BİR BAHAR AKŞAMI RASTLADIM SİZE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Önce kalplerimiz betonlaşmaya başladı… Sonra da mekânlar. Her geçen gün örtülen bir karış toprak ile birlikte sevgilerimiz de örtülüyor kim bilir?
Daha düne kadar ağaçlar içindeydi meskenlerimiz. Hatta şehirlerimiz bile… Bir seyahate çıktığımızda bulunduğumuz yerden uzaklaşırken, gözden kaybolan son şeyin ağaçlar olduğunu bilirdik. Belli süre yol aldıktan sonra birkaç ağacın varlığı, bir veya birkaç hanenin varlığının olduğunu gösterirdi. Anlardık orada birilerinin yaşadığını. Birilerinin, yani gönül taşıyanları...
İnsanoğlu bulunduğu mekânı göze en hoş gelecek halde yaşanılır kılmak için çalışmıştır. Bir yaz günü gölgesinde yorgunluk atılan bir söğüdün bedeli nedir sizce?
Bazen paranın değer biçemediği şeyler vardır. İyi ki var. Şayet her şeyin bir bedeli olsaydı, gücü olmayanlar neye sahip olacaktı ki?
Bir ananın çocuğuna sıkı sıkı sarılmasının verdiği huzur hangi para birimiyle ölçülebilir? O hazzı ondan satın alabilir misiniz? Dedik ya iyi ki bedeli yok bazı şeylerin.
Ama maalesef günümüzde bazı şeyleri bedelsiz kaybettik.
Önce kalplerimiz betonlaştı sonra mekânlarımız...
Ve beton binalar kesti ufkumuzu sonra.
En uzak mesafe, caddenin karşı yakasında iş hanının görünen duvarı oldu. Bahar takvimlerde geldi bulunduğumuz yere. Yeşil yaprak fen kitaplarında fotosentez konusunun anlatıldığı sayfalarda kaldı. O da fotoğraf olarak. Hatta bazen temsili bir çizim şeklinde…
Baharı hep hayalimizde yaşadık biz. Havalar ısındı sadece. Üstü açık büyük bir hapishanede yaşıyoruz sanki.
Baharın temsil ettiği bütün vasıflar çekildi hayatımızdan. Bahar neşe değil artık. Bahar muhabbet değil... Bahar gelecek de değil günümüzde. Biz içimizdeki baharı da kaybettik.
Bahar umut olmaktan çıktı... Bahar manzaraları fotoğraf stüdyolarında arka fon olarak kullanılmaya başlandı.
Bir şarkının sözlerinde olduğu gibi “baharı görmeden yaz geldi geçti” misali, kış gelince baharı hayal eder olduk. Aslında gelip de semtimize uğramayan baharı… Yine ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz baharı… Fotoğraflardan ve belgesellerden takip ettiğimiz baharı… Hep umutla bekleyip, farkında olmadan gelip geçen baharı...
İnsanoğlu içindeki baharı bekliyor hep. Şayet dışarıdaki baharı da bekleseydi onunla hemhal olmayı denemez miydi hiç.
Köylerde bile evlerde çiçekler yetiştirir olduk. Çünkü orayı da betonlaştırdık.
Önce içimizden başladık, sonra mekânlarımızı kapattık betonlarla…
Sonra özler olduk ormanı, ağacı yeşili…
Ve az rastlar olduk zamanla onlara…
Çekip gitmiş gibiydi sanki başka diyarlara.
Geride kalanlar da çekip gidecek gibiydi.
Bir telaş vardı sanki ortada, kimsenin anlamadığı…
Neleri kaybediyorduk, bilemiyorduk.
“Bir bahar akşamı rastladım size
Telaşlı bir hüzün içindeydiniz…”
Güle güle… Sizi hiç unutmayacağız.
Yani… Baharı…
Baharı beklerken yaz gelip geçse de…
YORUMLAR
Çareler üretmeliyiz:
1- Betonlaşmayı hızlandıran kim olursa olsun birlikte karşısında olmalıyız.
2- Ağaçlandırmayı hızlandırmak için mevcut sivil örgütleri uykularından uyandırmalıyız.
3- Nemalazımcılıktan vazgeçmeliyiz. Dünya hepimizin.
Bir çam ağacının 25 kişinin oksijen ihtiyacını karşıladığını unutmamalıyız.
Tebrikler,duyarlılığınızdan dolayı.
Yazı, hüzünlü olduğu kadar karamsar da. Bu kadar karamsar olmayın.
Tamam, betonlaşma var, baharları kimimiz görür kimimiz görmeyiz ama bir şekilde baharı yaşayabiliriz.
Penceremizde minik bir fesleğen saksısı, olmadı bir sardunya kendi bahçemizi kendimiz oluşturabiliriz de gönle bahar gelir mi?
orası muamma; hiç anlamazsın baharın ortasında bulursun kendini, yada kara kışı yaşamaya devam.
selamlar
Hüzünlü bir yazı değil mi?
Hüzünlü...
hayatın realitesi bu aslında.
Acı ama, gerçek işte.
Usuldan usula yitiyoruz baharlarımızı.
Benim çocuğum,
bir serin Mart sabahında,
sürülmeyi ve tütün ekimini bekleyen tütün tarlasında,
serseri karayelin kucağına teslim edip uçurmasını,
büyük bir zevkle uçuramıyor.
Böyle bir güzelliği tanımıyor bile.
Bunun gibi bir çok şeyi yazabiliriz buraya.
Yazarımızın bu güzel yorum köşesini işgal etmemek için kısa kesiyor ve diyorum ki;
bizler, az buçuk baharın güzelliğini yaşadık.
Ne olacak çocuklarımızın hali?
Mevsimi olmayan ömürler mi sürecekler, nedir?