- 573 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Duymaya Başlarsın
Anlam vermek ne demek? Bir şeyi alıp, karşıdan baktığında gördüğün o bomboş, sana hiçbir şey söylemeyen halinden kurtararak yeni bir dil mi öğretmek ona? Sadece ikinizin bildiği, üçüncü şahıslar için hiçbir şey ifade etmeyen bir şifreler dizisi… Tabii bunu insanlarla konuşup anlaşmaktan umudu kestiğin anlarda yaparsın genelde.
Ama bazen de yapamazsın işte! Çevrende öğrenmeye zerre niyeti olmayan, son derece haylaz öğrenciler vardır. İnatla devam ederler seni anlamsız, bomboş bir dünyaya mahkûm etmeye. Onlara doğru attığın her adımda “ısrar etme” derler -sadece bunu demek için bir istisna yapıp konuşarak-, “konuşmayacağım”.
O zaman sen de konuşacak başka şeyler ararsın. Belki de başka insanlar… O zaman insanla ağaç, duvar, bulut arasında hiçbir ayrım kalmaz. Konuşulabilir olması için gerekli tek ölçüt, o insanın tanımadığın biri olmasıdır yalnızca. Çünkü dünyayla aranda başka türden bir iletişim kurmaya çalışıyorsundur artık. Her zamanki senden kurtulmanı önleyen o daracık kalıbı üzerinden özgürce çıkarıp atabilmek için yabancılara ihtiyacın vardır. Gerçek anlamda konuşabileceğin bir insan çıkarmak istiyorsundur onlardan.
Her zaman yaşamında olan insanlar sana bir şey söylemez olduklarında artık, yani cümleleri yüzlerindeki, senin onların dünyasındaki yerini anlatan o derinden derine haykırışı bastıracak kadar çok gürültü çıkarmaya başladığında, sen olmayınca yani hiçbir cümlenin içinde, konuşmuyordur o insanlar artık aslında. Daha doğrusu, konuşuyorlardır konuşmasına ama senle değil…
İşte böyle anlamsız, kimsesiz kaldığın o ıssız anlarda içinde gitgide büyüyen boşluğa bir şekil vermek istersin. O hiçbir şey söylemeyen bölgede minicik de olsa bir duygu uyandırmak, seninle yeniden konuşmasına izin vermek çevrendeki şeylerin…
Büyük hatalar yaparsın bazen bu yüzden. Boğulmamak için çırpındıkça daha beter dalgalandırırsın denizi; boşluğuna olmadık şeyler tıkıştırırsın. Bazen aşk dersin o şeye, o yüce duyguya ne büyük hakaret ettiğinin farkına bile varmadan. Oysa tutunmak istemişsindir sadece bir şeylere. Boşlukta yürümek zordur çünkü, yorulduğunda tutunacak tek bir şey yoktur orda. O yüzden küçücük bir tebessüm aradığın o dal olur sana bazen, daha doğrusu öyleymiş gibi görünür. Çevrendeki şeyler -insanlar da dâhil- seninle yeniden konuşmaya başladığında, onları susturan o büyü bir şekilde bozulduğunda yani, ayırt edebilirsin ancak gerçek bir dalla, sahte olanını. “Öylesine bir gülüştü işte!” dersin, her şeyin yerli yerine oturduğu her zamanki yaşantına geri dönmüş, bir şeyler yaparken.
Ama biri tutuyordur elinden artık. “Artık sana ihtiyacım yok!” diyemezsin birden, hayatındaki insanların yüzleri yeniden konuşmaya başladığında seninle. Hiç susmamışlardır ki zaten! Zihninin fazla gürültülü bir zamanına denk gelmişlerdir sadece, hepsi bu! Şimdiyse gürültü dinmiş, kelimeler olmadan da konuşabiliyorlarken artık seninle, “sen değerlisin” derlerken; birdenbire, durduk yerde arkanı dönüp gidemezsin o adamın yanından. Eğer gidersen sadece onunkini değil kendi kalbini de çiğnemiş olursun aynı zamanda çünkü, oradaki seni alaşağı edersin.
O yüzden iyisi mi öyle boşluk anlarında elden geldiğince sabırlı olacaksın. Mesela pencereden bakarken seçtiğin bir bulut çok mu suskun göründü, an be an değişen görünümüyle senden bağımsız olarak var olmak istediğini mi ilan etti… Bir an bile sana dair ufacık bir şeye yer vermedi mi içinde… O zaman pes edip başka bir buluta ya da herhangi bir şeye yönelmeyeceksin hemen öyle… Küsüp gitmeyecek, biraz zaman vereceksin o bulutun kendini sana bir şekilde ifade etmesine… En önemlisi de, aslında seninle konuştuğuna inanacaksın. Bu inanç sayesinde, enerjini ona kızıp küsmek yerine onu duymaya harcayacak, bu sürecin sonunda da onun aracılığıyla konuşmaya başlayacaksın kendinle. Çünkü içten içe hep bileceksin: Bir bulut – ya da insan dışında herhangi bir şey- konuşuyorsa konuşan o değil, sensindir aslında. Çünkü bulutlar konuşamazlar.
İşte bu yüzden hayatındaki insanlar sana seslerini duyuramaz olduklarında, onları duymanı engelleyecek kadar fazlalaşınca yani kafandaki o gürültü; asla çareyi tanımadığın insanlarda aramayacaksın. Çünkü öyle anlarda kendinle konuşmaya ihtiyacın vardır aslında, başkalarıyla değil. Çünkü ancak böylece düşüncelerini bir düzene koyup kafandaki gürültüyü susturabilirsin… Ve yeniden duymaya başlarsın çevrendeki sesleri.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.