- 455 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DOKTOR NUBA
Bir pazar günü evde boş boş oturmaktan ya da Televizyondaki can sıkıcı dizileri izlemekten canınız sıkılıp da Kordon’da şöyle bir hava almaya çıktığınızda ya da Alsancak’ta gezinirken yorulup ta, canınız bir çay ya da kahve içmeyi çektiğinde oturduğunuz pastane de onlardan bir kaçını mutlaka görürsünüz. Giyimlerinden üst gelir grubuna mensup olduğu hemen anlaşılan iyi giyimli kızları ya da orta yaşlı hanımları...
Bunlar hani o karşıdan baktığınızda besbellidir sosyete hanımı oldukları .Ve onlar sanki bütün halleriyle ve davranışlarıyla bunu gösterirler. Örneğin bu sosyete hanımlardan birinin üzerinde pahalı, koyu nefti bir tayyör vardır ve bunun içerisine eflatun bir bluz giymiştir. Boynunda da yeşil ama yaprak yeşili bir fular vardır. Son derece güzel makyajlı olup, takıları fevkaladedir. Ve şaşırtıcı tarafı kızıla boyalı saçları en fazla üç milimdir. Elinde zarif bir ağızlıkla sigara içerek konuşur karşısındakiyle.
Bu tipten kızları ve hanımları bir de pop şarkılarının kliplerinde görürsünüz. Sıkça rastlarsınız bu kliplerde saçlarını usturayla kazıtmış kızlara. Peki bunlar nedir diye dibini kurcaladığımızda Batı da gittikçe artan bir şekilde bunun bir moda haline geldiği ve yayıldığını görüyoruz. Tabii bu durum benim gözlerimin önüne hemen İzmir’li şair Attila İlhan’ın Paris maceraları sırasında aynı evi paylaştığı ve bulvar kahvelerinde sıkça politik tartışmalar yaptığı arkadaşı Afrika’lı Nuba’yı getiriyor. Attila İlhan’ın hatıralarında anlattığı gibi Nuba o zamanlar Tıp Fakültesi’ni bitirmek üzere olan zenci güzeli bir öğrencidir. Nuba sol görüşlü olup aynı zamanda tam bir Afrika milliyetçisidir. Ve çok enteresandır bundan tam kırk yıl önce Paris’in ortasında saçları usturayla kazınmış bir şekilde dolaşan bir genç kızdır. Yani her zaman muntazaman elektrikli usturayla saçlarını kazıyıp sokağa çıkarmış Nuba.
Buna Attila İlhan çok şaşırdığı gibi en çok ta Fransızlar şaşırırmış bu duruma. Çünkü yaşı genç olanlar bunu pek bilmiyor olabilirler. Fransa’da saçları kazınmış bir kadın demek hakaret edilen bir kadın, aşağılanan bir kadın demekti. Bunun sebebi de İkinci Dünya Harbi’nden sonra , işgal sırasında Almanlarla işbirliği yapan kadınların ceza olsun diye saçları kazınmıştır. Ve böylece teşhir edilmişlerdir, bunlar işbirlikçilerdir, hainlerdir diye.
İşte o yüzden saçı kazınmış yahut kısaltılmış bir kadına rastladılar mı garip bir şekilde bakar Fransızlar. Bu durumda Fransızların Nuba’ya bakmamaları mümkün değildir. Zira Nuba saçlarını usturayla kazımakla kalmayıp yerel giysileriyle dolaşırmış Paris sokaklarında. Yani allı güllü elbiseler giyermiş pamuklu Afrika tarzında ve mısır sapından yapılmış piposunu içermiş tüttüre tüttüre.
Peki bunu neden yapıyordu Nuba? Çünkü bununla bir yerde öc alıyordu Fransızlardan bu genç kız. Fransızlar onun memleketini yıllarca sömürge olarak kullanmışlar ve kendi kültürlerini onlara kabul ettirmeye çalışmışlardı. Oda Fransa’nın göbeğinde kendi kültürünü, direncini sergilemek istiyordu. Ve her sabah kafasını usturayla kazıdığı bir gerçekti. Zencilerde bunun bir ölçüde kabul edilebilir ve hoş olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Attila İlhan’ın anlattığına göre bu saç modeli ona çok yaraşırmış. Ve bazı akşamlar Montparnasse’daki Dupont kahvesinin orta katında oturup konuşurlarken Nuba’nın kafasına vuran neon ışıkları, elinde konyak kadehi, öteki elinde de mısır sapı piposuyla çok güzel görünürmüş şaire Nuba...
