- 665 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Evren
Evren
Evrenin ezeli ve ebedi olduğunu söyleyebilirim!
Ezeli, başlangıcı olmayan; ebedi sonu olmayan bir sistem evren! İşleyişindeki çekim kuvvetleri hep dengede! Bir noktaya çöktüğünde de bir noktadan patladığında da bu kütle çekim kuvvetleri hiç bozulmuyor! Yani yok olmak istese de yok olamaz gibi düşünelim! Bu ezeli ve ebedi olmasının da nedenidir. Zaten bir şey, ebedi ise ezelidir de yani sonu yok ise başlangıcı da yoktur!
Bu tanım size tanıdık geldi mi! Başlangıcı ve sonu olmayan bir varlık için bir ad bulmak gerekir mi? Yani evrenin işletim şekline ve var oluşuna dair bir isim gerekir mi? Ezeli ve ebedi olan bir varlığın sahibi olur mu? Yani bir tekillik olmalı ezeli ve ebedi olması için! Zaten bu tekillik te evrende var! Bakın evrende görünene bir isim, işleyene başka isim aramak anlamsızdır! Ahmet’in madde olarak görüntüsüne de Ahmet, ruhsal olarak datasına da Ahmet denir! Birine Ahmet diğerine başka isim takıp, o başka isimin yansımasıdır bu ikinci Ahmet denmez! Yunusun dediği gibi; “Bir ben var benden içeri!” Sonuçta tek ben var! Nasıl Ahmet’in benliği ruhsal yazılımı ve bedeniyle bütünleşip “Ahmet” oluşturuyor ve bu tek bir zat açığa çıkarıyor ise! Evrenin de açığa çıkan zatı tektir! İşleyişteki karışık görünen her şey “Zat” açısından tektir! Yani evrenin zatı da tektir! “La ilahe illallah!” ne demek? İlah yok Allah var, İlah değil Allah var gibi! Bu hakikat “İlah” çoğulluğundan ”Allah” tekilliğine dairdir!
Kıyametin yok oluş olmadığını, bir çöküş olduğunu ve bu çöküşün ardının da yeniden doğuş olduğunu fizikçiler “Big Bang” teorisi ile açıklıyor ama bunu dinsel metinlerde de bulabiliriz. “Ölümün son olmadığı, yeni bir dönemin başlangıcı olduğu.” söylemi! Zaten kıyamet konusundaki dinsel kaynaklarda da yok oluştan ziyade maddi şeklin dağılmasından bahsedilir! Ayrıntıya girmeyeceğim. Evren asla yok olmaz, genişler kritik noktadan daralır ve bir noktaya kadar çöker sonra kritik noktadan tekrar patlar ve asla madde ve enerji kaybolmaz! Fizikçilerin dediği “Evrenin toplam enerjisi sıfırdır!” artılar ve eksiler dengededir, denklem sıfıra eşittir!
Kısaca panteizm: Tüm Tanrıcılık! Her şeyi kapsayan, görünen veya görünmeyen her şeyin bizzat kendisi olan; Evren gibi, tüm mevcuttan ayrı olmayan bir Tanrı inancı! Bu inançta Tanrı, ayrı bir varlık olarak evrende yansıyor değildir! Yansıma da bizzat ondandır yani o dur! “Bir yansıma vardır yansımadan içeri!” Yani tek yansıma vardır! Tüm çoğulluk kalkacak ki tekillik anlaşılsın! Muhyiddin İbn-i Arabi bu görüşe yakındır!
Bu görüş, neden klasik din adamları tarafından yeterince desteklenmez?
Cevap: Tamamen duygusal! Çünkü bu tür bir Tanrı inancında, tekillik vardır! Din adamlarının bu tekillikte elçilik yapması da gerekmez! Elçilik üzerinden, aracılık üzerinden, toplumda saygınlık elde etmiş ve maddi açıdan gelir sağlayanlar; siyasi olarak da etki sağlayanların, bu görüşten kaçması gayet doğal görünüyor bana!
Evrenden bahsediyor isek zaman ve mekan konusu kendiliğinden açılır!
