nihayetinde, bir güzelce dinlenip, kendimi toparlayayım diye düşünüyordum sözün doğrusu. Hani ’Evdeki hesap çarşıya uymaz’ atasözümüz var ya, ne kadar doğru sarf edildiğine bir kez daha şahit oldum o günlerde.
Bizim ihtiyarlar,(Annem ile babam oluyorlar kendileri) tatile flan imkan tanımadılar, dizlerinin dibinden ayırmadılar beni. Yemek, bulaşık, alışveriş derken, değil on beş gün, ardından gelen bir aylık süreye de el koydular resmen. Helal-ı hoş olsun. Sonuçta anamız-babamız. Üzerimizde, ne kadar çabalarsak çabalayalım, asla ödeyemeyeceğimiz kadar hakları var. Bu arada, benim gelmemi fırsat bilen ve anında ortadan kaybolan kardeşlerime ve olaydan sorumlu tüm kişilere sitemlerimi bildirmeden de geçmeyeyim burada.
Lafı uzatmayalım, annemin şiddetli itirazlarına rağmen, bir günlük izin kopardım kendime. O günü de, başta oğlum olmak üzere, kendi aileme ayırdım. Onlar için de hoş bir sürpriz oldu bu kararım, oldukça sevindi garibanlar.
Hafta içi bir gündü. Oğlan bilgisayardan, kızım ve annesi dizilerden kafa kaldıramıyorlar, dolayısı ile de zamanında yatıp zamanında kalkamıyorlar. Oldukça düzensiz bir hayatları var. Okullar açılıncaya kadar bu durumu düzeltmek imkansız gibi gözükmekte.
O gece, erken yatmaları gerektiğini tembihledim her birine. Feryat figan ettiler, kendilerince bir çok mazeret sıraladılar hemen ardı ardına. Ne ciddi işmiş meğer bu bilgisayar ve televizyondaki programlar. Ben de oldukça şaşırdım bu duruma doğrusu. ’Yarın erkenden, beraberce bir yurt dışı seyahatine gideceğiz.’ deyince, yelkenleri indirdiler bizimkiler anında. Tüm önemli uğraşlarını bıraktılar bir kenara, telaş ile yol hazırlıklarına başladılar.
Sabaha karşı, saat 04.00 sularında, kahvaltı yapmadan, gün doğumuna doğru yola koyulduk. Akşamki hava durumu, Doğu Karadeniz Bölgesini parçalı bulutlu gösteriyordu ama, elimizden gelen de bir şey yoktu bu konuda. Bir günlük gezimizin yağmura denk gelmemesi için dua edebilirdik sadece. Biz de öyle yaptık.
Trabzon-Sarp sınır kapısı arası, yaklaşık 250 km kadar. Karadeniz sahil yolu, kesintisiz sınıra kadar uzanıyor. Asfalt oldukça kaliteli; dolayısı ile araçla yolculuk konusunda bir sıkıntı çekmiyorsunuz.Bir de sabahın erken saatlerini seçmişseniz yola koyulmakta, trafiğin tenhalığı nedeni ile biraz daha keyifli oluyor ardı ardına sıralanmış ilçelerden süzülüp geçmek. Yörenin asabiyeti ile meşhur sürücüleri ile uğraşmak zorunda kalmıyorsunuz.
Kısa zaman zarfında Rize’yi geçip, Çayeli’ne varmıştık ki; inanılmaz yoğunlukta bir yağmur bastırdı. Aracın silecekleri son kademesinde çalıştığı halde, önümüzü görmekte zorluk çekmeye başladık ve hızımızı azaltmak zorunda kaldık ister istemez. Kimsenin bir şey söylediği yok ama, tatilimizin hiç hoş geçmeyeceği düşüncesi gezinmekte her birimizin kafasında. Biraz moralimiz bozuluyor, keyfimiz kaçıyor.
Yolumuza devam ediyoruz. Karar vermişiz ya yurt dışı seyahatine, geri döner miyiz hiç? İlk hedefimiz, Sarp sınır kapısı, ardından da Batum evel Allah...