Bu saçları kazıma meselesi onları bir hayli zaman meşgul etmiş. Afrikalılar bunu niye yapıyorlar diye Nuba birtakım araştırmalar yapmış bu konuda. Ve tabii bu araştırmaların çoğu kütüphanelerde ve müzelerde olmuş. Ve nihayet bir akşam yine Dupon kahvesinde konuşurlarken soğuk karlı bir akşamda . Nuba yaptığı incelemenin sonucunu açıklamış Attila İlhan’a. Nuba’nın araştırmalarının sonucunda ortaya çıkan şudur.
’’İnsanlar arasında saçlarını kazımayı, kadınların özellikle saçlarını kazımasını ilk düşünenler Afrikalılar olmuşlar. Yani bu iş Afrika’da başlamış. Nuba Afrika’nın Fildişi Sahilleri’ndendir ve yine Nuba’nın söylediğine göre Burkina Faso’da özellikle matem dolayısıyla saçlar kazınırmış. Kadınlar kazırmış saçlarını.
Masailer’in ki,(onlar Kenya’da yaşıyorlar) onların kadınlarının sürekli kafalarını kazıdıkları bir gerçek. Ufacık yaşından itibaren hiç bir genç kızın başında asla saç bırakılmıyor ve bunlar muntazam bir şekilde kazınıyor. Niye bunu yapıyorlar diye araştırdığımızda ortaya Nuba’nın bulduğu gerçek çıkıyor. Çünkü bilirsiniz zencilerin saçları çok sık ve çok kıvırcıktır. Ve Afrika’da da haşarat pek çoktur.Bu haşaratlar bu sık saçların içinde yuva yapıyorlar . Özellikle çeşitli bitler ve buna benzer asalaklar deliye çeviriyorlar insanları. Onlarda kazıyarak kurtuluyorlar bu beladan. İşte Nuba kadınların saçlarını kazıtmalarını bu gerekçeye bağlıyordu ve bu akla yakın bir şeydi.
Attila İlhan ve Nuba, Masailer nereden gelmişler, nasıl barınmışlar diye kurcalayınca ortaya gerçekten çok ilginç bir şey çıkıyor. Masailer yukarı Nil’den oraya gelmişler. Bu defa Mısır’ı incelemeye başlıyorlar ve firavun karılarıyla enteresan bilgilere ulaşıyorlar. Bu incelemeden ortaya çıkan sonuç şöyledir: Mısırlıların o meşhur Firavunları var ya, işte o Firavunların karılarının hepsi dazlak. Onların da saçları kazınıyor. Saçları kazımak ilk defa eski Mısır’da başlamış kadınlarda ve Firavun karılarının başlarının kazındığı , onların mumyalarından ve mumyalarından kalan resimlerden belli.
Belki dikkat etmişsinizdir, belki etmemişsinizdir bilemiyorum. Ama meşhur bir Nefertiti resmi vardır hani o tek tanrılı dinin kurucusu Akenaton ’un karısı. Yani dönemin Kraliçelerinden bir tanesi. Çok güzel bir kadındır Nefertiti, fakat başlığının arkasına baktığınız zaman saçlarının kazınmış olduğu belli oluyor. Eski Mısır’da genel olarak çoğu kadınlar saçlarını kazıtıyorlarmış. Muhafaza edenlerse çok sıkı örgüler halinde muhafaza ediyorlar. Buna mukabil kazınan saçları peruklarla ve o güzel başlıklarla süslüyorlar ve öyle dolaşıyorlar. İşte buda gösteriyor ki ismi ’’Güzel geldi’’ anlamına gelen Nefertiti dazlak. Hatta Kleopatra bile dazlak. Fakat bunların dazlaklığından kimsenin haberi yok. Kimse bilmiyor ve filmlerde de aktristler bu kahramanları dazlak olarak oynamıyorlar. Halbuki bu onların bir yaşam biçimi.