Mekan, maddenin ta kendisidir! Zaman ise maddenin hareketidir!
Bu izah çok basit ve sıradan görünüyor değil mi?
Ama sıradan değil!
Madde, madde olmadan hiçlik alanında potansiyel olarak data formunda zamansızlıkta iken, birden bire bir tercihe göreceli açığa çıkıyor! “Görünmek istedi!” tabirini bilirsiniz! Görünmek istedi ve açığa çıktı!
Açığa çıkış, bu boyutta; madde boyutunda zamanı başlatır! Açığa çıkış hareketi, hareket de zamanı başlatır! Madde hareketli atom altı parçacıklardan oluşur! Her hareket zamanı işletir! Dönüşler, çapa göreceli olarak; zamanı, göreceli olarak işletir! Bir bisiklet tekerinin tek turu ile galaksinin tek turu potansiyelde aynı olur ama madde boyutunda ikisinin de kendi zamanları kütlesine izafi olarak oluşur! Kütle çekim konusu!
Yani demem o ki hareket olmadan zaman da işlemez! Hareketsiz görünen şeylerdeki zamanın işlemesi ve eskime, Quantum alanında o şeyin hareketli olmasından kaynaklıdır! Yani Entropi, tüm hareket eden şeyler yani varlık sahasına çıkan maddeler için kaçınılmaz olur! Enerjinin bir halden diğerine geçişindeki minik kayıp entropi! Maddelerde, eskimeye neden olur! Evrende israf yok kayıp da yok! Bu eksilme de maddenin hususi yapısına dairdir! Tabaktaki köfteden eksilen kütle, tabağı boşaltırken mideyi dolduruyor! Tabak ve midenin birlikte olduğu alanın kütlesi değişmez! Evrenin toplam enerjisi sıfırdır! Yani eksi ve artı yükler birbirini hep dengeler! Bunun bozulması mümkün görünmüyor! Zaten bu nedenle ebedi, sonsuz diyebilirim evrene! Zaman madde ile başlar! Zaman maddeye görecelidir! Her gözlemci kendi maddi mekan konumuna göreceli bir zaman gözlemi yapar! Atomları gözlemek, sanki zamanda geri gitmek gibi; maddenin başlangıcına bakmak gibidir. Yıldızları gözlemek ise yıldızların eski zaman hallerini gelen ışıktan izlemektir! Zaman okunun hep ileri işlediğini düşünüyoruz, zaman okunu geri işletmek için yıldızlara ve atomlara bakıyoruz!
Zaman okunu ileri işletmek neden mümkün olmaz!
Aslında zaman okunun ileri doğru işlediğini sanıyoruz! Belki zaman oku geri işiyor ama biz ileri işlediğine dair kanaat oluşturuyoruz! Geçmiş dediğimiz gelecek gelecek sandığımız da geçmiş olabilir!
Uzayda zamanın yönünü tayin edemeyiz! Ya da tayin ettiğimiz yöne hep gelecek adını veririz! Bir örnek vermeliyim!
Zamanı tersten ele alıp geçmişi gelecek olarak düşünelim!
Mezardan ölü çıkar! Tersten anlatım; hastaneye ya da trafik kazasının olduğu yere gelir! Mezardan çıkması ile onun için gelecek başlamıştır! Gençleşir, küçülür, Annesinin rahimine girer ve ölür! Yani ayrışır! Nereden geldiyse oraya döner! Döllenmiş yumurtadan ta proteine kadar hatta proteini oluşturan elementlere kadar geri döner!
Düzden anlatım; proteinlerden yumurtadan, ana karnından doğar, çocuk, genç, yaşlı genel ifadeyle sonra mezar ve tekrar geldiği toprağa karışır!
Bu iki seyirde başlangıç ve gelecek, geçmiş açısından bir izafiyet varır! Sonuçta ebedi bir döngü vardır! Madde ve enerji yok olmadığına göre bu ruhsal yazılım da yok olmaz! İster mezardan başlasın hayata geri doğru ister ana karnından başlasın ileri doğru her iki durumda da topraktan gelir toprağa gider!