Kısa bir süre sonra yağmur şiddetini kaybediyor, çok zaman geçmeden de tamamen kesiliyor. Doğu Karadeniz Dağlarının doruklarında beliren aydınlık, bir müddet sonra gök yüzünü sevimli bir maviliğe boyuyor. Anlıyoruz ki, o kara bulutlar gerimizde kaldı, önümüzden oldukça güzel ve güneşli bir gün gelmekte.
Sınır kapısına vardığımızda, pek bir kalabalık ile karşılaşmıyoruz. Hep hafta arası, hem de sabahın köründeyiz ya, tam geçiş yapılacak zamanı seçmişiz. Ne araç, ne de insan kuyruğu var. Sorumlular, ufaktan ufaktan şekerleme bile yapmaktalar.
Bu seyahati yapmayı arzulayacak arkadaşlarımız olabilir. O nedenle, burada az bilgi verelim prosedür hakkında. Gürcistan, Türk vatandaşlarına vize uygulamıyor. Hatta, pasaport dahi istemiyor. Kimliğiniz, sınırdan rahatlıkla geçmenizi sağlayabiliyor. Sadece, yurt dışı çıkış harcı var ya,(15 tl) onu ödemeniz ve pulu almanız gerekiyor. O pula adınızı yazıyorsunuz, dönüşte gösteriyorsunuz. Yani, kimlik cüzdanınız ve yurt dışı çıkış harcı pulu, Gürcistan sınırını geçmeniz için yeterli oluyor.
Yayan geçiyorsanız problem yok. Pulu aldığınız gişenin önünden güzergahı takip ederekten, normal işlemleri yaptırıyor ve rahatlıkla karşı tarafa geçiş yapabiliyorsunuz. Kalabalık olduğu durumlarda, bu kısım biraz zahmetli oluyor. Çünkü, gerek Gürcistan, gerek Azerbaycan, gerekse diğer çevre ülkelerden gelen insanlarda, öyle kuyruk, sıra olma alışkanlığı gibi bir şey ok. Biraz karışıklık olmuyor değil hani.
Araç ile geçmek daha kolay. Bizlerin yaptığı gibi, müsait bir zaman yakalamışsanız, hiç bir sıkıntı çekmeden, oldukça rahat bir şekilde geçiş yapıyorsunuz. Ama, sizin de önce yurt dışı çıkış harcı pulu almanız gerekiyor. Bu pul, kimliğiniz, ve aracınızın ruhsatı gerekiyor. Araç, sizin adınıza olmalı. Ya da, sahibi tarafından verilmiş bir resmi izin belgesi olmalı. Bu evraklar tamam ise, sınırın her iki tarafında yapılan kısa işlemlerden sonra, geçiş yapabiliyorsunuz.
Bir konuyu daha açıklayalım burada. Eğer yanınızda, 18 yaşından küçük çocuğunuz var ise, her iki ebeveynin de bu geçişte yer alması gerekiyor. Bu durumda, çıkış pulu aldıktan sonra, anne-baba ve 18 yaşından küçük çocuk, sınırı hep beraber araçta geçiyorlar. Yaya bölümünden geçmiyorlar.
Beklediğimizden çok daha kısa zaman ve kolay bir şekilde, üstelik de aracımızla Gürcistan tarafına geçtik. Daha önceki senelerde Gürcistan’da çalışmışlığım vardı. O zaman vize ve pasaport uygulaması yapılıyordu ve tenha olsun diye gecenin geç saatlerini seçtiğimiz halde, bayağı sıkıntı çekiyorduk gümrüklerde. Şimdi her şey çok rahatlamış ve kolaylaşmış.
Sarp sınır kapısı, her iki yanı oldukça yüksek ve denize dik yamaçlarla inen dağlarla çevrilmiş küçük bir derenin ağzına kurulmuş. İnanılmaz yoğun bir bitki örtüsü ile kaplanmış coğrafya. Yer yer çay bahçeleri de göze batıyor. Küçük derenin her iki yanından yükselen arazide, seyrek Karadeniz evlerini gözlemleyebiliyorsunuz. Aslında tek bir köymüş zamanında bu yöre. Sınır kurulunca, ikiye bölünmüş köy ortadan. Batı mahallesine Sarp, Gürcistan dahilinde kalan doğu kısmına da Sarpi adı verilmiş. Lazlar yaşıyorlar burada ve hepsi birbiri ile akraba. SSCB nin dağılması en çok onların işine yaramış olmalı. Gürcistan(Daha doğrusu Acerya) tarafındaki Lazalar da çok iyi Türkçe konuşurlar. Sarpi-Batum arasındaki tüm taksileri onlar işletiyorlar zaten.(Barum, Azcerya Özerk Bölgesinin baş şehridir.)
