- 620 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
O KIRMIZI FULARIN EŞİĞİNDEKİ UMUT
Sakardı. Olması gerektiği gibi gelişmiyordu hiçbir şey, Rasim’in. Şiir yazıyordu. Geceleri kusar gibi şiir yazardı. Hayatta becerebildiği bir şey varsa, o da şiir yazmaktı. Çalışmasına rağmen şiir yazmaya dört saatini ayırıyordu. Saat gecenin on ikisinde başlayıp, dördünde beşinde bitirip yatardı. Bir dergiye gönderdiği şiiri, bir dergi editörünün kabul etmemesi üzerine bir yıkıntı gibi yığılmıştı orta yere Rasim. Biliyordu. Şiirlerinin o kadar iyi olmamasının. Ama bir ismini görmekten mutluluk duymak amacıyla göndermişti. Olmamıştı. Bir bina yıkılır, geride kalan ise sadece bir yığıntıdır. Rasim’de o yığıntıdan ibaretti. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Hayat konusunda, yaşam konusunda. Bu olayı sikine takmamasın rağmen evden sert bir ifadeyle çıktı. Karşıyaka sahil boyunca gezindi durdu. Sigara yaktı. Bir, iki, üç, dört… içine sinmeyen bir şey vardı Rasim’in. Bunun sıkıntısını kendi de görebiliyordu. Onun için evin yolunu tuttu. Yolun üst tarafından geçerken Mahmut abiyi gördü. “Evlat, hayırdır neyin var?” dedi Mahmut abi. “bi’ şey yok abi. İyiyim ben.” dedi Rasim. Sıkıntısını anlamıştı Mahmut abi. Şiir yazan bir adam tanıyorsanız, hüzünlü, içli olduğunu bir şekilde anlarsınız. Bunu da Mahmut abi anladı. “Geç içeri.” dedi. İçeri geçtikten sonra, meyhanenin en soluklu yerine gitti.-en köşeye. Mahmut abi meze falan getirdikten sonra, karşısına geçip soru sormaya başladı.
“hayırdır evlat bi’ sıkıntın mı var?”
“yok abi.”
“var var. Ben şair adamın gözünden anlarım.”
Bu konuşmalardan sonra Rasim içmeye devam ediyor, bir yandan içindeki düş kırıklığını bastırmak istiyordu. Ama olmuyordu. Hayatında en büyük arzu ettiği şeyin olmayışı, bir insan için yığıntıdan başka bir şey değildir. Hayat bu. Her istediğin olacak gayesi yok. yalnızsın. Olması gerekenler olmadığı halde, olması mümkün olmayan şeylerin olmayışı insanı kahır eder bir süre. sonra içini kemirir. Ve bu ölüme kadar gider. Sonuç olarak, nakavt olursun. Hayattan, hayattan yediğin yumruktan nakavt olursun.
Rasim içmeye devam ediyor. İçeriye müşteriler giriyor. Mahmut abi müşterileri karşılama da yardımcı oluyor. Bi’ süre sonra, kapanmaya vakit içeriye bir bayan giriyor. Mahmut abi, “Kapatıyoruz hanım efendi.” Diyor, kadın ise “içeride hâlâ içen birileri var.” Diyerek ısrar ediyor. Kadını kırmayarak, içeriye alıyor. Kadın içeriye geçtikten sonra, Rasim’in tam karşısındaki masaya oturuyor. Kadın kızıl saçlı, gözleri mavi yada yeşil. Tam olarak görmese de şöyle bir bakıyor kadına.
“çok güzelsin.”
“efendim.”
“çok güzelsin diyorum. Bu gece senin güzelliğin bu geceye bir anlam katıyor.”
“teşekkür ederim.”
Teşekkür ettikten sonra kadın, Rasim’e bakıyor. Gözleri ister istemez Rasim’e gidiyor. Daha sonra bir sebep bulup yanına gidiyor kadın.
“oturabilir miyim?”
“buyurun.”
“şey diyeceğim. Bu kadar içmenizin sebebi nedir acaba?”
“şiir.”
“nasıl şiir.”
“ben şairim kendi çapımda. Günde dört saate yakın bi’ boklar yazmaya çalışıyorum. Hayatta en arzu ettiğim şeyi yapmak istedim. Bir dergide yazmak. Dergiye bir adet şiir yolladım. Ve döndüklerinde, “maalesef yazını paylaşamıyoruz.” diye telgraf yollamışlar. Yani bir tokat yedim hayattan.”
“ne diyeceğimi bilmiyorum.”
“bir şey demenize gerek yok. çok güzelsiniz. Bir şiir kadar güzelsiniz.”