Zamanın okunun yönünün uzayda belirlenemez olması bundandır! Yani evren şu an genişliyor mu çöküyor mu bu belirlenemez! Çünkü gözlemci aslında zamanın okunun yönünü, gözleme göre kendi belirliyor! Geçmiş dediği, gelecek; gelecek dediği de geçmiş olabilir, bu döngüde! Bisiklet tekerinin bir noktası işaretlenirse, toprağa temas eden nokta anda temastan sonra geçmişte temasa yakın olduğunda ise gelecektedir! Yani her nokta döngü içerisinde, hızlı turda; hem anda hem geçmişte hem de gelecektedir! Bildiğimiz tüm dönme hızlarının en yükseğini hayalen düşünelim bisiklet tekerini her noktası hem anda hem geçmişte hem gelecektedir! Gözlemek için tekeri durdurunca gözlemciye göre bir “An”, geçmiş ve gelecek oluşur! Konuyu uzatmayayım! Zaman mekandan kaynaklanır! Yani zaman maddenin hareketiyle bilinir! Aslen zaman yoktur! İzafidir çünkü gözleme ve gözlemciye görecelidir! Levh- i Mahfuz hakikatine iki boyutlu evren levhasına da buradan kapı açılır ama uzun sürer girmeyeceğim! “Hologram evren” konusu var, ona da çok kısa değineceğim; bir noktada tüm evren saklı! Yani bir fotoğrafın çözünürlük noktalarının her biri bakılabilir ise tüm fotoğrafı gösterecek! O fotoğraftan bir noktaya sahip olmak, fotoğrafın tamamına sahip olmak gibi olacak! Bu evrene “Ben” etkisi olarak da yansır!
Sonu olmayanın başlangıcı da yoktur! Ebedi ise ezelidir de! Yani hep vardı, var olacak! Yaratıldı ise kendi kendini yaratmış olacak! Yani yaratılan yaratanın ta kendisi olacak! “La ilahe illallah!” hakikati bunu gözümüze sokar! İlah yok Allah var, ilah değil Allah! Yani yaratılmış olan, Yaratandan ayrı bir varlık yok! İşte bu hakikati kendim daha iyi anlamak istiyorum! Din adamlarının “Aman ha okumayın!” bu konuları dediği alan bu alan! Çünkü bu alandaki hakikatler Bazı in adamlarının gelir kapılarını ve siyasal etki alanlarını daraltacak! Tekillik var bu alanda! Tekillik kolaydır her birey bizzat kendisi tekilliğe ulaşabilir aracısız! “Belki bu nedenle “Aman ha sakın okumayın!” demişler bu alandaki bilgileri, aracılara gerek kalmayacak sonuçta!
Dine bakış ve ahret konusunda kısa yazayım, aslında yazılarımda hepsi var ama sizin onları tek tek okumanızı istemek belki uzun yol olur. Kısa yoldan ahreti anlatayım. İnsan, "Ben" denen tercih edici şuuru ile beden donanımında, ruh yazılımını kullanır! Ben, beden ve ruhu kullanarak bir üretim yapar! Bu üretime de "Zat" diyebilirim. Bu yaşamsal faaliyetlerin üretimi, evrene fiziki olarak da ses, görüntü ve düşünce dalgaları şeklinde dağılır! Dinsel görüşteki "İsrafil’in sur üfleyerek ruhları toplaması"; "Zat" toplamasıdır aslında, bir makine ile evrene yayılan zatları karıştırmaksızın toplamaya benzer! Yani bu yaşamsal faaliyetler güzel ise toplandığında kişi mutlu olur, güzelliğin zapt edilmesi gibi, Bu da ahirde Cennet ile bilinir! Kötü ise toplananlar bu da Cehennem olarak bilinir!