Bir kaç poz fotoğraf çekiyor çocuklar Sarpi’den, ardından da Batum’a doğru yola koyuluyoruz. Bu arda, sınırın hemen öteki yakasında oldukça güzel bir kumsal var ve Gürcüler, ta Batum’dan buraya deniz sefası için gelebiliyorlar. Sarpi-Batum arası zaten on beş km kadar.
Bakımsız, gidiş-geliş ve virajlı yolu yadırgıyorsunuz tanıştığınızda. Ülkenin ekonomik durumu hakkında ilk bilgileri bu yol veriyor sizlere. Tabi ki, iki ülke arasındaki uçurumu da kıyaslama imkanı bulabiliyorsunuz.
Soruyorum oğluma;’Türkiye’nin Karadeniz’e dökülen nehirlerini bir say bakalım.’ Bir-iki tane sayıyor ama, maalesef soruma sıhhatli bir cevap veremiyor. Bir soru daha: ’Çoruh Nehri nerededir?’ ’Karadeniz’ diyor hemen. Akıllı oğlan, biliyor altından bir Çapanoğlu çıkacak sorunun. ’Doğru, Karadeniz’e dökülür Çoruh. Ama, neresine dökülür, biliyor musun?’ Benimkinde ses yok. Kara kara düşünmekte, okulda öğrendiklerini hatırlamaya çalışmakta.
Artık yüksek dağlar arkamızda kaldı, geniş bir düz alanda yol almakta arabamız. Az ilerimizde uzunca bir köprü var, ayağımı gaz pedalından çekiyorum, araç iyiden iyiye yavaşlıyor. Köprünün girişindeki levhayı işaret ediyorum, dikkatlice inceliyor. Oldukça paslanmış, güç bela okunabilen eski bir bilgi levkası.’Chorokhi’. Böylece Çoruh Nehrinin, denize döküldüğü yeri öğrenmiş oluyor oğlum. Bir bukle duruyor, nehrin geniş deltasını, uçuşan martı sürülerini, iyice yavaşlayan akışın, dalgalarla aheste kucaklaşmasını seyrediyoruz.
Eski Karadeniz yolları gibi buralar. Sağlı sollu yüksekçe ağaçlar, oldukça sık çukurlar, nereden, nasıl çıktığı belli olmayan ve özgürce ana yolda dolaşabilen inekler. Hemen sol tarafımızda, yolun hemen yanı başındaki hava alanına, Türk hava Yolları’nın Batum uçağı süzülüyor. Bu uçakla, Rize, Artvin yolcuları da seyahat edebiliyorlar. Uçaktan servislere alınıyorlar, polis eskortu sayesinde, sınır işlemleri yaptırmadan Türkiye’ye geçiyorlar. Güzel bir uygulama.
Batum’dayız. Acele olarak Lari bulmamız gerekiyor. Zira aracımızda nerede ise hiç yakıt kalmadı. Dostların tavsiyesi üzere, buraya boş depo ile geldik. Zira Gürcistan’da 95 oktan benzin, 2.68 tl , LPG ise, 2.10 tl civarında. İşte, bedava tatilin sırrı burada yatmakta.
Batum sokakları oldukça tenha. En son gördüğümden beri, oldukça değişmiş, ilerleme sağlamış şehir. Yapılan yüksek ve modern binalar, gerçekten çok göz alıcı. Ancak, benim gibi bu ülkeleri iyi tanıyan bir insanın, öyle çabucak bir yargıya varması beklenemez doğal olarak. Şehrin, görünmeyen yüzü ile de tanışmam gerek diye düşünüyorum.
Bir change ofis buluyoruz hemen. Görevlinin sıkı korunan bölmesi ve uykulu gözleri, bu ofislerin 24 saat hizmet verdiği hissi uyandırıyor bende. 400 dolar veriyor, 690 lari civarında bir miktar alıyorum. Demek ki, 1 dolar=1.73 lari oluyor.