Peki Hristiyanlıkta bu konuda durum nedir? Hristiyanlıkta durum şudur; bu dinde saçların kazınması bir cezadır. Hristiyanlar orta çağda cadılıkla itham edilen kadınları yakacakları zaman başlarını kazıyorlardı. Bunun güzel bir örneği de Jan Dark’tır. Jan Dark biliyorsunuz sonradan Fransızların milli kahramanı ve Hristiyanlığın azizesi sayıldı. Fakat başlangıçta onu engizisyon mahkum etti ruhlarla konuşuyor diye. Erkek gibi giyiniyor, saçlarını kısa kesiyor diye böyle bir mahkumiyete uğradı ve onu yakmadan önce saçlarını kazıdılar. Hristiyanlıkta böyle bir ceza var. Ve bakın şimdi size bir metin okuyacağım. Bakalım bunu nereden okuduğumu bilebilecek misiniz?
Eğer bir kadın başı örtülü değilse saçlarını kesmelidir.
Eğer saçlarını kesmek veya kazıtmak bir kadını utandırıyorsa mutlaka başını örtmelidir.
Bir erkek başını örtmez. Çünkü Tanrı’nın namı ve imgesidir.
Çünkü erkek kadından yaratılmamış, kadın erkekten yaratılmıştır.
Bu sebepten de kadın başında bağlı olduğu gücün simgesini taşımak zorundadır.
Yani eğer başınızı örtmezseniz kadın olarak kazımak zorundasınız.
Bu sanki bizim dini metinlerden biriymiş gibi görünüyor. Hayır değil. Bu St.Paul incilinden Korentlilere ilk hitap kısmından alınmış bir metin. Demek ki, Hristiyanlığın ilk zamanlarında kadınların saçlarını kazıması veyahut ta örtmesi lazım geldiği telkin edilmiş ve bu daha sonra Hristiyanlık Avrupa’ya geçtikten sonra unutulmuş bir şey. Kadınlar peruklarla süslenerek yıllarca böyle yaşamışlar
Saç Müslümanlıkta da bir sorun olmuş. Her ne kadar saç kadında ziynet telakki edilmiş ve kadınların saçlarına inanılmaz şiirler yazılmış divan edebiyatında. Fakat örtülmesi icap ettiği kabul edilmiştir dinen.
Peki, bizim dinimizde hiç mi dazlak yok? Vardır, bizim Batıni tarikatlar arasında Kalenderiler vardır, onlar dazlaktır. Onlarda saçlarını, kaşlarını , vücuttaki bütün tüylerini kazıtırlar, yok ederler. Kalenderiler bir ihtimal Hindulardan etkilenmiş. Aslında İran’da ortaya çıkmış bir tarikattır. Kalenderiler her yerlerini kazıyorlar, sırtlarına beygir kılından dokunmuş libaslar giyiyorlar. Bu libaslar çok uzun olmuyor. Bellerinde bir kuşak, orada bir esrar çubuğu ve ellerinde asa var, öyle dolaşıyorlar.
Aslında kadınların saçlarını kesmelerinin başka bir izahı var. Bu sosyolojik ve ekonomik bir izahtır. Ve doğrusu da budur. Kadınlar saçlarını sanayi toplumuyla beraber kesmeye başlıyorlar. Sanayi üretimine kadınların katılması, onların hayat tarzını da değiştirdi. Fabrikaya çalışmaya giden kadınlar artık saçlarını kestirmeye başladılar. Çünkü, süse süslenmeye vakitleri yoktu.
Günümüzde kadınların moda olsun diye kafasını kazıtarak dolaşmaları bir pazarlama oyunudur. Çünkü nasıl büyük firmalar bütün dünya kadınlarını sigara içmeye alıştırdılar sa ki, bu reklamla olmuştur. Hollywood filmleri geçen yüz yılın ilk otuz senesinde kadınlara hep sigara içirmişlerdir. Şimdi aynı şeyi puro içme için yapıyorlar. Çünkü puro’da sürekli gazetelerde , medyada reklam ediliyor ve kadınlar bu işe alet ediliyor. Kadınların saçlarını kazımaları da jilet firmaları tarafından, elektrikli ustura firmaları tarafından sponsorluklarla teşvik ediliyor.
Peki Türk kızı ne yapacak? Kendine yakışanı yapacak. Yalnız şunu unutmasınlar. Nuba diyor ki, ’’ Ben saçlarımı kazıyorsam , bu toprağıma ve insanlarıma ve halkıma bağlılığı mı göstermek içindir. Onlardan ayrı olduğumu belli etmek için değildir.’’
Bu kulağınıza küpe olsun!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.