Bu zat konusunu bilgisayar örneğiyle anlayabiliriz! Bilgisayarın donanımı bedeni olsun, yazılımı da ruhu olsun; kullanıcı da "Ben" olsun! Bu bilgisayarda üretilen ve nette yayılan üretimler de "Zat" olsun. Bu durumda bilgisayarın donanım ve yazılımı, ben emrinde, zat için çalışır! "Ben" in yani kullanıcının tüm yaydıkları datanın toplanması da ahrette var oluş olsun. Bu bilgisayarda üretilen ses, görüntü ve düşünceler, yazılanlar güzel ise toplandığında kişinin cenneti olur! Yani ahret algım budur! Ne üretmiş isem o vardır ahirde. Ahret için iyilikler ve güzellikler üretmek akıllıca olacaktır! Kutsal savaşlardan daha akıllıca...
Canlı olmak konusu ise her varlığa dair bir canlılık formu vardır! Bir taşın canlılığı atomlarındaki hareket ile sınırlı! Bir tek hücreli varlığın da hücre duvarı ile sınırlı. Komplike yapılar da yine tür sınırlamasına tabi. Mutasyonlar sınırı delmeye çalışır! İnsan formu da bir canlıdır ama hücresel bir bilinç işleyişine sahip şuurlu bir canlı! Daha ileri yaşam formu arayışı hep olacaktır Yunus der hani "Bana seni gerek seni!" Dinsel alandaki aracıların özellikle eski Orta Doğu aracıların kendilerine ayrımcılık istemesi, seçilmiş ırk ve seçilmiş kişi ayrımcılığı; vaat edilmiş topraklar konusu bu alanın nasıl kullanıldığının da delilidir!
Evrensel eşit insana inanıyorum. Her mahluk bu açıdan kendi arasında eşittir! Kimse diğerine üstünlüğü kutsal alandan alamaz! Bu üstünlük tartışması köleliği de doğurdu! Eski zaman ulularına efendilerimiz diyen büyük kalabalıklar oluştu. Bu alanda elbet boşluğu dolduranlar, uyanıklar olacaktır. Din ve mezhep savaşlarının arka planında bu ayrımcılıklar yatar.
Herkes kendi bildiğini anlatsa aslında sorun olmaz! Yani kimse mutlak doğruyu bilmek durumunda da değildir! İnsan, yalnızca bildiği kadarını paylaşsa yeterli olacak ama pratikte bu olmaz! Bildiğini paylaşmak yerine insanların çoğu, nakledilen eksiltilmiş veya artırılmış, abartılmış şeyleri yaymaya çalışır! Kutsallar çok zaman nakledilen şeylerdir! Sorun da bu nakillerden çıkar! Nakiller, genelde krallar, hükümdarlar ve halifelerce ya eksiltilmiş ya da ilaveler yaptırılmıştır! Kralın yasakladığı bir bilgi asla yayılamaz! Bu nedenle elde kalan nakiller yeterli değildir! Ya da doğru olması şüphelidir!
İskenderiye kütüphanesinin özellikle Hristiyanlarca yakılması ve sonradan da İslam güçleri tarafından gereksiz görülmesi ve yok edilmek istenmesi manidardır! Yani elde kalanlarla yol almaya çalışıyoruz, nakil açısından! Bilim ise hızla açıyor ufku ama onda da sınır var! Küçük, ne kadar küçük? Bilinmiyor, en küçüğe ulaşılamadı! Büyük, ne kadar büyük? O da bilinmiyor; uzayın sonsuzluğunda sınırlı bir aralıktan bakıyoruz evrene! Yani araştırmaya devam edeceğiz!
Son tahlilde; Hiç yoktan bir evren düşünelim! Hiçin sonsuz ve sınırsız potansiyelini gösteren! Ezeli ve ebedi olan! Yani sonu ve başlangıcı olmayan ve tek olan! Yansımalar aldatmasın aynaya bakarsanız yansıma da sizdendir! Aaa! Bir ben daha varmış aynada diye kendinizle konuşmaya başlamayın! Paralel evrenlerin tamamı ayna hükmünde! “Bir ben var benden içeri!” Görünen de içeride olan da aynı tek ben! Evren için de “Ben” için de aynını söyleyebilirim! Bir evren var; başlangıcı ve sonu olmayan!
