SOBALARINDA KURU MEŞE YANSA ....
Cep telefonları bu kadar yaygın değilken, bloknot türü, fihristli kahverengi kaplı telefon defterini buldum geçenlerde.
Bir bakayım diyerek çevirmeye başladım sayfaları.
A harfine bakınca ,epey isim varmış dedim.
Arada bir alo diyenlerden tutun da, yıllardır sesini duymadığım bir çok kişi.
Aras İTÜ den sınıf arkadaşım. Şimdilerde iş adamı. Ara sıra bir araya geliriz.
Ayşe’nin adını görünce anılar üşüştü başına.
Okul merdivenlerinde görmüştüm ilk kez. Aynı sınıfta olduğumuzu öğrenince içim bir tuhaf olmuştu.
Topu topu beş kız vardı sınıfta. Aysel, Nur, Nevin bir de Feyza. Ayşe gibi değildi diğerleri. Gizemli, uzak bakışlı ,dolgun dudaklı…O’nun dikkatini çekene kadar çok çabalamıştım. O’na asılan başka bir oğlanı bile dövmüştüm. Hep ben koştum Ayşe kaçtı. Bir türlü yetişip yakalayamamıştım. Şimdi bile yarım kalmış koşunun ortasındaymış gibi duygularım. Hayatı boyunca bir görünmüş bir kaybolmuştu. Şimdi İzmir’de mi? İstanbul’da mı bilmiyordum Arasam diye geçirdi aklından. Sesini bile duysam hala sarsılıyorum diyerek vaz geçti. Zaten değiştirmiştir numarasını deyip iç çekti. Yarım kalmışlığın burukluğu ağzında kekremsi bir tada dönüştü.
Ahmet Hulusi ilişti gözüne .Kız tavlamak onun işiydi . Kimyadandı O da. Yakışıklı değildi aslında. Ama çok sevimli ve güleçti. Kime yanaşsa gönlünü fethederdi. Eskiden kız tavlamak şimdiki gibi yalan dolanla yatağa atmak değildi. Kızı ikna edersin limonata içmeye, çağırırsın ,Emek sinemasında romantik bir aşk filminde diz dize oturup, el ele tutuşursun. Yeterdi bu kadarı.
Ayşe ile biz sinemaya da gittik tiyatroya da. Güldük eğlendik, sevdik birbirimizi hatta, ama ben yine de ona sahip olamadım. Elimden kaydı gitti.
Rıza, Ahmet, Aras ben bazen Ayşe’yi de alır Kumkapı ya giderdik. Agop’un meyhanesinde, Rıza biraz içince aklına Muallası gelir, başlardı duvarlara aşkını anlatmaya. Meyhane duvarları çok sır saklar. Nelere tanık olmuşlardır da bir tek laf etmezler kimselere.
B de kimseleri hatırlamadı. İsimler , isimlerdi işte bir şey ifade etmediler.
Ferdi ‘ye rastladı,ağzı laf yapmayan içi kaynayan biriydi . Çok kopya vermişti lisede O’na. Ama bu kopyalar karşılığında mektup yazmak vardı. Cevriye’ye uzun ,süslü aşk mektupları.
Cevriye bir kabzımala kaçınca Ferdi dağıtmıştı. Çiçek pasajının yolunu o günlerde öğrenmişlerdi.
Şimdiki haline baktı 2 çocuk bir de hatun. Çok şükür halimiz vaktimiz yerinde dedi.
Devam etti.
K harfine bakınca Kirliye rastladı.
Kirli Kemal derdik okulda. Hep meyhane işleteceğini söylerdi mühendislik bana göre değil derdi. Dediğini yaptı da. İzmit’te bir meyhanede göbek büyütüyor. Sorarsan mutlu mesut. Hiç değilse öyle söylüyor. Gidersem misafir hakkı der bir bardak bira getirir, takılır şakalaşırız. Yine de has adamdır.
İTÜ nün alt koridorunda toplansak, yeniden başlasak yaşamaya acaba nasıl olurdu hayatlarımız.
Okulu bitirenlerimiz de oldu, bitiremeyenler de. Bitirenlerimiz şanslı sayıldı. Biz şanslılardandık sözüm ona. Ne kadar şans. Belli değil.
Defterin sonunda;
Ziya’nın numarası hala duruyordu. Yirmidört yaşından beri o numara kullanılmıyordu oysa. Kumkapı’da görüşmek üzere ayrılmıştık . Kortejin önünden gitmişti, evden bir şey alıp yetişecekti. Eve varamadan ,ara sokakta bir kurşun savurdu bedenini. Ben ha geldi, ha gelecek diye beklerken gelmedi, gelemedi. Oğluma adını koydum, yine gelmedi.
24 yaşında elinde sazı, gözünde dost bakışı öylece dondu kaldı.
Ne defter, ne bırakılmışlıklar ne uçuşan gençlik anıları…..Ölümün keskin kılıcı böldü hatıraları.
Ziya’nın sazında bir ezgi, bana sık sık çaldığı.
Sobalarında kuru da meşe yanıyor
Mehmet Ağam da üşümüş de donuyor
Boncuklu’nun gelini de ortalıkta dönüyor
Aslanım da efeler vay vay
Etiketler:
YORUMLAR
Öykün beni üniversite yıllarıma götürdü. Bir fihrist yok elimde. Zaten hiç de olmamıştı. Tüm üniversite hayatım boyunca defter de tutmamıştım hiç. Derse girenlerden alır, Maçka'da, Maden binasının karşı tarafındaki kırtasiyede (adı dilimin ucunda, sizin zamanınızda da var mıydı) fotokopi çektirirdim. Kitaplarımı hep ikinci el satın alır, dersi geçtikten sonra da ya birilerine verir ya da satardım.
Ders dışı kitaplarda da durum böyleydi. Hep ikinci el kitap alır, okur, tekrar satardım. İlkokuldan, ortaokuldan ve hatta liseden de hiç resmim yok. Bir tane bile...Üniversiteden ise çok vardı. O da ilk eşimle aynı sınıfta olmamızdandı. Şimdi onlarda yoklar.
Ama aklımda çok resim var. Bazen onlara bakar, hüzünlenirim. Hey gidi günler hey, kimler geldi, kimler geçti. Ne hayatlar kesişti bunca yılda. O gencecik yaşlarında ne hayatlar söndü, değil mi? Biz şanslı olanlardandık. Böyle de bakmak lazım, galiba...
Bakar mısın, seninle de kesişmiş hayatlarımız ta o yıllarda. Sonra da burada, Defter'de.
Maden binasının ortasındaki bahçenin camekanlarına dayalı kalorifer radyatörlerine otururken, arkadaşların sazı eşliğinde, bu türküyü biz de az söylemedik.
Kalemine sağlık.
Sağlıcakla kal,
mymartin
Ben iyi ki demeyi severim. Keşkelerim azdır.
Okula gidişim çok çabalamama oldu. Ben de parasız yatılı okudum. Bana defter kalem alan olmadı. İyi ki de öyle. Tırnaklarım keskinleşti.
Ali eb son gördüğümde içmekle meşgul idi.
Hala bana kızgın, hala beni yakalayamamış.
Bende durum aynı değil. Aşk olsun istedim aşk olarak kaldı.
Senle bunları paylaşmak güzel.
İzninle bazı yazışmalarımızı mektuplaştıracağım.
İkinci kitap olursa ki olacak , mektup tarzında yazacağım.
Sevgiler. İyi ki farkettin beni. Isındım