Dönüşü Olmayan Mektup
Canparem,
Saksıdaki sarmaşık çiçeğinin yeşil yapraklarında bu gece seni aldım koynuma.Evdeyken bahçemizde ektiğin ve yetmezmiş gibi salondan da bir filiz vermiştin.Ne çok kızardım sana.Bu sarmaşıklardan ne anlıyor,neyini seviyor diye…Uzarlardı yatak ucumuzda onları senden kıskanırdım.Acaba benden fazla mı seviyor diye bir saflığı da düşmüşlüğüm oluyordu.Sanki onlar senin annen,baban,kardeşlerin…Gece uzadığında bir sığıntı gibiydi sarmaşıkların…
Şimdi anlıyorum seni canım,canparem.Ne güzel sarıyorlar her yeri.Sıcaklığını hissediyorum.Sarmaşıklar odamdaki yatağın ucunda bir yol aldılar.Eğer yol verseler alıp başını gidecekler dışarıya.Asi rüzgar boylarına,özgürlükten kaçınan kaçkınlar gibi damarlarını çatlatacaklar.Beni alıp götürecekler hasretine yandığım,kokundan uzak ayların geçişine.Yatağım ve sarmaşığım seninle aramızdaki en güçlü bağ olacağını nerden bilebilirdim.Dokunduğumda yüzün aydınlanır,doğrulurum yatağımda uzak köylerin hayali dolar gözlerime.Yasakladılar sigarayı.Ben onsuz yapamazdım.Baba yadigarımdı benim.Uzun kış gecelerinde yastığımın yanı başında olan, en sert tütünleri nasıl da içselleştirirdim bedenime.Şimdi o da terk etti beni.
Saçlarım tel tel döküldü.Her sabah tarardım birazcık ıslattıktan sonra.Beremi çıkaramıyorum.İlk kez yüzleştiğimde gizlice hasta bakıcıdan bir sigara yürüttüm.Onlarsız ben bir hiçtim.Bedenimin yamacında sarmaşık gibiydiler.Nasıl da vazgeçiyor insan !Bütün kırmızı çizgilerin evrilip yamuluyor.Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum onları benden alamazsınız,ama sevgilim nafile.Aynadaki yüzüm hüznünde saklambaç oynar .Bütün aynalar düşman bana.Bütün taraklar hemşirenin canımı yaktığı iğneler gibi acıtır bedenimi.Dilim tutulur,yutkunmaktan başka hiçbir şey.Sadece işe yaramaz yumruğumu sıkıyorum.Bilirsin bileğimi büken olmazdı.Kavgada gözü karalığım,manyakça cesaretimde kendimi Yeşil Çam filmlerinden hissederdim.Burnumun kırıldığını günler sonra anlamıştım.Şimdi bir çocuk gibi kucaklanmaya,bir bebek gibi gözetilmeye muhtacım.Kuru yaprak gibiyim sonbaharın bahçemizdeki rüzgarlarındaki salıncağım.Küçük bir rüzgar götürür beni en ıssız ovalara,oradan yamaçlara savurur beni.Canparem ,bulutlar ilkbaharı müjdeliyor.Etraf yeşillenecek,dağlarda nergizler boy verecek,sular yeniden çığlıkça akacak Fırat’tan Basra’ya. Bir daha görememek kavrulan sıcakta tuttuğumda ellerini.Yüzün bir hayal kalacak günahlarımın arasında kıpkızıl bir elma gibi.Yanağındaki ıslanmışlığında tanık olamayacağım.Bütün küskünlüklerin siliniyor buğula camda.
Son mektubunu yastığımın altında saklıyorum.Kokundan hiçbir şey eksik olmasın diye sık sık da okumuyorum.Yalnızca zarftaki pulu kopardım ve kalbime bantladım.Biliyorum ki dudağındaki ıslaklığın saklanmış pulun en gizli yerlerinde. Kalbimin ritminde müzik oluyor,dokunuyor bütün bedenime ve senle doluyor odamdaki her yer… Çok az günüm kaldı, bunu da biliyorum.Doktorların fısıltılarından duydum. Kızım doğduğunda yanınızda bulunamamanın kahrını nasıl unutabilirim.Tek gördüğüm gönderdiğin fotoğraf. Ah ki ah !..Havayı solumakta zorlanıyorum bir tanem.Avuçlarıma zamk gibi yapıştı kızımın fotoğrafı. Siyah saçlarını örgü yapıp okul yollarında onu kucaklamak,havaya zıplatmak,bir huysuz at olup sırtımda şaha kalkmak isterdim.Uykuya lanet okurdum,gözlerime uyku girmesin.Huysuzluğunu görmek isterdim.Benden okul için harçlık istemeyi arzular ,yalanlar söyleyip koynumda gece düşlerime götürmeyi… Ciğerlerimin iflas ettiğini biliyorum,ama canım benim yüreğim sapasağlam.Karşıda ,şehrin üstünde bir yolcu uçağı havalanıyor. Bulutlara karışıp sevdikleriyle buluşacaklar.Ne zamandır görmediklerinin,sevdiklerinin yanlarında belki bu sabah bir demli çay içecekler.Eşine,çocuklarına,anne ve babasına hasret götürecekler. Ama ben bu kafesin içinde,beyaz önlüklü insanların arasında zamanı dondurup bir dağ kartalı gibi yüksek yamaçlardan odanıza gelmek isterdim.Kollarımı kimse açmadan,gecenin ve gündüzün olmadığı bir zaman diliminde sizlere doyasıya sarılmak isterdim. Bedenim yok olacaksa yanınızda,gidecekse gözlerim yanı başınızda…Ellerimi kim tutacak benim? Nasıl hazırlanacağım gitmeye?Bir bohçam bile yok.İçim parçalanıyor canım .Kanser illetinin acıları bana koymuyor.En çok sizleri göremeden veda etmem ! Bir ormancı baltasını alın vurun bedenime, en keskin kılıçla yoklayın ve kalbimi sökün! Ama doktor,canım doktor,benim gerçek yaram sizin uğraştıklarınız değil; benim yaram budur işte anlayın. Bazen diyorum Allahım önce gözlerimi alaydın, nasıl olsa bedenim geride gelecek .Yav doktor ben daha kızımı görmedim,yav doktor kızıma bir harçlık veremedim.Ah doktor… kulağıma bir baba nağmesi ilişmeden gidiyorum…
Son dileğim senden;canım benim, kızıma bir tutam şaçımı bırakın.Babalık yapamadan gidiyorum hakkınızı helal edin! Ne diyeyim, gözlerimin önündeki yaşlar engel artık yazmama..Hoşça kalın canımın benden götürdükleri için….
Nake
YORUMLAR
Bu hikayeye,
hiç yorum yapmak gelmiyor içimden.
Zaten moralim bozuktu,
yazının sonunda iyice yerle yeksan oldu.
Diliyorum,
hiç aslı astarı olmasın bu yazılanların.
Kızını görmeden,
daha kızına harçlık veremeden,
kulağına bir ''Baba'' nağmesi ilişmeden ölüp bitmesin babalar.
Bir tutam saçını değil,
baba sevgisinin sıcaklığını versinler çocuklarına.
Gerçekten çok etkileyici ve üzücü bir hikaye.
Allah,
kimseyi bu duruma düşürmesin.