Benim evren konusundaki görüşüm şöyle; hiçlikte boyutsuz olan bir potansiyel, algılanabilir olma tercihiyle tek boyutu yarattı. Bu tek boyut aslında bir nokta değildir nokta boyutsuz aslında bu ikili bir noktadır "Ben" diyorum buna. Bu ben ikili bir şeklide görünür olmayı tercih etti. Görünür olmanın gereği olan data yani ruh da buna göreceli başladı! Bu levh-i mahfuz, datanın levhası iki boyutlu! Tam algılanabilir olması için üç boyutta görünmesi tercih ediliyor! Üçüncü boyutta ise bu ilk boyutlarda olan görünüyor! Eş zamanlı bir seyir var! Zaman ve mekan 3. boyutta devreye giriyor! Zaman ve mekanı dikkate almadan bakınca bu noktadan bir açılım yapalım; sonsuz boyutlar ve evrenler olsa hepsinde aynı data-ruh hükmedecek. Aynı data ile çoklu bir evrensel yansıma elde edilecek! Basit bir örnek vereyim, örnek ne kadar basit olur ise anlaşılması o kadar kolay olacak! Lunaparktaki sevimli aynaları bilirsiniz onların hepsi ayrı alem olsa! Oraya giren bir çocuk binlerce aynada ayrı yansıyacak! Yansımaya esas olan data yani ruh, kaynak aynı ama yansıma farklı algılanacak! Binlerce alem iç içe olsa aynı datadan farklı yansımalar olacak!
Ahir diye bilinen aleme geçiş yanılgısı şöyle; Eş zamanlı bu ahir ve hazır alemler! Bu 3. boyutta "Ahir" olarak biliniyor çünkü 3. boyutta zaman ve mekan sınırı var. Bunu anlayınca kader konusu zaten eş zamanlı olarak anlaşılır! Kaderin bilinmesi zaman ve mekan sınırının kaldırılmasıyla olacak! Yani ölmüyor insan 3. boyuttaki kullandığı araç bedeni eskiyor!
Selametle!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Muhterem Ahmet hocam.
Makalelerinizi takip ediyorum, çok ilğimi çeken derin konuları büyük bir ustalıkla adeta bir resim gibi okuyucunun önüne seriyorsunuz.
Lakin her makalenizden sonra yorum yapacak zaman bırakmıyorsunuz.çünkü makaleleriz gerçekten takdire şayan uzun ve detaylı olduğu için yorum yapacak zaman kalmıyor. bu inkâr edilmez bir gerçek.affınıza sığınarak sizden bir ricam olacak.benim gibi zamanı fazla olmayan okuyucularınız için bu tür uzun makalelerinizi iki bölüm halinde yayınlarsanız sevinirim.
Bir başka konu ise, bu tür makalelerinizi ileride kitaplaştırmayı düşünüyormusunuz.kitaplaştırırsanız çok iyi olur.şuanda konuyla alakalı kafamda sorular var fakat bahsettiğim gibi zamanın azizliğine uğrayarak veda ediyorum.
Selam ve sayğılarımla.
Ahmet Bektaş
Dine bakış ve ahret konusunda kısa yazayım, aslında yazılarımda hepsi var ama sizin onları tek tek okumanızı istemek belki uzun yol olur. Kısa yoldan ahreti anlatayım. İnsan, "Ben" denen tercih edici şuuru ile beden donanımında, ruh yazılımını kullanır! Ben, beden ve ruhu kullanarak bir üretim yapar! Bu üretime de "Zat" diyebilirim. Bu yaşamsal faaliyetlerin üretimi, evrene fiziki olarak da ses, görüntü ve düşünce dalgaları şeklinde dağılır! Dinsel görüşteki "İsrafil'in sur üfleyerek ruhları toplaması"; "Zat" toplamasıdır aslında, bir makine ile evrene yayılan zatları karıştırmaksızın toplamaya benzer! Yani bu yaşamsal faaliyetler güzel ise toplandığında kişi mutlu olur, güzelliğin zapt edilmesi gibi, Bu da ahirde Cennet ile bilinir! Kötü ise toplananlar bu da Cehennem olarak bilinir!