Ofisten çıktıktan sonra, sağa sola bakınıyor, karnımızı doyuracak bir yer arıyoruz ama, sabahın erken saatleri hala, hiç bir hareket gözlenmemekte şehirde. Ne yapsak diye düşünürken, iki sokak ötede kurulmakta olan semt pazarı dikkatimizi çekiyor. Eşimle o tarafa seğirtiyoruz hemen. Güzel bir sürpriz oluyor semt pazarı ile tanışmak bizim için. Her şey güzel de, dil sorununu çözemiyoruz bir türlü. Biz, Gürcüce ve Rusça bilmiyoruz, onlar da Türkçe ve İngilizce. Azerbaycan’ın değerini anladım o anda. En azından dil problemin yok. Sen onları biraz zor anlasan da, onlar seni ana dilleri gibi anlıyorlar. Zira, Türk televizyonlarını seyrediyorlar ağırlıklı olarak.
Bir yolla anlaşıyoruz pazarcılarla. Genellikle bayan zaten satıcılar. Türkiye’ye oranla oldukça ucuza biraz sebze, biraz meyve, biraz da yöre peyniri alıyoruz. Pazarın hemen yanı başındaki bir fırından da, sıcacık ekmeğimizi temin ediyor ve Batum’a şimdilik veda edip, Poti’ye doğru yola çıkıyoruz.
İnanılmaz doğal güzellikler arasından kıvrılıp giden yol, önce Batum’un doğusunda yer alan dağların hoş manzaralı tepelerine, ardından da sık bambu ağaçları ile kaplı karanlık vadilerine taşıyor bizleri. (Devam edecek)
Bir tutam hayat- 27.08.2014-Azerbaycan
YORUMLAR
ne güzel bir anlatım
ama benim aklım çocuklar ve b.sayarda kaldı
aynı şeyden ben de mustaribim
ne yapsak bırakmıyorlar
biz neyle uğraşıyorduk acaba küçükken
güzeldi dostum
Bir tutam hayat
Benim oğlanın da durumu vahim.
Yakamı kurtarıp buralardan,
evimin-barkımın başına dönemiyorum.
Oğlum,
olması gereken istikamette yürüyemiyor.
Bakalım ne yapacağız?
Bilgisayardan ayırıyoruz, telefona takılıyor bu kez.
Durumlar hiç iç açıcı değil.
Teşekkür ederim ziyaretine.
Bu gezi yazısını da bitiremedik.
Umarım yakında bağlarız bir şekilde.
Kıskanmadım desem yalan olur,
Benim de hep hayalimde olan ülke, Azerbaycan, orada arkadaşlarım var mutlaka ziyaret etmek istiyorum. Şuan tayin bekleyen torunum var inşallah tayini Karadenize bir yerlere çıkar da bahsettiğiniz bu güzel yerleri biz de görürüz.
Ayrıntılarla anlatılmış çok güzel bir gezi yazısı, devamını merakla bekliyorum.
Tebrikler, selamlar
Dostum merhaba
Sayenizde yine keyifli bir yolculuğa çıktık sizin rehberliğinizde yolculuğun tadı da bir başka oluyor yazının en hoşuma giden ve beni gülümseten bölümüyse erken yatmalarını tembihlediğinizde yeğenlerimin önce bir sürü mazeret sıralamalarının ardından. Yurt dışı seyahatini duyunca bütün önemli işlerini bir tarafa bırakıp seyahat için hemen hazırlık yapmaları oldu çok hoş bir tepki olmuş heyecan verici güzel duygular.bunlar.
Gürcistan’da kendi dilerinin dışında ağırlıklı konuşulan dil hangisi?
Güzel yazınızı beğeniyle okudum kaleminize yüreğinize sağlık.
Saygı sevgi selamlarımla.
Yurt dışına çıkmamış biri olarak ben de eşlik ettim bu sevimli aileye. Eh, coğrafyam da sıfır olduğu için iyi ki kimse beni coğrafya bilgimle sınamıyor, diye de geçirdim içimden.
Çok hoş bir anlatım ve bir o kadar sürükleyici. Bakalım, bir sonraki durağımız neresi olacak.
Kutlarım yürekten.
selamlarımla...
Bir tutam hayat
bir gün sizin de yolunuz düşer,
gezip-görürsünüz oraları.
Ziyaretinize teşekkür ediyorum.