“teşekkür ederim. Böyle ilk defa birisinden iltifat duyuyorum.”
Bu konuşmalardan sonra, sustular. Konuşmadılar bir süre boyunca. Yaptıkları tek şey, birbirlerinin gözlerine bakmaktı. Rasim mutsuz olmasına rağmen, şimdi ise mutluydu. Bir kadına karşı her şeyi anlatmış, bir nebze olsun rahatlamıştı.
“siz. Siz niye geldiniz buraya?”
“bilmiyorum. İnan niçin buraya geldiğimi bilmiyorum. Hep buradan geçiyordum. Hoşuma gitti. Gireyim dedim.”
“iyi yapmışsınız. İyidir. Mahmut abi de iyidir. Ben iyiyimdir. Ama bilmiyordum.”
Saat ilerliyor. Rasim içmekten bıkmıyor. Bir süre sonra içmeyi bırakıyor, ayağa kalkıyor Rasim düşüyor. Kadın yardım için Rasim’i boyuna alıyor. Hesabı ödemek için Mahmut abinin yanına gidiyor. Giderken birkaç soru soruyor Rasim.
“beni nereye götüreceksin?”
“nerede oturuyorsun?”
“inan bilmiyorum.”
“tamam o zaman bana gideriz. Olur mu?”
“neden olmasın.”
Hesabı ödedikten sonra arabanın yanına gidiyorlar. Arabaya binerken, Rasim bir şeyin farkına varıyor. Boynunda bir fular. Kırmızı. Kıpkırmızı bir fular. Onca saattir içtikleri yerde görmemesine rağmen, neden arabada gördü? Niçin o soruyu sormuştu Rasim. Arabaya bindikten sonra yola koyuldular. Bir süre ilerledikten sonra, araba durdu.
“nereye geldik?”
“benim evime.”
“sarhoş değil misin sen?”
“sarhoşum. Ama hissetmiyorum.”
Arabadan indikten sonra Rasim, şöyle bir etrafına baktı. Karşısında dubleks bir ev. Gerçekten güzeldi. Bahçesinde çam ağaçları, havuz, mangal yeri. Çok güzel.
“burası senin mi?”
“evet benim.”
“çok güzelmiş.”
İçeriye geçiyorlar. Rüstem hayatında görmediği bir resitali, flu bir halde görüyor. Bulanık. Ama bir o kadar gösterişli bir ev. Muazzam. Gerçekten muazzamdı. Duvarda tablolar. Bir tarafta binlerce kitap. Gördüğüm en güzel evlerden bir tanesiydi. Ama Rasim bunları gördükten sonra koltuğa yığılıp sızdı. Uyuyordu. Kadın ise uyuyan rasimi görüp, kahvesini içiyordu. Garipti. Çok garipti. Sanki kadın yıllardı bu anı bekliyordu. Rasim uyuyor, kadın gözünü kırpmadan Rasim’i izliyordu. Sabah oluyor, kadını uyuyor, Rasim yataktan uyanıyor. Nerede olduğunu bilmiyor. Bildiği bir şey varsa, dünden o kalan kırmızı fulardı. Yataktan kalkıyor, yüzünü yıkamak için banyoya giriyor. Yüzünü yıkıyor, aynada kendisine bakıyor. Neredeyim ben? Niçin buraya geldim? Dün gece ki o fular, neyi nesiydi? Diye sorular sorarken, kapı çalıyor.
“iyi misin?”
“iyiyim.”
Bir kadın sesi. Evet evet! Bir kadın sesi. Dün geceki yaşanan olayları hatırlamasa da Rasim bir kadının sesini duyuyordu. Ve irkilmişti. Kapıyı açıyor, karşında o kırmızı fularlı kadın. Evden acelece kaçıp gidiyor. Kadına hiçbir şey demeden koşturarak evden kaçıyor. Sahil boyuna koşuyor. Bir süre koştuktan sonra sahil kenarında bir banka oturup dinleniyor. Cebini karıştırırken, cebinde bir şeyin olduğuna farkına varıyor. Kırmızı fular. Cebindeydi. Ve bir mektup. Fuları alıp koklamaya başlıyor. Mektubu okumaya başlıyor. Mektubu okuduktan sonra koşturarak kaçtığı eve gidiyor. Kapıyı çalıyor. Kimse yok.
Rasim bütün umutları yeniden yeşerecekken, bi’ an o yığıntının enkazında kalıyor yeniden. Umut, zifiri bir karanlığa bürünmüştü Rasim için. o umudun yolculuğunda Rasim’in yapabildiği sadece bir sigara yakmaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.