Bu zat konusunu bilgisayar örneğiyle anlayabiliriz! Bilgisayarın donanımı bedeni olsun, yazılımı da ruhu olsun; kullanıcı da "Ben" olsun! Bu bilgisayarda üretilen ve nette yayılan üretimler de "Zat" olsun. Bu durumda bilgisayarın donanım ve yazılımı, ben emrinde, zat için çalışır! "Ben" in yani kullanıcının tüm yaydıkları datanın toplanması da ahrette var oluş olsun. Bu bilgisayarda üretilen ses, görüntü ve düşünceler, yazılanlar güzel ise toplandığında kişinin cenneti olur! Yani ahret algım budur! Ne üretmiş isem o vardır ahirde. Ahret için iyilikler ve güzellikler üretmek akıllıca olacaktır! Kutsal savaşlardan daha akıllıca...
Canlı olmak konusu ise her varlığa dair bir canlılık formu vardır! Bir taşın canlılığı atomlarındaki hareket ile sınırlı! Bir tek hücreli varlığın da hücre duvarı ile sınırlı. Komplike yapılar da yine tür sınırlamasına tabi. Mutasyonlar sınırı delmeye çalışır! İnsan formu da bir canlıdır ama hücresel bir bilinç işleyişine sahip şuurlu bir canlı! Daha ileri yaşam formu arayışı hep olacaktır Yunus der hani "Bana seni gerek seni!" Dinsel alandaki aracıların özellikle eski Orta Doğu aracıların kendilerine ayrımcılık istemesi, seçilmiş ırk ve seçilmiş kişi ayrımcılığı; vaat edilmiş topraklar konusu bu alanın nasıl kullanıldığının da delilidir!
Evrensel eşit insana inanıyorum. Her mahluk bu açıdan kendi arasında eşittir! Kimse diğerine üstünlüğü kutsal alandan alamaz! Bu üstünlük tartışması köleliği de doğurdu! Eski zaman ulularına efendilerimiz diyen büyük kalabalıklar oluştu. Bu alanda elbet boşluğu dolduranlar, uyanıklar olacaktır. Din ve mezhep savaşlarının arka planında bu ayrımcılıklar yatar.
Herkes kendi bildiğini anlatsa aslında sorun olmaz! Yani kimse mutlak doğruyu bilmek durumunda da değildir! İnsan, yalnızca bildiği kadarını paylaşsa yeterli olacak ama pratikte bu olmaz! Bildiğini paylaşmak yerine insanların çoğu, nakledilen eksiltilmiş veya artırılmış, abartılmış şeyleri yaymaya çalışır! Kutsallar çok zaman nakledilen şeylerdir! Sorun da bu nakillerden çıkar! Nakiller, genelde krallar, hükümdarlar ve halifelerce ya eksiltilmiş ya da ilaveler yaptırılmıştır! Kralın yasakladığı bir bilgi asla yayılamaz! Bu nedenle elde kalan nakiller yeterli değildir! Ya da doğru olması şüphelidir!
İskenderiye kütüphanesinin özellikle Hristiyanlarca yakılması ve sonradan da İslam güçleri tarafından gereksiz görülmesi ve yok edilmek istenmesi manidardır! Yani elde kalanlarla yol almaya çalışıyoruz, nakil açısından! Bilim ise hızla açıyor ufku ama onda da sınır var! Küçük, ne kadar küçük? Bilinmiyor, en küçüğe ulaşılamadı! Büyük, ne kadar büyük? O da bilinmiyor; uzayın sonsuzluğunda sınırlı bir aralıktan bakıyoruz evrene! Yani araştırmaya devam edeceğiz!
Ahmet Bektaş tarafından 8/24/2014 11:47:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
Unutmuşum, eklemeliyim; evrenin ezeli ve ebedi olduğunu ben iddia ediyorum aslında. İleride anlaşılır ya da anlaşılmaz ama vardığım sonuç bu denge asla bozulmayacak ve evren asla sonlanmayacak şeklinde düşünüyorum zaten evrenin sonlu olması ya da sonsuz olması konusunda kesin bir gözlem yapılamaz. Küçük ne kadar küçük büyük ne kadar büyük bilinmediği için bu gözlem imkansızdır. Yani yine bu konuda inanç devrede. Saygılarımla.